Uzun bir masa ve etrafında gözleri bağlı olarak, siyahlara bürünmüş 22 kişi... Protocinema tarafından düzenlenmiş olan; yazar, aktris, fotoğrafçı ve BDSM-temelli metin yazarı Catherine Robbe-Grillet’nin asabi bir dominatrix rolüne soyunduğu; yalnızca siyah yemeklerin yendiği ve ancak kalıntılarının bir sergi olarak izleyiciye açıldığı geceye dair notlar.
The Library is on Fire 1(c): Haunting Glyphs, 2014, Charles Arséne-Henry, Dominique Gonzalez-Foerster, Protocinema, Istanbul.
Fotoğraf: Batu Tezyüksel
1952 yılında Kuzey Carolina’da Black Mountain College’da John Cage’in ‘Untitled Event’ (İsimsiz Etkinlik) etkinliği, disiplinler arası sanat sunumlarının milat noktası olarak gösterilir. 1948 – 1953 yılları arasında bu okulda ders veren Cage, ‘Untitled Event’te şiir, metin okuma, resim, kayıttan müzik çalma, dans ve müziği eşanlı (simultane) olarak tasarlamıştı. Bu esnada sanatçı, Zen Budizmi üzerine bir konferans da vermiştir. Disiplinler arası etkinlikler, ‘Untitled Event’ sonrasında Allan Kaprow’un 1959 tarihli ‘18 Happenings in 6 Parts’ (6 Bölümde 18 Oluşum) isimli ilk happening’i (Oluşumlar) ile devam etmiştir. Örneğin interdisiplinerliğin yöntemsel olarak merkezde yer aldığı Fluxus hareketinin düzenlediği 1962’deki Kopenhag Fluxus Festivali’nde sahneye çıkan Fluxus sanatçılarının sırtında şu cümleler yazmaktaydı: “Bizim yaptığımız müzik, müzik değil; şiirlerimiz şiir, resimlerimiz resim değil. Fakat bizim yaptığımız müzikler şiir, şiirler resim…”. Nitekim daha sonraki çoğu Fluxus etkinliği – ki kendileri “event” sözcüğünü, performans ya da happening yerine kullanmayı tercih etmekteydi – ve sözgelimi Daniel Spoerri’nin Eat Art örnekleri bu sürecin devamıdır.
Geçtiğimiz 29 Mart günü, ‘Dîner Noir’ ve ilintili olarak gerçekleştirilen “Library is on Fire 1(c): Haunting Glyphs” (Kütüphanede Yangın Var 1(c): Gliflerin Peşinde) sergisi, uzunca bir süredir Türkiye’de şahit olunamayan bir disiplinler arası projeydi. 2011’den bu yana gezici sergilere odaklanan ve pratiğin ön planda olduğu ve böylece deneyim olgusunu, “bitmiş iş” olgusunun aksine daha ön plana çıkaran Protocinema, yukarıda bahsettiğim iki etkinliğe ev sahipliği yapmış oldu. Bu iki projeye daha yakından bakalım.
Dîner Noir
The Library is on Fire 1(c): Haunting Glyphs, 2014, Charles Arséne-Henry, Dominique Gonzalez-Foerster, Protocinema, Istanbul. Fotoğraf: Batu Tezyüksel
2012 yılında 121. Gece başlıklı bir etkinlikte bir araya gelen 22 kişi, aynı konuşmaları ve jestleri defalarca tekrarlayarak, ancak Erik Satie’nin bir piyano parçasıyla serbest kaldıkları bir etkinlikte rol alır. Dominique Gonzalez-Foerster ve Tristan Bera’nın davet sahibi oldukları bu etkinlik saat 22.00’den 01.00’e kadar sürer ve Suriye Pasajı’nda gerçekleştirilir. Dîner Noir, bu etkinliğin ardından düzenlenen ve onun devamcısı olarak görülebilecek bir yapıya sahip. Şu an sergiyi izleyebileceğimiz hanın içinde Dîner Noir’ın kalıntıları olarak görebileceğimiz bir yemek masası, sembolik olarak altı sandalye, masa üzerinde maskeler ve kitaplar, bizlere etkinlikle ilgili bazı ipuçlarını zaten sağlıyor. Charles Arsène-Henry, Filiz Avunduk, Evrim Altuğ, Irène d’Agostino, Amélie Blancher, Matthieu Blancher, Osman Bozkurt, Ali Cindoruk, Jean-Max Colard, Agnieszka Gratza, Özge Ersoy, Lara Fresko, Mihda Koray, Stefanie Lockwood, Ari Meşulam, Philippe Rahm, Sinziana Ravini, Camilla Rocha, Elliot Rogosin, Mari Spirito, Mark Van Yetter ve Gisèle Vienne’in 22 hayalet olarak rol aldıkları etkinlikte, Beverly Charpentier, Nicole O’Rourke ve Burçak Konukman katılımıyla bir yemek ve performans paylaşımı şekillendirilmiş. Etkinliğin tasarımında Gonzalez-Foerster ve etkinlikte Beverly Charpentier tarafından İngilizceye çevrilerek, seslendirilen ‘Üsküdar’ (2014), Orhan Pamuk ‘Kara Kitap’ (1990), J. K. Huysmans’ın ‘Against the Grain’ ve yine Robbe-Grillet’in ‘La Braceletde Perles’ (2014). Mozart’ın, Safiye Ayla’nın da dahil olduğu müzik eşliğinde sürdürülen etkinlik, böylece edebiyat, müzik ve tiyatronun dahil olduğu bir disiplinler arası yapı üzerinden oluşturulmuş.
