'Deniz kabuğunun sırtı hatlarını nasıl da dalgalardan alır!’ Bir deniz kabuğunun sırtındaki çizgilerin oluşumunu anlatmak, doğadaki resmi keşfetmek. Her şeyin arasındaki uyumu, birlikteliği, bir ve hiçliği bulmak nasıl olur? Bir insan, hayatında var olduğu mekanı her anlamda nasıl kurar? Düşünmek yeterli midir, yoksa alanı çevrelemek, dokunarak keşfetmek mi gerekir?
‘İşimin sessiz sakin yerini dünyadaki hiçbir şeye değişmem.’
Bilge Friedlaender, 31 Mart 1981, Turuncu Günce
1. Nehir / Ev / Kitap, 1981, Sanatçı kitabı / Yerleştirme, El yapımı kâğıt, bambu, sedir kutular, kum, nehir taşları
Bilge Friedlaender’in sergisinde Nehir / Ev / Kitap (1) işinin olduğu salona girdiğimde nefes aldığımı hissettim. Tahta çerçevelerin içinde üstleri çizilmiş kumlar, katlanmış kağıtlar ve çubuklar vardı. Her bir çerçevenin önünde birbirinden farklı taşlar dizilmişti. Doğanın ortasında nehir kenarında bir köye gelmiş gibiydim. Nazım Hikmet’e Saygı (2) adlı işiyle karşımda orman başlıyordu. Dizili olan üç ağaç gövdesinin, üç ayrı rengi; koyu kırmızıya çalandan, ipek ve altın beyaza, geceye geçiyordu. Sağımda, arkadaşının adını taşıyan Artemis 1 ve 2 (3), onun hayatındaki iki hali miydi, pembe tonlarının katmanlarıyla hafifliğini mi, yoksa ana tanrıça Artemis’in hikayesini mi anlatıyordu? Günlüğünde bahsettiği uçaktan gördüğü bulutlara da benziyordu dalgaları. ‘Uçak havalanırken hayatta olma durumuna odaklan. Duyularımı kontrol ediyorum ve bu insan yapımı mucizenin içinden, üzerinde asılı kaldığım dünyaya bakıyorum. İlk önce düzenli arazi parçaları ve su yolları gözüme çarpıyor, sonra bulutların üzerine çıkıyorum, öylesine beyaz ve ağırlıksız bulutlar. ’
2. Nâzım Hikmet’e Saygı, 1979, Kâğıt üzerine pastel boya (triptik)
3. Artemis 1 ve Artemis 2, 1979, Kâğıt üzerine pastel
Bilge Friedlaender, hayatı tüm varoluşuyla kapsamış bir insan olarak ve adının hakkını vererek, bize bir sergi mekanında nasıl huzur bulabileceğimize kılavuzluk ediyordu. Aita Nehri’nin kenarında hissettiği sadeliğin, hiçlikle buluşmasını, varoluş kadar yok oluşu da mı anlatmaya çalışıyordu? Beyazın üzerinde beyaz nasıl durur sorusunun cevabını, eserlerinin çoğunda kullandığı mistik dokuz sayısıyla, aynı adı taşıyan Dokuz (4) eserinde görüyorduk. Başka bir anlatımla, kat kat açılan kağıt üzerine noktalar kitabında.
4. Dokuz, 1978, Sanatçı kitabı, kurşun kalem ve suluboya, pirinç kâğıdı, suluboya, kâğıt kapak, kutu içinde
Noktalar, evrendeki varlığın en sade temsili. ‘Esintiyi dinlemek ve tenimin üstündeki sıcak teri soğutmasını hissetmek merakımı uyandırdı: Dünyayı algılayışımızın birçok farklı biçimini nasıl ifade edebiliriz? ’Bilge Friedlaender’in kendi teninin ürperişi miydi Aita Nehri’nin Deseni (5), yoksa bir nehrin yağmurda ürperişi miydi? Çünkü ortada yüzen kuma çizilmiş kitaplarını, yağmurdan korumak için yapılmış bir ev vardı. Yağmur, kumun üzerinde noktalar bırakır… Biz de onunla, ormanın kıyısında, nehrin üzerindeki kitaplara dalarak, yağmurun yağışını izliyorduk. Dokunma ile kağıt arasındaki bağlantıyı, mukaddes kitaplar yapan Osmanlı hattatları gibi elleriyle kurmuştu. Belli ki, her şey elinden geçiyordu.
