Dijital küratör Tuğçe Karataş pandemi sürecinde popüler olan sanal sergilerin gelecekte nasıl daha başarılı bir şekilde gerçekleşebileceği üzerine örnekler verirken, fiziki sergi mekânlarının geleceğini de sorguladı
Yazı: Tuğçe Karataş
Frida Kahlo Müzesi sanal turundan bir görüntü
Sergiler, kültür kurumları tarafından genellikle yıllar boyu planlanarak küratöryel pratiğin bir çıktısı olarak halka sunulur. Mart 2020'de yaşanan olağanüstü durum, aniden bu son adımın fiziksel olarak gerçekleşmesini engelleyerek izleyicilerin evlerinde kalmasına neden oldu. Fakat aynı zamanda bir itici güç olarak, birçok kültür kurumunu dijital koleksiyonlarını tanıtmak ve sergilerinin sanal turlarını oluşturmak için harekete geçirdi. Dijital mecrada çalışan bir küratör olarak, yıllardır hazırlandığımız dijital değişime tanık olma zamanının bu an olabileceğini düşündüğüm için başta çok heyecanlandım. Gülünç derecede düşük kaliteli görüntü çözünürlüklerinden kötü ağ hatalarının arasında dolaşarak birçok dijital sergi gezdim; şaşırtıcı olmayan bir şekilde sonuçlar cesaret verici değildi. Güçlü teknolojilere sahip olduğumuz halde neden hala kötü kullanıcı deneyimleri yaşamak zorunda kalıyoruz? Bu şekilde düşünen tek kişinin ben olmadığımı biliyorum çünkü bu konuda yayınlanan birçok rapor, evde kalma sürecinin ilk dört haftasından sonra dijital sergileri gezen ziyaretçi sayısının büyük ölçüde azaldığını doğruladı. Öyleyse kültür kurumları, bizzat deneyim olmadığında izleyicileri koleksiyonları ve mekânları ile etkileşime geçirmek için dijital teknolojileri nasıl daha etkili kullanabilir? Bu beklenmedik değişimin ortasında Paula Marincola’nın ünlü kitabını hatırladım: Bir sergiyi harika yapan nedir? 2007’de yayınladığı kitabında Marincola zamanının en “etkili” küratörleri ile fiziksel sergileme alanlarındaki yenilikler aracılığıyla yeni izleyici katılımı biçimlerini tartışıyordu. Küratöryel uygulamalarda, duvar metni, sesli kılavuzlar, dijital araçlar gibi yorumlama araçları yoluyla izleyiciyle etkileşim kurmanın pek çok yolu kullanılsa da konu “mevcudiyet” olduğunda dijital teknolojiler gerçek ve sanal arasındaki sınırı bulanıklaştırıyor. Şimdi tam da bu kaçınılmaz soruyla karşı karşıyayız: “Sanal bir sergiyi harika yapan nedir?”.
Ulaşılabilir içerik
Kültür kurumları, dijital kanalların erişilebilirliklerini artırma potansiyelini fark ettiklerinden beri daha fazla açık erişimli içeriğin mevcut olduğunu ve ücretsiz olarak erişebileceğine ve edinilebileceğine şahit oluyoruz. Sanal müzeler üzerinden sanal sergiler düzenleyen web siteleri, sosyal medya kanalları gibi içerik yayınlama araçları kullanılıyor. Birçok kültür kurumu, en havalı ve yeni sanal ortama odaklanmak yerine, bir serginin eğitimsel ve deneyimsel sonuçlarına yönelik hedeflere odaklanarak kaynaklarına erişim sağlıyor. Kültürel miras kurumlarının çoğunun fiziksel içeriği hayata geçirme konusunda benzer sorunları olmasına rağmen, Google Arts & Culture ve Europeana portalı gibi bazı projeler bu verileri çeşitli gelişmiş arayüzler aracılığıyla kullanıcıyla buluşturuyor. 2016'dan bu yana Google Arts & Culture (eski adıyla Google Art Project) web sitesi, sanat eserleri, fotoğraflar, koleksiyonlar, biyografiler ve tarihsel anlatılar sunarak, özellikle müzelerin ve mimari eserlerin yüksek çözünürlüklü görüntülerin bulunduğu arşivlenmiş sanal turları da dahil olmak üzere birçok multimedya verisi sağlıyor. Google Arts & Culture, uygulamayla birlikte çok sayıda multimedya içeriğine, 3D reprodüksiyonlara (videolar, animasyonlar) ve etkileşimli sanal turlara ev sahipliği yapıyor. En iyi örneklerden biri olarak Museo Frida Kahlo’nun ünlü sanatçının "Casa Azul" adlı evinde yaptığı sanal tur gösterilebilir. Görüntü kalitesi ve kullanıcı deneyimi açısından web sitesi, Kahlo’nun yaşamına ve sanatına daldığınız ve kendi kendinize gezinmenizi kolaylaştıran harika araçlar sunuyor.