Robbe-Grillet’nin tasarımıyla giyim kodunun sadece siyah olduğu gecede sanatçının, 22 kişilik bu katılımcı grubu performansın tasarımının tamamı dahilinde kara roman örnekleri ve etkinliğin ağır havasıyla endişe, merak, sevinç ve korku gibi duyguların ekseninde yönlendirdiği ileri sürülebilir: Siyah giyim, belirli bir giyim kodu ve bir tür cemaat örgütlenmesini işaret eder. Gecenin edebiyat, tiyatro ve müzik bileşenlerinden oluşturulması ve dikkat edilirse davetli kesimin oluşturduğu skala kapsayıcılığı gösterir. Öte yandan birazdan değineceğim Charles Arsène-Henry’nin “Kütüphanede Yangın Var 1 (c): Gliflerin Peşinde” sergisi kapsamında ele alınan Thomas Pynchon’ın ‘The Crying of Lot 49’ın ilk bölümü Türkçeye çevrilmiş biçimde katılımcılara bir küçük kağıt içerisinde sunulurken, ayrıca katılımcıları aynı süreçte Protocinema’nın kurduğu alanda bir üç-boyutlu yazıcı karşılamaktadır. 22 kişilik hayalet arasında olmadığımızdan, ancak o akşamki duygularını hayal edebiliriz. Ama sergi mekanına uğrarsanız o jestüel akşamın kalıntılarını ve Charles Arsène-Henry’nin yerleştirmesini görüp, bazı ipuçları çıkartabilirsiniz. Öte yandan hala masanın üzerinde görebileceğimiz ve o gece dağıtılan İstanbul manzaraları, katılımcıları İstanbul ve belki de Türkiye üzerine düşünmeye sevkederken, akla Catherine Robbe-Grillet ve müteveffa eşi, yönetmen ve yazar Alain Robbe-Grillet’nin ‘L’immortelle’ini (Ölümsüz) getirmekte.
Library is on Fire (c): Haunting Glyphs (Kütüphanede Yangın Var 1 (c): Gliflerin Peşinde) Charles Arséne-Henry’nin projesi iki aşamalı bir süreçten oluşan ve uzun soluklu bir deneysel proje. Kendisiyle yaptığımız görüşmede projeyle ilgili şunları aktardı: “David Cronenberg’in 1999 yapımı ‘Existenz’inin açılışında oyun programcısı şöyle söyler: “Oyun bir trans halidir”, ben de bunun üzerine bir analoji kurarak “Kütüphaneler bir meta halidir” yazmıştım”. ‘Kütüphanede Yangın Var’, kütüphaneyi bir form olarak düşünen ve bu formun neler yapabileceğinin sınırlarını sorgulayan bir proje. Bir sanat projesi gibi dursa da -ki ben de metnimde sergi olarak kodlamaktayım– yine de bu projeyi sadece bir “form” olarak düşünmek daha doğru. Sergide yer alan bileşenlerden video oyununda bir ormanda başlayarak, bölüm atladıkça daha modernize tasarım alanlarına ulaşan bir karakteri yönetiyorsunuz. Bunun yanında üç boyutlu yazıcıda sürekli üretimleri devam eden ve en sonunda sergi mekanının ortasında yer alan kare kesitli kaidenin üzerindeki boşluklardaki yerlerini alacak olan simgeleri görebilirsiniz. Yazıcı, kitapların içerisinde yer alan sembolleri kırmızı ve mavi renklerde üretmeye devam ediyor. Ekranda ise kitapların ilgili bölümlerinin eşanlı olarak gösterildiğini görebilirsiniz. Böylece üç boyutlu yazıcı, kitaplar, video-oyunu ve projeksiyondan yansıtılan cümlelerle “Kütüphane’de Yangın Var 1 (c): Gliflerin Peşinde” projesinin bileşenleri gösterilmiş oluyor. Dominique Gonzalez-Foerster’in katılımının da mevzubahis olduğu projeyle, kütüphanenin yenilenmiş ve kilitli potansiyelinin bir “görsel forma” dönüşerek, farklılaştığını düşünebiliriz.