5. Aita Nehri Deseni, 1979, Kâğıt üzerine mürekkep, guaş ve kurşun kalem
İlk yaptığı Sözcükler, Sayılar, Çizgiler (6) kitabına eller çizmesi belki de ondandı. Elleriyle, o kitaptan yüz adet yapmak istemişti. Yirmi beş tane yapabilmişti. Kendi kendine kalarak, saatlerce o kitaplar için uğraşmış olması gerekirdi. ‘İnsan o güzel, sessiz sakin saatlere doyamıyor. Şu anda tek özlemim bu. Dünyayla bağımı koparmak ve kendimi kitaplarda, işimde ve düşüncemde kaybetmek.' Kendini kaybetmeden, nasıl bu kadar bulur insan? İzliyordu, bakıyordu ve görüyordu. ‘Görmek için kendinize izin verirseniz, bu biraz fazla daha fazla görmenizi sağlayacaktır. Görmenin sınırı yoktur. Görmenin öğrenilmesi gerekir.’ Görünmeyen eserleri, görmeyi öğretmek için mi yapmıştı? Düş Vakti Mekanları 2, Uçan Şekilli’de (7), gizlenmiş bir yırtık, saklanmış incecik bir kablo vardı. Ancak görmeyi öğrenmiş olanın, derinliğini hissederek görebileceği… Kara parçasının ortasında akan cılız bir nehir veya evrende kayıp giden herhangi bir hayat, bomboş gökyüzünde çoktan geçmiş olan bir uçağın bıraktığı iz olabilirdi.
6. Sözcükler / Sayılar / Çizgiler, 1977, Sanatçı kitabı, Kâğıt üzerine tel, ip, kolaj ve serigrafi, folyo kapak
7. Düş Vakti Mekânları 2, Uçan Şekilli,1975, Yırtık kâğıt, kurşun kalem ve mürekkep
‘Suyu anlatan, yani mekanın mekansızlığını anlatan resimler yaptım.’ Yağmurdan nehre, okyanusun dibindeki hiçliğe derinleşiyordu.‘Okyanusun Dili’ bir duvar ve inerken o duvara odaklanarak inmeniz gerekiyor. Orada ne yukarısı var, ne aşağısı var, ne kenar var, hiçbir şey yok, siz de yoksunuz…’. 1981 yılında yaptığı dalışta karşılaştığı okyanusun rengini acaba Kare Mutasyon Yer Çekimin Reddi’ndeki (8) lacivertte mi bulmuştu? Okyanusun yokluğunu çerçevelemek mümkün müydü? ‘Kağıdı üç boyutlu yapmaya başladım gene suyu anlatmak için, üç-dört yıl sadece su resimleri yaptım, ama suya benzer resimler değildi, suyun ruhunu anlatan resimlerdi bunlar. Her şeyin ruhu var, ruh sadece bize ait değil.’ Ruhu bedende, bedeni ruhta arıyordu. ‘Fiziksel gerçekten, spiritüel gerçek yeşermelidir.’ Resim ile bedensel hareketi ve doğayı birbirinden ayırmıyordu. ‘İnsanlık, apartmanlar ve aşırı kalabalık kentler gibi küçük yerlere sıkışmış durumdayken, mekan ve boyutla meşgul halde. Ama açık denize, okyanusa gittiğinde mekan büyüklüğünü düşünmezsin. Oradasındır ve içinden genişlemeye başlarsın, onun hakkında düşünerek. Resimlerde de böyle olması gerek.’
8. Kare Mutasyon: Yerçekiminin Reddi, 1975, Kâğıt üzerine suluboya ve tel
Bilge Friedlaender için, bir resme bakmak ve onu görmek, mekânsız fiziksel-ruhani boyutun içerisinde düşünerek varolmak, kendini orada yeni bir gerçeklikte yaratmak mıydı? ‘Şimdi gecenin sessizliğinde masamda oturup, bütün bunların ne anlama geldiğini anlamak için kafa yoruyorum. Bir gerçeklik var mı? Gerçeklik nedir? Yaprakları kemiren şu ahşap güvesinin sesi mi? Bunun ötesinde başka neye gerçeklik diyebiliriz?’
Bilge Friedlaender sözcükler, sayılar, çizgiler sergisi 15 Ocak tarihine kadar Arter'de görülebilir.
Metinde tek tırnak içine alınmış tüm alıntılar, Bilge Friedlaender’in Arter’deki Sözcükler, Sayılar, Çizgiler sergisinin kataloğundaki Mira Friedlaender ve Işın Önol’un sanatçıya ait günceleri, sanatçı kitapları, mektupları, söyleşileri ve bildirilerini inceleyerek derlemiş oldukları Yerçekimini Reddetmek: Bilge Friedlaender Kendi Yapıtıyla / Kendisiyle Söyleşiyor makalesinden alınmıştır.