79. Whitney Bienali’ni ve Whitney Müzesi mütevelli heyeti başkan yardımcısı Warren B. Kanders’ın istifasını konu alan makaleyi, etkinlik kapılarını ziyaretçilere kapatmadan, üçlü bir yazı serisinin ilk parçası olarak yayımlıyoruz
☕️ 7 dakikalık okuma
Safariland web sitesinden ekran görüntüsü
Biber gazı skandalının arka planı ve Warren B. Kanders’ın istifası
2019, hem kurumlar eleştirisi, hem de zehirli yardımseverlik (toxic philanthropy) karşısında alınan önlemler açısından verimli bir yıldı. Şirketleri Purdue Pharma tarafından üretilen ağrıkesici OxyContin’i yanıltıcı biçimde pazarlayan, bağımlılık riskini tüketiciden saklayan ve yüz binlerce ölüme yol açmış opioid krizinden çıkar sağlayan Sackler Ailesi, Amerikalı sanatçı Nan Goldin ve aktivist grup PAIN’in düzenledikleri protestolara hedef oldu. Bu protestoların da etkisiyle, Met, Guggenheim, Tate ve Louvre gibi müzeler Sackler Ailesi'yle bağlarını koparma ve Sacklerlar’dan gelecek maddi yardımları kabul etmeme kararı aldılar. Sackler Ailesinin sanat kurumları dışında bırakılmasını Londralı Serpentine Galleries’in direktörü Yana Peel’e karşı düzenlenen protestolar takip etti. Peel, geçtiğimiz sene İstanbul’daki Suudi Konsolosluğu’nda öldürülen Jamal Khashoggi’nin takibi için kullanılmış casusluk yazılımını da geliştiren siber-güvenlik şirketi Novalpina’nın ortağı olduğu ortaya çıktıktan sonra bu protestolara hedef olmuş ve direktörlük görevinden istifa etmişti. Kısacası 2019, birçok sanat kurumunun, fonlama yöntemlerini ve fonlarını kimlerden temin ettiklerini gözden geçirdiği, bizim de birçok milyonerin, yapılan tüm bağışlara rağmen, bu kurumların dışında kalabileceklerine tanık olduğumuz bir yıl oldu.
Görsel: Decolonize This Space
Warren B. Kanders: Devlet şiddeti ve şiddetin sanatla aklanması
Olumlu görebileceğimiz bu kurum içi arınma süreçlerine Peel’den sonra eklenen bir büyük isim de Whitney Müzesi'nin mütevelli heyeti başkan yardımcısı Warren B. Kanders. Kanders istifasını 25 Temmuz 2019’da açıklamış olsa da, devlet şiddetinden elde ettiği servet ve müzeyle ilişkisi üzerine yapılan eleştiriler yıllar öncesine dayanmakta. Yazar, araştırmacı ve akademisyen Anna Feigenbaum’un, 2015 yılında Al Jazeera Amerika’da yayınladığı İsyan kontrolünün kârlı tiyatrosu adlı makalesi de bu eleştirilerin başında geliyor. Whitney Müzesi ile Kanders’ın arasındaki problemli bağlantıyı vurgulayan bu makale, Kanders’ın ürettiği gaz bombalarının, polis cinayetine kurban giden Freddie Gray’in ölümünden sonra başlayan Baltimore Ayaklanmaları'nı bastırmak için kullanıldığını da belirtiyor. Savunma sanayine 1996’da yatırım yapmaya başlayan ve 1999’da küresel savunma şirketi Safariland’i satın alan Kanders, Venezuela, Mısır, Türkiye, İsrail ve ABD gibi ülkelere biber gazı ve mühimmat pazarladığına göre, Safariland’in ürettiği biber gazı bombalarının Gezi Protestoları sırasında Türkiye’de de kullanıldığını varsaymak yanlış olmayacaktır.
Kanders, 11 Eylül New York saldırılarının ardından gelen kutuplaşma ve milliyetçilikten de büyük kazanç sağlayarak elde ettiği, 700 milyon ABD doları üzerinde tahmin edilen servetinin bir kısmını, yani yüksek ederde birçok sanat eseri ve tahminen 10 milyon ABD doları üzerinde maddi yardımı, 2006 yılından bu yana mütevelli heyeti üyesi olduğu Whitney Müzesi’ne aktarırken, müze yönetiminin ya da mütevelli heyetinin bu durumdan rahatsızlık duyup duymadığını bilmiyoruz. Fakat ne yönetimin, ne de kurulun; ne Feigenbaum’un makalesine, ne de bu makaleden yola çıkarak, müze ve Kanders’ın devlet şiddeti üzerinden sağladığı servet arasındaki ilişkiyi eleştiren sanat dergisi Hyperallergic’te yayınlanan başka bir makaleye, kayda değer bir cevap vermediği ortada. Ya da bir başka deyişle, Whitney Müzesi’nin sanatta çokça desteklediği sosyal ve kurumsal eleştiri, bu örnekte o kadar da etkili olamıyor.
