SALT Galata'da devam etmekte olan ve Oliver Ressler'in 2005'te Platform Garanti'deki İdeal Toplum Kendini Yaratır sunumundan bu yana İstanbul'daki ilk sergisi olan Kim Kimi Güverteden Atar? göç, sınırlar, yurttaşlık, sermaye ve alternatif ekonomileri irdeleyen fotoğraf işleri, duvar yazıları, filmler ve enstalasyonları bir araya getiriyor. Sılay Sıldır sergi üzerine yorumlarını yazdı.
İstanbulluyu ikiye ayırabiliriz, sonra o İstanbullu birleşir. Kaldırımda oturan Halepli karşısında suçlulukla parçalanıp cebindeki beş liraya uzanan ve bir de cebindeki beş lirayı alternatif olarak gözden geçirdikten sonra çözüm olmaz diyerek vazgeçen olarak; ayrılır ve birleşir. Yerel, tikel ve mikro mücadelelerin kısıtlı olanaklılığı karşısında beş lirayı değerlendirmeye tutunmak, başka türlü eylediğini sanan iki İstanbullunun uzlaşısıdır. Yeni bir eyleme biçimi üretmekte çaresiz kalan göç tanığını da, göçeni de, ürettikleri rıza sayesinde birleştiren beş lira karşılaşmalarının altında, daha büyük bir razı geliş durur; kapitalizmin mutlakıyetine ve göç gibi krizlerinin normalliğine dair ön kabul. Bireysel eylemliliğin bu konudaki kifayetsizliğine dair inanç; tikelliklerin, çokluğu politik özne olarak kurma olanağına yüz çeviriştir bu.
Oliver Ressler’in SALT Galata’daki üretimi izleyicinin ön kabulleri karşısında uyanık bir üretim. Kim Kimi Güverteden Atar? başlığında toplanan yapıtlar beş lira ekonomisinin üstünde işleyen sermaye mekanının ekonomisine, onun patolojisi olan göçe ve karşısına konumlanabilecek, tikel - yerel direniş biçimlerine odaklanıyor. Ressler fotoğraf, film ve yerleştirmelerinde yerleşik medya temsilini reddederek bu direnişi önce estetik tavrı içinde kuruyor. Buradan, izleyicinin kültürel ön kabullerine bozguncu stratejiler ürüyor: Sergide ne duyguları harekete geçirmeye çalışan büyük dram imgeleri görüyor izleyici, ne de acı çeken göçmen imajı çıkıyor karşısına.
Oliver Ressler, Stranded [Kıyıya Vurmuş], 2015
Acının estetik aracılığıyla duyumsanıp pay edildiği, dolayısıyla göç deneyiminin temsilinin üretildiği bir rejimden kaçınırken sanatçı, yerleşik temsil mantığı sınırının ötesine dokunuyor. Stranded [Kıyıya Vurmuş] isimli büyük format fotoğraf, kıyıya vuran cansız bedenler sergiliyor. Ancak takım elbiseli bedenler bunlar ve göçmenlerinkine benzemiyorlar. İş adamları ve yöneticiler alıyor göçmenlerin sahildeki yerini. İlişkili bir diğer dev fotoğraf da The economy is wounded – let it die! [Ekonomi yaralı - bırakın ölsün!]. Burada alabora olan deniz taşıtlarıyla dolu hareketli bir deniz manzarası görülüyor. Manzara romantik değil, ekonomik. Bu kez denizde batanlar, göçmen tekneleri yerine, deniz ticaretine - ekonomiye vurgu yapan konteyner gemileri. Burada da bir pozisyon değiş tokuşu yaşanıyor; Ressler, göçü insan hakları bağlamından çıkartıyor ve sınıf mücadelesi içindeki yerine oturtuyor. Her iki işte de beliren medya aracılığıyla biteviye üretilen göç ve göçmen imgesinden uzaklaşma çabası da, benzer bir dönüşümle gerekçeleniyor. Sanatçı beş lira karşılaşmalarındaki öğrenilmiş tektip çaresizliğe, medya imgesinin tektipliğine alternatif yaratarak sanat imgesine içkin tekillikler arayarak direniyor.