Oyunlaştırma ve birden fazla kullanıcı için streaming
Bu kadar çok olası yorumlama aracı ile halihazırda mevcut iken, genellikle kültürel kurumları hikâyeleri nasıl anlattıklarını, içeriği paylaşmak için kullanılacak dijital araçları ve aynı zamanda erişim kanallarını tamamen izleyici profiline bağlı olarak dönüştürüyor. Çoklu sayıda izleyici için en son oyunlaştırma ve yayın fırsatları göz önüne alındığında, bir sergi deneyimi kurgusal bir karakter veya bir avatar aracılığıyla da elde edilebiliyor. En yeni örnekler Minecraft, Kingdom Come Deliverance veya Assassin’s Creed gibi “ciddi oyunlar”, oyunculara akış sırasında tarihi yerleri "rehberli turlarla sanal müzeler" olarak keşfedebilecekleri bir "keşif turu" modu sunuyor.
İzleyiciler, sergilerin fiziksel alanlarını düşünmek yerine içeriği kendine göre uyarlayabilir ve bu da kurumlara dijital kanalın güçlü yönlerini kullanma fırsatı verir. Örneğin, karantina sürecinde New York’taki Metropolitan Müzesi (The Met), dijital departmanının bütün koleksiyonunu Animal Crossing adlı oyunun kullanıcılarına açtığını ve oyunda koleksiyonlarından 406.000 imgenin kullanıldığını açıkladı. Dijitalleştirmenin gelecek günlerde gittikçe önem kazanacağı ve bütünlüklü bir dijital ortam yapılandırmasının kültürel mirasın takdir edilmesinde katkıda bulunacağı aşikâr.
Christo & Jeanne-Claude, Londra Mastaba Ar’dan görüntü (Hyde Park),
2020, Acute Art izniyle
Çoklu duyusal etkileşim
Dijital teknolojilerin bir diğer önemli yönü de izleyici ve sergiler arasında yaratıcı bir arayüzün yardımıyla çoklu duyusal etkileşimi sağlayabilmesidir. Örneğin, dijital teknolojilerin kullanıldığı bir araç olan Sanal Gerçeklik (VR), gerçek dünyayı simüle edilmiş bir deneyimle (sanal ortam) değiştirir. Artırılmış Gerçeklik (AR) ise sanal bir dünyayla gerçek dünyanın aynı anda deneyimlemesine olanak tanır: gerçek dünyada bulunan nesnelerin bilgisayar tarafından oluşturulan çok modlu algısal bilgilerle "artırıldığı" etkileşimli bir deneyim sunar. Karma Gerçeklik, gerçek ve sanal ortamlar arasında enterpolasyon yaparken, Genişletilmiş Gerçeklik ise algıları değiştirerek bir adım daha ileri gider, gerçekliği karıştırır, harmanlar. Konum belirleme sistemleri ve kablosuz bağlantılarla donatılmış taşınabilir cihazlar dijital deneyimleri daha da geliştirmiştir. Sanal yeniden üretimler ve yeniden yapılandırmalar, mevcut yapıları veya artık yerinde olmayan yapıları ancak varlıklarına dair yeterli kanıtları olan (kalıntılar, planlar, fotoğraflar vb.) yerlerin temsilini mümkün kılar.
Örneğin, sanatçı Christo & Jeanne-Claude’un 2018’de gerçekleştirdiği London Mastaba yerleştirmesine Acute Art adlı ücretsiz bir uygulama sayesinde sanal olarak ulaşılabiliyor. Londra’daki Serpentine Gölü’nü ziyaret edenler, telefonları aracılığıyla sanat eseriyle etkileşim içine girebiliyor. Farklı durumlarda bu çoklu etkileşim yöntemleri işlese de, her serginin dijital teknolojiyi kullanıyor olmasına, ya da izleyici için bütünlüklü bir tecrübe yaratıyor olmasına gerek yok.
