Yasemin Özcan'ın 22 Eylül tarihinde .artSümer'de açılan dördüncü kişisel sergisi Saadet Çıkmazı sanatçının son yıllarda üzerine çalıştığı kavramlara yoğunlaşıyor. Malzeme seçimleriyle ve günlük varoluşlarıyla dikkat çeken çalışmaların herbiri ayrı bir hikayenin habercisi.
Her şeyi hatırlamak bir tür deliliktir, Saadet Çıkmazı, artSümer'in izniyle
Sanatçı geçen yıldan beri ellerini daha bir kullanır olduğunu söylüyor, seramik çalışmalarını yoğunlaştırıp atölyelere başlaması bunun en büyük örneği. Hatta ekliyor: “Geçen yıl ilk turşumu kurdum bu bir tesadüf olamaz.”
Özcan’ın Elmaslı Apt., üçyüzbir ve Banu Cennetoğlu ile gerçekleştirdiği Seni Endişelendiren Ne? sergilerinin ardından gelen Saadet Çıkmazı; adalet, eşitlik, birlikte yaşama, toplumsal cinsiyet ve kültürel kimliklere aidiyeti, kent-kutsiyet bağlamında kurcalıyor. Kavramlar üzerine temellenen sergideki çalışmalar asla bir açılış koşturmasında kavranacak ve farkedilecek türden değil. Hepsine zaman ayırıp içlerindeki hikayeleri deşmeniz gerekiyor. Özge Ersoy tarafından yazılan "Dutluk muydu Buralar?" isimli sergi eşlikçi metni de keşifte size yol gösterici olacaktır. Tabii Yasemin'i kolundan yakalayıp tüm işleri ondan dinleme şerefine nail olursanız ne âlâ.
Serginin ilk habercisi olan Umut ya da Işık Stresi’nden bahsederken “bir direniş” diyor Özcan. Giderdeki tüm atıklar yolunu bulmaya çalışırken tersine gitmeyi tercih etmiş bir fasulye filizinden bahsediyoruz. Özcan’ın eski evinin mutfağında yer alan eviye içinde kimseden habersizce filizlenen fasulye basitliğinin yanı sıra sessiz inadı ve direnciyle serginin umut ışığını tanımlıyor belki de.
Adalet Çay Bahçesi adlı çalışması için ise “yolu adalet sarayından geçen ya da geçmeyen herkes için” diyor Özcan. Bu çalışma çayın stoklama, yokluğunda ortaya çıkan olası telaş ve misafirlik kavramlarıyla ironik bağlantılar kuruyor. Adalet, çay ve bahçesi kelimeleriyle yan yana sıralanan üç muntazam beyaz seramik kavanozun içi ise sanılanın aksine tamamen boş. Her bir kavanozda sabit bir gül deseni mevcut. Serginin belki de en görünür ve paylaşılan imajlarından biri olan Adalet Çay Bahçesi, kültür ve alışkanlıklarımız üzerinden bir hatırlatma.
Açılış gecesi üzerinden basılıp geçilen, girişte ilk iş olarak karşımıza çıkan ancak belki de yerle bir olmasından olacak ki farkedilirliği az olan Her şeyi hatırlamak bir tür deliliktir ise, unutmak ve hatırlamanın aslında ne derece uzak ve o derece de iç içe geçmiş duygular olduğunun altını çizer nitelikte. Bir tiyatro oyunundan alıntı olarak karşımıza çıkan bu satır, yan yana yerleştirilmiş biribirinden farklı ebat, renk ve yüzeyde olan seramik karolardan oluşuyor. Tek karonun üzerinde yer alan ve hatırlamak ile unutmanın arasındaki ince (bir o kadar da kalın) çizgiye vurgu yapan cümle; hatırladıklarımızla unuttuklarımız ve akılılığımızla deliliğimiz arasındaki ilişki ile tutamadığımız yaslar üzerine bir karalama gibi.
“Çocuğu olmayan kadın yarım kadındır” cümlesini akıllara getiren altın tabak da tam ve yarım olmak haline vurgu yapar nitelikte. Bir ayna üzerine yerleştirilmiş yarım formda altın rengi tabaktan oluşan Tam-Yarım adlı iş ilk bakışta bir eksiklik duygusunu çağrıştırsa da ardından duvardaki yansımasında eksiksiz, büsbütün haliyle karşılaşmamız adeta yarımlık ve bütünlük arasındaki keskin sınırları silikleştiriyor.