Oliver Ressler, The economy is wounded – let it die! [Ekonomi yaralı - bırakın ölsün!], 2016
Medya imgeleri aynılık üretirler, kapitalizmin mutlakıyeti için gereken kitle konumu, tam olarak bu aynılıkla çoğaltılan tektip davranışlara arzu duyar. Politik özne konumu olanağının önünde kitle durur. Tektipleşen kültürel eylemleriyle edilgen nesneler olarak durur. Sergideki işlerin kurucu mantığı burada hareket kabiliyeti gösteriyor; There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] (2016) filminde Ressler önce, mağduru nesneleştirmeyi reddediyor, onun hakkında üretirken onun adına konuşmuyor. Göçün siyasi boyutu içinde mültecilerin bireysel siyasi duruşunun da izini sürüyor, (politik) özne konumuna olanak sağlıyor. Ardından üç kanallı video yerleştirmesi Occupy, Resist, Produce [İşgal Et, Diren, Üret] (2014/2015) de Milano, Roma ve Selanik’ten yerel direniş örnekleri sergileyerek çokluğun politik özne olarak kuruluşuna kapı aralıyor. There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] filminde ‘misafirler’ Arapça söyleşileri ile yer alıyor. Durumlarının kırılganlığını, İstanbul’da geçinmenin zorluklarını buradaki politik konjonktürü analiz ediyorlar. Filmde kimlikleri, yüzleri belirsiz. Ancak bu anonim olma hali içinde bile, siyasi- sosyolojik gözlemlerinin (bireysel görüşlerinin) telaffuzuyla tekillik, bireysellik ve ters yüz edilmiş bir konum buluyorlar. Burada Rancière’in yankısını duyumsuyoruz. Estetiğin ve politikanın temas ettiği bu alanda polis rejiminin uğultu olarak bıraktığı bedenler görülebilir nitelik kazanıyor.
Oliver Ressler, There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] filminden bir kare, 2016
Oliver Ressler, There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] filminden bir kare, 2016
Oliver Ressler, There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] filminden bir kare, 2016
Avrupa Birliği’nin soruna çözüm aramanın uzağında olduğu, sadece bir avuç mülteciye gönülsüzce kapı açtığı saptamasında bulunuyor tanıklar. Buradaki anlatım, insanları suçlu konuma düşüren, Avrupa merkezli bakışın ürünü olan ‘mülteci tartışması’ söyleminin tam olarak karşısına konumlanıyor. ‘Göçmenlerin ürettiği tartışma’, bir pozisyon değişimi beraberinde algıyı da tersine şekillendirmeye koyuluyor.
Sanatçının Dario Azzellini ile ortak üretimi Occupy, Resist, Produce [İşgal Et, Diren, Üret]’e geri döner ve Rancière’in izinden gidersek manzara olarak ortaya şu çıkıyor; polis rejiminin uzlaşısı, önümüze konan politika içinde bozulur ve işleyişinin çıkmaza girişine tanık oluruz çünkü polis rejiminin karşısına dikilen politik eylem, mevcut duyulur şekillenmeyi tekrar şekillendirir. Bu video yerleştirmesi mutlak olduğunu varsaydığımız ekonomik modelin önüne alternatif olabilecek modeller koyuyor. Üç farklı kentteki, üç farklı fabrikada üretim ve mülkiyet ilişkileri aynı şekilde ters yüz edilmiştir. Fabrikalar işgal edilir. Yönetim inisiyatifini işçiler ele alır. Kurdukları yatay toplumsal ilişkiler, üretim alanlarını dönüştürür. Çevre mücadelesi ve diğer toplumsal direniş alanlarıyla bağ kurar. Örneğin Selanik’teki fabrika kimyevi yapışkan üretirken, işçilerin kolektif karar alma süreçleri içinde yaratılan yeniden tahsisle, organik temizlik ürünü üretmeye başlar.
Burada gördüğümüz eylemlilik bir hak arama mücadelesi veya iktidar arayışının ötesine gidiyor. Ressler’ın estetik üretimindeki pozisyon değiş tokuşlarına olanak sağlama, konum üretme gibi metotlarla da ilişkileniyor. Rancière’in işaret ettiği anlamda, mekanın ve ilişkilerin organizasyonunda yeni bir dağılım yapılıyor. Burada ve serginin bütünlüklü üretiminde seyircinin karşısına konan şey başka türlüsünün mümkün olduğu gerçeği...
Kim Kimi Güverteden Atar? 15 Ocak 2017 tarihine kadar SALT Galata’da ziyaret edilebilecek.