Monitor, yeni sezona A hymn to those that disappear sergisiyle başlıyor. Pelin Tan ve Anton Vidokle işbirliği, bu sergide Ali Cherri’nin çalışmasıyla bir araya geliyor. Buca’da, geçmiş zamanda sinema ve matbaa olarak kullanılmış bir mekânda gerçekleşecek sergi, 28 Eylül’de yapılacak Pelin Tan ve Deniz Güner söyleşisiyle kapılarını açacak
☕️ 3 dakikalık okuma
“Tarihçiler geçmişten bir hazine, bir miras olarak söz ederler. Tarihin ezilen sınıfları içinse tarih bir enkaz, bir yıkıntılar yığını, bir talan alanıdır. Bir dizi öykünün birbirini doğurarak bugüne doğru ilerlediği bir birikim değil, geçmişin bugüne kavuşması değil, bir öykünün başka öyküleri tüketerek, unutturup yok ederek kendini tek kılması, geçmişin beklentilerinin yok edilmesidir. Bu yüzden kültür denen sürekliliğin ardında hep bir barbarlık vardır.”(1)
Lübnan doğumlu sanatçı Ali Cherri’nin Sharjah çölündeki Neolitik Çağ’dan bir nekropolde geçen çalışması The Digger arkeolojinin, sömürgecilik ve kapitalizmle ilişkisini inceler. Buranın yirmi yılı aşkın süredir koruyuculuğunu yapan Sultan Zeib Khan’ın nekropolü çevreleyen dev kayalıklarla rol aldığı çalışmada, bir zamanlar orada olanların yokluğu nekropolün varlığından daha rahatsız edici bir boşluk sunar. Yerlerinden ideolojik anlamlar yüklenmek üzere edilen geçmiş zaman insanlarına ait parçalar, tarih anlatısı yaratmak üzere inşa edilmiş müze sınırlarına taşınıp ışıklandırılmış korunaklı camlar altında, ulusal kimlikleri oluştururlar. Yaşamdan olanın anlamını yüceltmek için kültür ürününe dönüştürme arzusu, nekropolden çok da uzakta görünmeyen gökdelenleri oluşturan düşünce biçimine hizmet eder.
Son Bakışta Sanat kitabında Taylan Altuğ, Schiller’in estetik teorisine ve politik düzenin değişmesinin insanın düşünce tarzındaki toptan değişimin gerçekleşmesine bağlı olduğu görüşüne değinir. İnsanın özgürlüğü için onda bir arada bulunması gereken duygusal ve akılsal yönler ancak sanatın olduğu yerde mümkündür. Altuğ’un anlatımında, Schiller’e göre sanatın hüküm sürdüğü yerde güzellik yasaları geçerlidir. Ancak böyle bir ortamda gerçek olanın kalıpları dışına çıkılır ve ardından özgürlük gelir. (2)
Pelin Tan ve Anton Vidokle ortak çalışması The Fall of The Artsits’ Republic, ne güç ne de ahlak devletlerinin başarabileceği, toplumu “gerçek” kılma eyleminin (3) gerçekleşebileceği estetik devlete örnek, böyle bir özgürlüğün gerçekleşmiş olduğunu varsayabileceğimiz bir yönetim sunar. Peki, insanlık için ideal toplumsallaşmayı sunan bu yönetim biçimi neden çökmüştür?
George Thomson, İnsanın Özü isimli kitabında, yaşamın çelişmelerden ibaret olduğundan ve bu çelişmelerin son bulmasıyla yaşamın da sona ereceğinden bahseder. Yazara göre, organizmanın çevresiyle sürekli madde değiş tokuşu yapması yaşamın kendisidir. Organizmanın hayatta kalışı bu değiş tokuşun devamlılığıyla doğrudan ilişkilidir. (4) Thomson’ın önermesinden yola çıkarak, gündelik yaşamın tamamının sanata dönüştürülmesi sonucu sanatçı cumhuriyetinin çöküşünü, sanatın çelişebileceği bir alan kalmaması ve böylelikle besleneceği kanalların ortadan kalkmasına bağlamak mümkün müdür?
Yaşamdan olanın sanata dönüştürülmesini ve yaşamın tamamının sanata dönüşümünü sunan örnekler üzerinden devlet, toplum ve sanat arasındaki ilişkinin sorgulandığı A hymn to those that disappear, 13 Ekim Pazar gününe dek Buca’da ziyaret edilebilir.
(1) Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk - Walter Benjamin’den Seçme Yazılar, Hazırlayan Nurdan Gürbilek, Metis Yayınları, 1993, Sf. 34
(2) Taylan Altuğ, Son Bakışta Sanat, Yapı Kredi Yayınları, 2012, sf: 39 (3) A.g.e., sf. 31 (4) George Thomson, İnsanın Özü, Çev. Celâl Üster, Payel Yayınları, sf. 19
Commentaires