Self-Museum’dan görüntü, Japonya Kültür Platformu,Europeana iş birliğiyle, Kaynak: self-museum.cultural
Dijital küratörlükte birlikte çalışabilirlik ve standardizasyon
Kültürel nesnelerin dijitalleşmesi, karmaşık arkeolojik, tarihi ve kültürel veri katmanlarının entegrasyon süreci demektir. Dijitalleşme aynı zamanda kültürel alanda çalışanlara verileri görselleştirmek, analiz ve test etmek için araçlar sağlar. Bu nedenle, doğru dijital veriler, üç boyutlu modellerin farklı şekillerde ele alınmasına izin verir ve farklı derinlik ve ayrıntı dereceleri ile deneyimlenmesine olanak tanır. Dijitalleşme, özellikle bu yeni değişikliklerle ilgili olarak son derece önemli olsa da, yüksek kaliteli 3B modellerin oluşturulması hala çok zaman alıcı ve pahalı olduğu için ciddi zorlukları da beraberinde getiriyor. Bunun sonucu olarak, kurumlar bu etkinlikleri koleksiyonların tamamı yerine yalnızca tek tek nesneler için gerçekleştirme eğiliminde. Farklı disiplinlerde çalışan uzmanlar farklı araçlar ve yazılımlar kullandığından dijital rekonstrüksiyonlar genellikle farklı farklı yazılım ve formatlarda sunulur. Dijital küratörlük ise tam da bu noktada, kültürel mirasın kürasyonu ve yaygınlaştırılmasında yeniden yapılanma, görselleştirme, analiz ve yönetimle ilgili bu zorlukların üstesinden gelmek için büyük bir avantaj sağlar.
Büyük Avrupa kütüphanesi olarak da nitelendirilebilecek Europeana projesi, Avrupa'da mevcut dijital kültürel mirasın sadece %10’unu temsil ettiğine inanılan otuz milyondan fazla nesne içeriyor. Zengin medya içeriği ve etkileşim imkanları sunan Europana bünyesinde, Avrupa genelindeki yaklaşık 4.000 kurumdan 58 milyondan fazla kültürel miras nesnesi yer alır. Bununla birlikte Europeana platformu, koleksiyonun yaygınlaştırılması ve sanal sergiler için küratörler tarafından yönlendirilmiş içerikleri sunmak için henüz keşfedilmemiş yeni fırsatlar ve uygulamalara da oldukça açık. Örneğin, Ağustos 2020'de Japon kurumları ile iş birliği içinde yayınlanan Cultural Japan platformu, elektronik olarak mevcut kaynakların keşfini ve kullanımını desteklemek için dünya çapında Japon kültürüyle ilgili kültürel miras varlıklarını toplamayı amaçladı. Web sitesi aracılığıyla, izleyiciler dünyanın dört bir yanındaki müzeler ve kütüphanelerden eserleri arayabilir ve toplayabilir ve aynı zamanda belirli bir tema üzerine özel sergiler düzenlemek için tarayıcısında kendi koleksiyonlarını da oluşturabilir.
Geleceğin müzesi fiziksel değil mi?
Uzmanlar, Kovid-19 salgını sırasında fiziksel mesafe ve çevrimiçi rehberli turlar ile kültürel kurumların dijital stratejilerine liderlik etmeye çalışırken, artan dijitalleşme ve yeni veri paylaşım uygulamalarının ortaya çıkışı da sosyal medya ve sosyal medyayla bağlantılı açık veriler aracılığıyla hızla büyüyor. Dijital bir küratör olarak, dijital araçların amacının fiziksel sergileri yerinden etmek değil, kültürel miras deneyimini zenginleştirmek olduğuna inanıyorum. Bununla birlikte, dijital küratörlük, kültürel kurumların fiziksel koleksiyonlarını ve sergilerini daha fazla etkileşime açan ve bilgilendirici fakat aynı zamanda da güçlü kullanıcı deneyimleri için dijital altyapılar oluşturmalarına yardımcı olabilme potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle gelecekte, dijital izleyicilerin anlamlı ve derinlikli bir şekilde kültürel miras nesnelerinin karmaşık dünyasıyla iletişim kurarak, sadece fiziksel olan sergilerin sağlayamayacağı tecrübeleri de yaşayabileceklerine inanıyorum.
Comments