Tam Yarım, Saadet Çıkmazı, artSümer'in izniyle
Aslanlarla Ceylanların Kucağında adlı çalışma, Hacı Bektâş-ı Velî geleneğinden ödünç alınan iki karakterle buluşturuyor bizi. İşin ilham aldığı Hacı Bektâş-ı Velî geleneğine yaslanan dört dize çalışmaya referans oluyor. Bu dörtlü dizenin son cümlesi: “Aslanlarla ceylanlar dost olur kucağımızda”. Yeşil renk halı formundaki ceylan ve aslan “av mıyız, avcı mıyız?” sorusunu akıllara getiriyor. Çalışma suçlu ve masum kavramlarının temel varoluş sebeplerini sorgularken üzerine oturmaya ve konu üzerine sohbet etmeye davet ediyor.
Özcan sohbetimiz sırasında Hacı Bektâş-ı Velî geleneğinde mitlerde evliyaların genellikle ceylan formunda vücut bulduğunu anlatıyor. Kendi ağzından: “O dönemki adıyla Alaeddin Gaybi bir beyin oğludur ve okçuluk yapar. Bir gün ok atıp bir ceylan vurur. Vurduğu ceylanın Abdal Musa türbesine girdiğini görür, ardından türbeye girer. Karşısında Abdal Musa’yı bulur. Gaybi bir ceylan vurduğunu ve ceylanın türbeye girdiğini söyler. Abdal Musa da kolunu kaldırıp oku çıkartarak Gaybi’ye verir. Bu aydınlanma ardından Gaybi türbede kalarak türbe müridi olmaya karar verir. Abdal Musa’dan el alır ve Kaygusuz Abdal mahlasıyla yoluna devam eder.” Özcan bu hikayeden referansla Kaygusuz Abdal’ı Kaygulu Abdal Çıkmazı adında bir sokak tabelasına dönüştürüyor. “Kaygılı bilge çıkmazı” anlamına gelen iş bir yol gösterici niteliği taşıyor. Birebir tabela formatındaki çalışma bakır renginde vücut buluyor.
Sergide bir de aile mirası bulunuyor: Tek Eldiven. Tahmini en az 70. yaşını devirmiş olan eldiven sergide ilk karşınıza çıktığında onun işlevinin ne olduğunu anlamanız çok kolay olmayabilir. Zira bu asırlık yolda ilerleyen ve keçi yününden, kök boyama ile yapılmış, beş şişle örülmüş eldiven ilk bakışta bir süs objesini andırıyor. Aile mirası olarak tek başına karşısına çıkan ve Özcan’ı çok etkileyen eldivenin yıllar sonra diğer eşinin de ailede olduğu anlaşılmış. Özcan’ın ananesinin adalet duygusuyla kızı ve gelinine birer eşini verdiği eldiven serginin temel kavramlarından eşitlik ve adalete en naif vurgu yapan objelerden biri.
Sergideki son çalışma ise adının çok şey ifade ettiği: Tek Kişisin, Sana Yeter. İş ilhamını sanatçının boşanmasından sonra gerçekleştirdiği bir doğum günü kutlamasında aldığı turuncu ve tek kişilik bir döküm tavadan alıyor. Mutfakta çok becerikli olmadığını söyleyen sanatçı bir arkadaşına bu tavayla neler yapabildiğini sorduğunda: “Tek kişinin yapabileceği her şeyi” cevabını aldığını söylüyor. Ve bu süreçte sık sık duyduğu “tek kişisin sana yeter” cümlesinden ilham alarak bir iş ortaya çıkartıyor. Tavayı gördüğünüzde sizi ilk olarak ağırlığı ve derinliği etkiliyor sonra evet şimdi fark etme sırası: Bu tava tek kişilik!
Tek kişisin, Saadet Çıkmazı, artSümer'in izniyle
Sergiyi gezmek için son tarih: 26 Kasım.
Bu yazı Art Unlimited Kasım 2016 - 39. sayısında yayımlanmıştır.