top of page
Yazarın fotoğrafıUnlimited

On soruluk sohbetler: Ant Hampton

Ant Hampton, Tim Etchells ile birlikte tasarladığı The Quiet Volume adlı yapıtıyla, Selen Ansen küratörlüğündeki Arter Performans Programı’nın Katılma başlıklı bölümüne konuk oldu. 2007'den beridir farklı projelerle geliştirdiği ve kamusal mekânlarda seyircilere icracı olma deneyimi yaşatan özgün performans biçimi Autoteatro'nun bir örneği olan The Quiet Volume seyircilerini, her seferinde ikişer kişi olmak üzere Arter’in kütüphanesinde, sözcüklerin dünyası ile kendi hafıza mekanları ve hayal güçleri arasında katmanlı ve eğlenceli bir seyre çıkardı. Biz de bu vesile ile Ant Hampton ile sohbet ettik


Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel


Ant Hampton, Fotoğraf: Britt Hatzius


Performansın özü sizce nedir?   Çağdaş performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız? 

Tim’in Certain Fragments (Belli Başlı Parçalar) adlı kitabında Risk ve Yatırım Üzerine adında harika, kısa bir metin var ve bence bu metin performansın ne olduğu veya ne olması gerektiği konusunda çok yararlı bir metin. Kitabın geri kalanı da şahane ve bu konuda benim için her zaman en yararlı kaynak oldu. Bugünkü çağdaş performansa gelince, onu tanımsız ve sürekli akış halinde görmeyi tercih ediyorum.


Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?

Sadece gerçekten kişisel örnekler verebilirim. Nabokov’u 14 yaşında okumak. 16 yaşında Blurt’ün konserini canlı izlemek. 17 yaşında Handke'nin 'Kaspar'ını görmek. 20'li yaşlarımda Forced Entertainment’i ve 30'larımda Vivi Tellas'ı keşfetmek… Sanırım herkesin sanat tarafından dönüştürülen insanlara ve hatta topluluklara verecek epey örneği var – bunun gerçekleştiğine dair şüphesi olan herhangi biri var mı ki?


Dünyanın günümüzdeki halini/gidişatını her anlamda göz önünde bulundurduğunuzda, bir sanatçı olarak sizin için en önemli konu hangisi?  

Özgür kalmak, yapabileceğim en iyi işi yapmak, başkalarının da bunu yapmasını mümkün kılmak ve bir sanatçı olmanın sınırlarına dayandığımda, diğer araçları kullanmak ve işbirliği yapmak, organize etmek.


Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi var mı? 

Evet, rüyalar rol oynar. Ama bir otobüste duyabileceğim bir şey, bir havuzda işitebileceğim bir güvenlik duyurusu, bir reklam ya da zehirli bir siyasi slogan, 7 yaşında bir çocuğun söylediği bir şaka da rol oynayabilir… “Kaynaklar” söz konusu olduğunda bunun ucu oldukça açık.


Quiet Volume, Arter


Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmış olduğunuz bir yapıta adını vermeye ne zaman karar veriyorsunuz?

Hemen veriyorum ki diğer insanlarla bir proje hakkında konuşurken veya bir bilgisayara dosyalar kaydederken belli bir referans noktası olsun. Ama bu isim daha sonra değişebiliyor.


Bu işinizde sizin için en favori an veya cümle hangisi ve neden?

Bu tür işler gerçekleştirirken karşılaşılan en büyük zorluklardan biri (geçici olarak Any Trace [Herhangi bir İz] diye adlandırdığımız yeni bir iş üretirken de şimdi tekrar aynı zorlukla karşılaşıyoruz), kendi başlarına havalı (cool) veya ilginç duran bireysel anlar veya 'hareketler' bulmanın kolay olması ancak bir etkinliğin veya eylemin diğerlerine yol açtığı ve başkalarını açığa çıkardığı daha uzun akışlar oluşturmanın çok daha zor olmasıdır. Bu nedenle, yapıttaki belirli anları düşünmek garip geliyor – umarım insanlar bu işi deneyimlerken, bir bölümden diğerine geçişi sağlayan bir tür devinim hissederler – yüzme hareketi gibi. Ama eğer kafama bir silah dayamış olsaydınız, ya not defterini ve sonraki sayfaları ilk okuma anını ('Her şeye rağmen/neticede kendinizi okurken buluyorsunuz') ya da muhtemelen Saramago metnini tekrar düşünüp hatırlarken Basilico’nun fotoğraflarını karıştırma anını seçerdim.


