top of page
Onur Sancu

Olanaksızın inşası


Tanzer Arığ’ın, Ankara, Arte Sanat’ta 13 Aralık - 7 Ocak tarihleri arasında izleyici ile buluşacak olan Bir Varmış Bir Yokmuş isimli sergisinde ele aldığı ev fikri, her ne kadar mimarinin kusursuz çizimlerini, perspektiflerini içinde taşıyor gözükse de, içsel bir mekân olarak karşımıza çıkıyor.

Tanzer Arığ, Bir Varmış Bir Yokmuş, 40x70x10 cm, Serigrafi baskı, Metal, 2016 Fotoğraf: Aytekin Akyol

“Mimari basitçe mekân ve formla alakalı olmakla kalmaz, olayla, eylemle,

mekânda ne yaşandığıyla alakalıdır.”¹

Bernard Tschumi

Tschumi, hazırladığı onlarca posterden birinde yazdığı bu mekan ve eylem arasındaki ilişki üzerine kurduğu cümleyi sokakta işlenen cinayetle katedralde işlenen cinayetin aynı olamayacağını ve mimariyi gerçekten takdir etmek için cinayet bile işlemeniz gerekebileceğini söyleyerek devam ettiriyor. Mimari, gerçekten de her ne kadar statikmiş gibi görünse de hareketleri yaratır. Kullanım alanlarını, kullanım “olanaklarını” yönettiği bile söylenebilir. Söz gelimi, kütüphane denen yer, kütüphaneden dilde beklenen neyse ona göre yapıldıkları için, aslında yine dilde kütüphanedirler. Kütüphane fikri, kütüphane binasından her zaman önce gelir.

Tanzer Arığ, 2016 Fotoğraf: Aytekin Akyol

Tanzer Arığ’ın Arte Sanat’ta 13 Aralık - 7 Ocak tarihli Bir Varmış Bir Yokmuş isimli sergisinde ele aldığı ev fikri, her ne kadar mimarinin kusursuz çizimlerini, perspektiflerini içinde taşıyor gözükse de, içsel bir mekân olarak karşımıza çıkar. Düşünülürse eğer belki de Ev, Bachelard’ın da varmak isteyeceği yer olarak, en mimari olmayan mimaridir ve bu yüzden de asıl mimari olarak karşımıza çıkabilecek bir varlığa sahiptir. Zira bahsedilecek asıl mimari, kendisini duvarlarla sınırlamak istemeyecektir. Ev, iç mekânın da içinde nefes alır. Yaşanılan yerin yaşadığı yerdir. Hatta şuraya bile varılabilir: Ev, aslında somut bir metrik sisteme dahil değilse mimarinin olanaksızıdır ve Bir Varmış Bir Yokmuş olanaksızın -inadına- inşa sürecinden bir fragman sunar bize. Tam da bu şekilde perspektifte tazeliğini kazanan tuğlalar, yarıda kesilen mekân alıntıları ile birlikte ne perspektifi ne de mekânı ön plana çıkarırlar. Kırık dökük bir tuğlanın üzerine -ki yaşantıyı üzerinde taşıdığı gün gibi ortadadır artık- yeniden tuğlalar örmek, olanaksızla olan ilişkiyi güçlendirirken, örülen diğer tüm tuğlalar “hayal meyal” denilen şeyi uyandırırlar. Metal çubuklardan tuğlalarla örülmüş Oda, iç ve dış arasındaki geçirgenliğiyle Ev’e yaklaşmayı deneyen bir özne silueti çizer. Silik ile kaotik arasında gidip gelen hatıraların -ve aynı zamanda kalıntıların- çerçevelerini dolduran yıkım kalıntıları -ve aynı zamanda hatıraları- içsel olana samimi şekilde yürürler.

Tanzer Arığ, Oda, 45x30x35 cm, Metal, 2016 Fotoğraf: Aytekin Akyol

Bir Varmış Bir Yokmuş’un inşaatı belirsiz bir zamanda başlamıştır ve asla bitmeyecektir. Başlangıç ve bitiş noktalarının silikleştiğine tanık oluruz. Böylece sergideki eserlerin teker teker konuşulabilecek bir varlık şekilleri pek de yoktur, bütün bir eser olarak algılanabilirler ancak. Fakat kendi içlerinde zaten olanaksızın inşasının bitmemişliğini -ve bitmeyecekliğini- taşıyan parçaların bütünlüğü de muğlak kalır. Zaten bu muğlaklık belki de aranılan duyguyu yakalar. Arığ da şöyle diyor: “İşlerim, bakıldığında kusursuz görünüyor olabilirler ama kusursuzluk aramıyorum. O duyguyu arıyorum.” Sergide geçen anı fikri de özdeşliğini “o duygu” ile bulur. Zira anı, tıpkı Bir Varmış Bir Yokmuş’taki gibi, geçmiş zamana gönderme yapmaz, yaşanılan zaman ve mekâna gönderme yapar. Geçmiş ve yaşanılan iki farklı kavram haline geldiğinde ancak anı bir inşaat olabilir ve bu inşaat asla tamamlanamaz.

Tanzer Arığ, İki Tuğla, 30x30x25cm, Tuğla, 2016 Fotoğraf: Aytekin Akyol

Olanaksızın, tamamlanamayacak olanın bir imasıyla karşılaşıyoruz Arığ’ın sergisinde. Perspektifin mimariden veya katı bir disiplinden kurtarılarak üç boyutlu bir bellek anlamında, hayal meyal bir anı anlamında ve bir takıntının ancak inşa etmeyi deneyebileceği olanaksızlık anlamında yeniden kurulduğuna tanık oluyoruz. Doğruluğu muğlak kalsa da, mimaride anlatılagelen bir söylence geliyor akla. Bir mimardan halka açık bir mekân, bir kütüphane tasarlaması istenir. Bina mimari açıdan kusursuzdur. İnşaat sorunsuz geçer, kütüphane hayata geçirilir. Tepkiler fazlasıyla olumludur, mimar tebrik üstüne tebrik alır. Fakat zaman geçtikçe bina, her yıl biraz daha toprağın içine doğru çökmeye başlar ve bir noktadan sonra bina kullanılamaz ilan edilir. Mimar, binayı tasarlarken kitapların ağırlığını hesaplamayı unutmuştur. Bir Varmış Bir Yokmuş, bu anlamda, binayı değil, kitapların ağırlığını inşa etmeye çalışıyor. Metrik olanın içinde sistematikleştirilemeyenin denemesini yapıyor.

¹ Tschumi, Bernard, “The Manhattan Transcripts 1976-1981” http://www.tschumi.com/projects/18/ (Çeviri: Onur Sancu)

bottom of page