top of page
Yazarın fotoğrafıNazlı Pektaş

Deliliğe gücümüz kaldı mı?


Galata'da yer alan ve beş yıldır sanatı daha geniş kitlelere duyurmayı amaçlayan GaleriBu 24 Aralık - 15 Ocak tarihleri arasında Where is Sancho? isimli karma sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi Çağdaş Erçelik, Haydar Akdağ, Melike Uçku, Müge Ceyhan ve Seda Oğurtanı'nın işlerini bir araya getiriyor. “Sancho nerede?” diye soran sergide gördüğümüz işler; sanatçıların kendi evrenlerini Cervantes’in kelimeleriyle buluşturuyor. Don Kişot’a odaklanarak Sancho’yu merak eden sergi; ilk adımda hayal ettiği güce ulaşmak için kötülüklere savaş açmış bir hayalperesti kullanan, sözde dost Sancho’yu soruşturuyor.

Haydar Akdağ "iki aralık" mekana özgü yerleştirme 50 ve 100 cc 300 adet cam şişe ve İspanya pul seçkisi

Gerçek ve anlatı arasındaki perdeler; Cervantes’in kağıdında dalgalanırken; kendine Don Quijote (Don Kişot), ismini vermiş Alonso Quijano’nun dünyasına açılır. Şövalye olmakla deli olmak arasında, akıl ile akıldışılık karmaşasında hayalin gerçeklerden alıntılandığı serüvenler gerçeğin sınırlarını deler.

Cervantes, bilindik bir anlatının satır başlarını kaldırarak, bizi değirmenler ve canavarlar arasında bir yerde yollara salar. Şövalye romanlarını okuya okuya sonunda şövalye olmaya özenen baş kahraman Don Kişot, biricik aşkı Dulcinea del Toboso, çelimsiz atı Rocinante ve sadık yardımcısı Sancho Panza (Sanço Panza)... Hayalden, gerçeğe uzanırız okurken başkahramanlar eşliğinde. Kitabın içinden dışarıya bakınca da kendi değirmenlerimizin sesini duyarız birdenbire.

İlk kez beşinci sınıftayken tanışmıştım Don Kişot ile. Dünyayı, hayallere göre kurmanın ne demek olduğunu öğrenmeye başladığım yıllardı. Başucumdaki kahraman, gerçek bir savaşın kahramanı değildi lakin kendi hikayesinin hayalini ya da kendi hayalinin hikayesini okuyordum her gece. Kitap bittiğinde kendi değirmenlerimin sesine kulak verdim. O zaman küçük bir çocuktum. Benim değirmenim mahallemizdeki deliydi o yıllarda. Kimseye zarar vermeyen dev gibi bir adamdı hatırladığım, bazı öğleden sonraları görünen. Biz çocuklar onu gördüğümüzde tanıdık bir telaşla kaçışırdık apartmanların içine. O ise geçip giderdi. Bizse yarın yine gelirse ne yaparız korkusuyla planlar kurardık. Gün gelip tekrar göründüğünde, tek yaptığımız deli Efruz’u kandırmak için farklı apartman boşluklarına saklanmak olurdu. Savaşmazdık çünkü saldırmazdı. Ama çok korkardık.

Cervantes’in kelimeleri, Don Kişot’un sürreal düşleri eşliğinde tek isteği kötüleri yenmek olan hayalden bir şövalye yaratır. Çocuklar hep böyle şövalyeler hayal eder geceleri yatarken. Ben de Efruz’u mahalleden gönderecek birinin atına atlayıp gelmesini dilerdim, Şeker Kız Candy’deki Anthony’ye benzeyen. Masallar masalları kovalardı o zaman. Gerçeklerden korur sandığımız güçlerin, gün gelip karabasana dönüşeceğini akıl edemezdik... Fakat şimdi. Büyüdüm ve öğrendim ki öyle bir gün soylu ve varlıklı Alonso, öbür gün Don Kişot olmak kolay değil. Şimdilerde Don Kişot’ları sevmek de zor, Don Kişot olmak da.

Peki Sancho Panza nerede diye soracak olursanız, cevap her yerde olur! Efendisinin hayallerinin gerçek olduğuna bir gün iktidara gelme hayaliyle inanmış olan Sancho Panza’ları görmek ve onları kalabalığın içinde kolayca bulmak çok kolay. Hayal gücü tehlikelidir. Don Kişot tehlikeyi sever ve bunu yaratır. Bazen koyun sürüleri düşman olur, Don Kişot’un zihninde bazen bir berber. Erdemden söz eder Don Kişot, dünyanın savaşmaya değer olduğunu hatırlatır. Acı çeker yaralanır. Sancho’yu da çok iyi tanır. Ona bir ada vadeder ve Sancho kitabın bir yerinde bu hayale kavuşur. Vali tayin edildiği yerin köy olduğunu görür ama o da bu hayale uyar ve oranın bir ada olduğunu ilân eder. Beleşonya Adası’nın valisidir artık...

“Sancho Nerede?” diye soran bu sergide gördüğümüz işler; sanatçıların kendi evrenlerini Cervantes’in kelimeleriyle buluşturuyor. Don Kişot’a odaklanarak Sancho’yu merak eden sergi; ilk adımda hayal ettiği güce ulaşmak için kötülüklere savaş açmış bir hayalperesti kullanan, sözde dost Sancho’yu soruşturuyor. Don Kişot’lar azalıp Sancho’lar çoğalırken; bu sergideki üretimler, bireysel ve toplumsal hafızanın eyerine tutunmaya çalışan hayatların sorularını çoğaltıyor. Dünyanın olağan görüntülerini karabasanlara dönüştüren mevzular sanatçıların hayal evreninden belleğimize yaslanıyor.

Değirmenlere karşı savaşırken hayallerin sonu ve gerçeklerin başı arasında yara almak direnmektir. Bugünün değirmenlerinde öğütülen gerçekler beyaz bir toz bulutu üzerimize yağmakta. Don Kişot olmayı hayal ederek uyumak ve olamayacağımızı anlayarak uyanmak çok yorucu. Zira her gün yara alırken gerçek yara izlerinden ve ölümden korkuyoruz onca ölümü işitirken. Her sabah üzerimize yağan tozlarla mı, değirmenlerle mi savaşacağız. Çocuklar için, ağaçlar için, özgürlük için yol alırken haksızlık karşısında başkaldırırken doğruların itibar görmediği bir dünyada hâlâ erdemden ve ahlaktan söz edebilecek deliliğe gücümüz kaldı mı? Zira aklımız mücadelemize erişemiyor çoktandır.

bottom of page