Güneş Terkol’un Ali Akay küratörlüğündeki Dünyadan Bir Işık Geçti: Hey Bekle! başlıklı sergisi 2 Şubat’a kadar KRANK Art Gallery’de izleyiciyle buluşuyor. Terkol’un ince, geçirgen, uçuşan kumaşlarla inşa ettiği bu alemde karşılaştığımız karakterlerinin büyük bölümünü ise kadınlar oluşturuyor.
Güneş Terkol, Always in my heart moon light, 65x100cm, Kumas üzerine dikis, 2014
Güneş Terkol'un KRANK Art Gallery'deki yeni sergisinin ismi Dünyadan Bir Işık Geçti: Hey Bekle!, sanki bir çocuk kitabının başlığını hatırlatıyor. Son derece naif bir çağrı, kaçıp giden ana bir sesleniş bu. Bir insanın heyecan verici, deneyim vadeden ve hatta hayatını değiştirebileceğini bildiği bir şeyin peşine düşmesi gibi... Bir önceki sergisi Holografik Kayıt’ta elimizden kayıp giden anları, deneyimlediklerimizi kaydetmenin ve tekrar temsil etmenin imkansızlığına değinen Terkol, bu sergisinde de anı yakalama fikri üzerinden kendine has bir alem kurmuş. İnce, geçirgen, uçuşan kumaşlarla inşa ettiği bu alemde karşılaştığımız karakterlerin büyük bölümünü kadınlar oluşturuyor; kimi işlerde kadın figürünü bütünüyle görmesek de kadın bedeniyle/kadın olmakla ilişkilendirilen oje, topuklu ayakkabı gibi detaylar var. Güneş Terkol'un üretimlerinin kadınlara biçilen toplumsal ve cinsiyetçi roller ile feminizmden etkilendiği biliniyor. Nitekim bu serginin bir bölümünü yine kadınlar, güçlü kadınlar oluşturuyor. Bunlar seslerini yükselten, talep eden ya da savunan kadınlar. 4. Perde ismini taşıyan çalışmada yan yana duran dört figürün birer Özgürlük Anıtı mı, yoksa slogan atan bir grup protestocu mu olduğu kesin olmasa da yükselen yumrukların taşıdığı kudret apaçık. Öte yandan bu çalışma akla sanatçının dünyanın farklı şehirlerinde genellikle yerel kadınlarla birlikte yürüttüğü kolektif pankart atölyelerini de getiriyor.
Güneş Terkol, 4. perde, 70x60 cm, Kumas üzerine dikis, 2014
Serginin renkli işlerinden Yılan Kız ile İsimsiz’de betimlenen iki yarı-yılan kadın; genelde kötülük ve baştan çıkarıcılıkla ilişkilendirilen bu sembolün bilgi, bilgelik, koruyuculuk, sağaltma gücü, dönüşüm ve kendini yaratma gibi anlamlarını öne çıkarıyor. Yan duvardaki, kumaş üzerine dikiş işlerden bir diğer İsimsiz çalışma ise iktidar denen canavarın ışık saçan gözlerini ve kusarcasına uzattığı dilinin içine hapsolmuş bireyleri gösteriyor.
Güneş Terkol, Toprak Altında, 80x64cm, Kumaş üzerine dikiş, 2016
Terkol'un temel malzemesi kumaş; çoğu zaman uçucu, rahatlatıcı, sarıp sarmalayıcı bir atmosfer yaratıyor. Üstelik serginin yer aldığı mekanın küçüklüğü, izleyicinin nefesiyle yarattığı rüzgarla işlerin hareketlenmesindeki, fotoğrafını çektiği işin şeffaflığının ortaya çıkışındaki etkiyi daha güçlü kılıyor. Bu geçirgenlik, elle tutulamazlık hali de bizi tekrar serginin adındaki “Hey bekle!” çağrısına döndürüyor. Terkol sergideki iki yerleştirmesinde yumuşak bir malzeme olan kumaşı baret, kaldırım taşı gibi üç boyutlu, sert nesneleri betimlemek için kullanarak dokunun algısıyla oynamış. Nişasta ve kumaşı şekillendirerek elde edilmiş beş baretten meydana gelen Between Me and My Death kumaşın tüm sertliğini hissettiğimiz işlerden biri. Onun hemen üstüne yerleştirilmiş, ucu kanlı bir bezi andıran A Whistle Through the World ise 'birey ve ölümü' arasındaki baretlerle okunduğunda ister istemez işçi ölümlerini getiriyor akla.
Güneş Terkol, Between Me and My Death, 20x15cm, Nişasta ve Kumaş, 5 Parça, 2015, 3 Ed
Beyaz kumaşların yarattığı hafif, organik ve neredeyse uhrevi hava, sanatçının Çin'de başlayıp İstanbul'da devam ettiği ışıklı kutu serisinden üç parçayla maalesef bir miktar zarar görüyor. Bu üç parlak renkli ışık kaynağı dekoratif yapıları nedeniyle belki başka bir bağlamda ve sergide daha iyi yer alabilir, okunabilirler. Yine de ışıklı kutuların plastikliğine rağmen sergi genel anlamda göze ve akla dokunuyor: Güneş Terkol'un soğan, ıspanak, ceviz kabuğu ve benzeri organik boyalarla renklendirdiği kumaşları izleyiciyi ister istemez tekstil endüstrisini de düşünmeye zorluyor. Basit, temel bir ihtiyacın bugün sömürü temelli dev bir endüstri tarafından karşılanıyor olması, üretimle birlikte artan tüketim hızı, kumaşın/giysinin bir 'kullan-at' nesneye dönüşmesi, kullanılan kimyasal malzemelerin verdiği her türlü zarar, işçilerin çalışma koşulları ve son olarak bu fabrikaların az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerde yer alması gibi olgular Güneş Terkol'un pratiğindeki yavaşlığı, malzeme seçimini ve kolektif üretimlerini daha da anlamlı kılıyor.