Dîner Noire, 2014, Tristan Bera, Dominique Gonzalez-Foerster, Catherine Robbe-Grillet, Protocinema, Istanbul. Fotoğraf: Batu Tezyüksel
Gelin şimdi Dominique Gonzalez-Foerster ile yapmış olduğumuz görüşmeyle biraz daha süreci özetleyelim: “Dîner Noir, performans ve seremoni arasındaki sınırlarda salınan bir disiplinler arası proje. Proje, Protocinema’nın benimle ve Tristan Bera ile birlikte organize ettiği ‘121. Gece’ etkinliğinin bir tür melez ikinci bölümüyle Charles Arsène-Henry’nin Arles’da başladığı ‘Library is on Fire’ projesinin farklı bir bölümünden oluşuyor. Dikkat edilirse her iki projede de bir kitap seçimi söz konusu. Dîner Noir için seçilen 22 kitap, karanlık öğeler içeren yapılara, Charles’ın seçtikleri de onun “glyphs” olarak adlandırdığı içeriklere sahip. Bu edebi ve sinematik çalışmalar, bizim kurguları ve bugün içinde yaşadığımız dünyayı nasıl yorumladığımızla alakalı. 22 hayalet/misafir katılımcı ve 150 kadar açılışa katılan diğer hayalet/katılımcılarla oluşan bir katman var karşımızda. Öğrencilerden oluşan bir ekip ve Protocinema’nın varlığıyla düzenlendi. Sonunda beklentilerimizin de ötesinde eşsiz bir gece ortaya çıktı. Etkinliğin diğer bir özelliği de İstanbul, Paris ve Londra’dan birçok farklı insanı bir araya getirmesi.”
Projenin ve serginin temel söyleminin şu olduğunu ileri sürebiliriz: Bir kişinin her şeyi deneyimleyebileceğini ileri sürmek imkansız. Mutlaka ortada kaçırılan bir nokta kalabilir ve zaten Umberto Eco’nun ‘Açık Yapıt’ında da vurguladığı gibi bir sanat işinin en önemli niteliklerinden biri de bu. Aynı yaşamın içerisinde olduğu gibi, sanat işlerinin yorumlanmasında da bazı noktalar karanlıkta kalabiliyor ve her şeyi bilmek bazen gereksiz dahi olabilir. Tristan Bera ve Catherine Robbe-Grillet’nin görüşmemizde belirttikleri gibi “Bizler de dahil olmak üzere hem açılışta hem de düzenlediğimiz etkinlikte diyalogları ve iletişimin perspektifini kaçırabileceğiz, sözgelimi sofrada kurulan diyaloglar gibi”. Böylece ortaya çağdaş kültürdeki deneyim-dışılığın ve çağdaş toplum yapısındaki diyalog eksikliğinin bir tür eleştirisine uzanıldığını söyleyebiliriz. Çok katmanlı ve geniş bir perspektiften okunması gereken ‘Dîner Noir’ ve “Kütüphane Yanıyor 1 (c): Gliflerin Peşinde” uzun zamandır şahit olmadığımız, bitmiş işten ziyade performatif bir sürece dayalı sanat üretimlerine bir örnek olarak Vault Karaköy’de gerçekleştirildi. Charles Arsène-Henry görüşmemiz sırasında bana Thomas Pynchon’ın ‘The Crying of Lot 49’ın ilk bölümünün çevirisini hediye etti ve etkinliğin gerçekleştirildiği handaki odanın numarasını gösterdi: 49. Anlaşılan o ki projeler devam edecek ve hayaletlerden kurtuluş yok.
Art Unlimited Mayıs Haziran 2014, 27. sayısında yayımlanmıştır.