Sahne sanatları ve görsel sanatların farklı disiplinleri arasında salınan eserler üretiyorsunuz. Web sitenizdeki özgeçmişiniz ilk çalışmalarınızın tarihi olan 1998'de başlıyor. Sizi daha iyi tanımak için eğer sakıncası yoksa eğitiminizi ve sizi bu işleri yaratmaya getiren süreci öğrenebilir miyiz?

Okulda çok fazla tiyatro yaptım ama aslında fiilen çalışmam ve pratik beceriler edinmem gerektiğini hemen anlayamadım. Drama ve Fransız Dili ve Edebiyatı okumak için üniversiteye gittim ancak çok hızlı bir şekilde ayrıldım (hala yüksek öğrenimim veya herhangi bir derecem yok) ve bunun yerine Paris'te Ecole Jacques Lecoq (1995-1997) adlı oldukça özel bir tiyatro okuluna gittim. Bu benim için çok yararlı oldu – birlikte çalışmak, ortaklaşa tasarım (devising) yapmak ve İngilizce konuşmak benim ikinci doğam gibi bir şey oldular ve kendimi Avrupa’dan ve dünyanın dört bir yanından gelmiş bir arkadaş ağının ortasında buldum. Bunu kısa bir kafa karışıklığı dönemi takip etti ancak 1998'den itibaren, genellikle başkalarıyla birlikte çalışarak ve başlangıçta Rotozaza adı altında, kendi işlerimi yapmaya başladım. 1999'dan itibaren ise temsilden uzaklaşarak daha ziyade performans alanına, tiyatro diye tanımlayabileceğiniz şeylerin sınırlarına doğru sürüklendim. 1999 yılı, ilk defa hazırlıksız ve provasız konuk sanatçılara talimatlar içeren bir çalışma yaptığım zamandı, ki bugün hala (bana göre) şaşırtıcı bir şekilde yaptığım şeyin bu olduğunu düşünüyorum.


Fotoğraf: Ant Hampton


The Quiet Volume (Sessiz Cilt) 2007'den beri farklı projelerle geliştirdiğiniz Autoteatro biçimindeki performans örneklerinden biri. The Quiet Volume ilk kez 2010 yılında gerçekleştirildi ve o zamandan beri seyircileri dünyanın birçok farklı ülkesinde ve dilinde icracılara/performansçılara dönüştürdü. Farklı ülkelerden seyircilerin bu performansa nasıl tepkiler verdiklerini gözlemlediniz mi? Seyirci tepkilerini ülkeye veya kişiye göre genelleştirebilir miyiz?

Hayır – ister Gana, Meksika, Japonya, ister Estonya olsun, tepkiler gerçekten her yerde birbirine çok benziyor… Sanırım her yerdeki çoğu insan için Autoteatro işi oldukça sıra dışı deneyimler sunuyor, ancak bu genellikle bugün insanlar arasında yaygın olan olgulara veya becerilere dayanıyor- The Quiet Volume'de bu sessiz okumak; OK OK'de (Tamam Tamam) yüksek sesle okumak. Etiquette'de (Nezaket Kuralları) ise sohbet ve kafeler. Thing'de (Şey) bir konferans odası ve aktivist dürtü… vb.


Sizce kütüphaneler Fransız antropolog Marc Augé tarafından kavramsallaştırılmış olan bir yok-yerler mi (non-place/non-lieu)?

Hayır, aslında değiller, ama dünyadaki çoğu şehirde ortak olan yerler. The Quiet Volume, herhangi bir şehirdeki mevcut mekanlar için üretilmiş eserleri kapsayan Parallel Cities (Paralel Şehirler) adlı bir festivalin parçası olmak üzere sipariş edilmişti. Festival, önce Berlin, sonra Buenos Aires, Varşova, Delhi, Zürih ve diğerleri gibi farklı yerlere seyahat edebiliyor, eklemleniyordu.


İnsanlara bu performansı deneyimlemeden önce söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı? İstanbul seyircisine söylemek istediğiniz özel bir şey var mı?

Bence bu Türkçe versiyon, yaptıklarımızın en iyilerinden biri, ancak lütfen onu nasıl bulduğunuzu bize bildirin. Umarım zaman içinde Türkiye'nin İstanbul dışındaki diğer yerlerine de bu işi götürebiliriz.


Quiet Volume, Soldaki fotoğaf: Lorena Fernandez,

Sağdaki fotoğraf: Ant Hampton

Kommentare


bottom of page