Kanders’ın destek verdiği tek kurum tabi ki Whitney Müzesi değil. Kendisi de bir Brown Üniversitesi mezunu olan Kanders, üniversitenin Çevre ve Toplum Enstitüsü’nün danışma kurulunda. Yine Brown Üniversitesi’nde kendisi ve eşi adına Warren ve Allison Kanders Konuşma Serisi adlı bir sanatçı konuşması serisi düzenlenmekte. Kanders’ın serveti ve Brown Üniversitesi içindeki pozisyonları hakkında bir başka eleştiri yazısı da Brown Üniversitesi mezunları tarafından, Şubat 2018’de, Brown Daily Herald’da yayımlanmış olsa da, “sürdürülebilir bir dünya” yaratmak amacı güden Brown Çevre ve Toplum Enstitüsü, Kanders’a danışma kurulunda hâlâ yer vermekte. Bu durumdan çıkarabileceğimiz üzere, Filistin Çalışmaları adlı bir araştırma girişimini de altında bulunduran Brown Üniversitesi de Whitney Müzesi’ne benzer bir şekilde, İsrail ordusunun Gaza’daki direnişlere karşı kullandığı mühimmatı da sağlayan Kanders’ın maddi desteğini reddedememekte.
“Ne zaman ‘bizden’ gayrı bir ‘kurum’ varsaysak, bu kurumu
var eden koşulların yaratılmasında ve idame ettirilmesinde
oynadığımız rolü inkâr etmiş oluyoruz. Her gün yapılan
suç ortaklıklarının, verilen tavizlerin ve uygulanan sansürün
(en başta da oto-sansürün) sorumluluğunu almaktan
kaçıyoruz. Bizzat sanat alanındaki çıkarlarımızla ve ondan
sağladığımız faydalarla güdülenen bu uygulamalara karşı
harekete geçemiyoruz. [...] Mesele kuruma karşı olmak değil:
Kurum biziz. Mesele nasıl bir kurum olduğumuz, hangi
değerleri kurumsallaştırdığımız, ne tür pratikleri
ödüllendirdiğimiz ve nasıl ödüllere heves ettiğimiz. Sanat
kurumu insanlar tarafından içselleştiriliyor, cisimleştiriliyor
ve uygulamaya konuyor. Dolayısıyla, kurumsal eleştirinin
bizden sormamızı beklediği sorular bunlardır. Ve bu
soruların baş muhatabı da kendimiziz.” *
Andrea Fraser
Whitney çalışanları Kanders’ın karşısında
Kanders’a yapılan eleştiriler karşılıksız kalsa da kurumlar içinden ya da aktivist gruplardan gelen direnişi göz ardı etmemiz doğru olmayacaktır. 25 Kasım 2018’de, Trump’ın göçmen karşıtı politikalarının da etkisiyle patlak veren olaylar ve ABD sınır ajanlarının Tijuana-San Diego sınırındaki sığınmacılara Safariland’in ürettiği biber gazlarıyla saldırması, Kanders karşıtı direnişin Whitney Müzesi içinde de ses bulmasına neden oluyor. Büyük bir risk alarak çalıştıkları kurumun para kaynaklarından biri olan Kanders karşısında duran ve müze yönetimine bir mektup yönelten Whitney Müzesi çalışanları, müzenin “sosyal adaleti destekleyen duruşunu” korumasını, fonlama yöntemleri için etik bir yol haritası belirlemesini ve Kanders’ın istifasını talep ediyorlar.
Müze çalışanlarının parçası oldukları kurumdan haklı bir cevap beklediği bu mektubu, Warren B. Kanders “Şirketim ve müzenin farklı misyonları olsa da, ikisi de topluma önemli katkılar sağlamakta. Bu yüzden ticari kurumlar ve kültürel kurumlar dahil kamusal yaşamın her yönünün politikleşmesinin üretken veya sağlıklı olmadığına inanıyorum,” sözleriyle yanıtlarken, müze direktörü Adam Weinberg, Whitney’nin ne kadar çeşitli, demokratik, kapsayıcı ve yenilikçi olduğunu vurguluyor. Kanders’tan, Safariland’ten ya da Meksika-Amerika sınırında yaşanan talihsiz olaylardan bahsetmekten kaçınan Weinberg, müze çalışanları kurumdan dünya barışını sağlamasını istemişçesine, Whitney’nin “her şeyden önce bir müze” olduğunu ve “adaletsiz bir dünyanın tüm yanlışlarını düzeltemeyeceğini” hatırlatıyor. Yüze yakın çalışanın imzaladığı bu içten mektup müze yönetimi ve mütevelli heyetinden aradığı karşılığı bulamamış olsa da, New Museum, MoMA ve Guggenheim’daki sendikalaşma hareketleriyle birlikte, kolektif hareketin sanat kurumları içerisinde edindiği gücün ve bu gücün yaratabileceği onarıcı değişimin habercisi.
Görsel: Decolonize This Space
*Kurumların Eleştirisinden Eleştiri Kurumuna, Çeviri: Ayşe Boren, 26/4/2016 tarihinde e-skop’ta yayınlanmıştır.
Comments