top of page
Osman Can Yerebakan

Ahmet Civelek’in atölyesine ziyaret


Kasım ayında Pi Artworks’de açılacak sergisi öncesinde, Ahmet Civelek ile Brooklyn’de yer alan atölyesinde üzerinde çalıştığı zımpara kağıdı işlerinden ve tehlikeye olan ilgisinin pratiğinde yıllar içinde nasıl şekil bulduğundan konuştuk

Fotoğraf: Cansu Korkmaz

Ahmet Civelek şu sıralar Brooklyn’deki stüdyosunda hummalı bir çalışma içerisinde. Civelek, son beş yılda yeni açılan ya da artan kiralar sebebiyle Chelsea’dan transfer olan galeriler sayesinde bir tür sanat merkezi haline gelen Bushwick bölgesindeki stüdyosunda Kasım ayının sonunda Pi Artworks’de açacağı ilk İstanbul sergisi için hazırlanıyor. Pratt Institute ve Londra’daki Central Saint Martins’de aldığı eğitimlerin ardından çalışmalarına doğduğu şehir New York’ta devam eden sanatçı, İstanbul’da en yeni çalışmalarıyla görücüye çıkacağı için heyecanlı. 2017 yılında misafir sanatçı programı çerçevesinde Vermont Studio Center’da üzerinde çalıştığı zımpara kâğıdı işleri, Civelek’in endüstriyel ham ürünler ile deneyimlerine yenilerini ekliyor. Vermont’daki stüdyosunun yerini zımpara kâğıdıyla kaplayıp, ziyaretçilere zımparanın sert yüzeyi ile temasa geçirdiği işini daha ileri boyutlara tasıma isteği, Civelek’in bu maddeyi alternatif boyutlarda sergilemeye itmiş. İstanbul’da ziyaret ettiği zımpara kâğıdı fabrikaları bu süreçte kullanımı zor olan bu madde ile neler yapılabileceği konusunda ilham verici olmuş. Bu ziyaretler sırasında ürünün yaratılma sürecini de bizzat deneyimleyen Civelek, üretim sürecini ve bu sürecin izlerini geri plana atmaktansa, üretimde ortaya çıkan izleri işinin bir parçası haline getirmeye karar vermiş. Kâğıt rulolarını birbirine bağlayan bantlar ya da kâğıtların arka yüzeylerindeki çeşitli logo ve yazılar eserin parçaları haline gelirken, bu tür izler eserin bütününe şans ve rastlantısallık olgularını ekliyor. Fabrikasyon sürecinden doğan bu tür izlerin yanı sıra, Civelek’in yüzeye iki zımparayı birbirine sürterek bizzat uyguladığı yırtıklar ve aşınma izleri, doğal ve yapay arasındaki ayrımın kaybolmasına katkı sağlıyor.

Ahmet Civelek,

Fotoğraf: Cansu Korkmaz

Fabrikadan çıkan ve kumun reçine aracılılığıyla kâğıtla bütünleşmesiyle oluşan zımpara kâğıdı bu ayrımı kendi içinde sembolleştirirken, sanatçı eliyle yaratılan aşınma izleri de kaynaklarının belirsizliği sebebiyle yapay ve doğal ikilemini daha da güçlendiriyor. Bu yönelimini, “Her zaman mahvedeni mahvetmek üzerine işlere yöneldim,” şeklinde açıklayan Civelek, çeşitli gündelik objelerin parçalanması aracılığıyla yarattığı önceki işlerinde de bu amacın yer aldığını belirtiyor. Zımpara kâğıdının da bir tür yok etme aracı olduğunu hatırlatarak, mahvolmanın bir tür şekil değiştirme metodu olduğunu, çalışırken bir yandan da zımparanın yıpratıcı yüzeyinden dolayı sürekli eldiven ve ses engelleyici kulaklıklarla çalıştığını hatırlatıyor sanatçı. İlk dönem resim çalışmalarından beri yüzeyle olan fiziksel hareketini üst düzeyde tuttuğunu belirterek, Jackson Pollock’un action painting kavramına duyduğu yakınlıktan bahsediyor.

Fotoğraf: Cansu Korkmaz

Sanatçının objeler ile olan ilişkisinde ortaya çıkan bir diğer etken ise tehlike. 2017’de New York’un Lower East Side bölgesindeki Entrance’de açtığı Number 2: Cycles isimli sergisinde galerinin tabanını tamamen kırık içki şişeleriyle kaplayan Civelek, benzer şekilde ziyaretçileri yürükleri sürece devam eden cam kırılma sürecinin bir parçası yaparken, galeriye adım atmaya ‘cesaret edenleri’ keskin camın tehlikeli yanıyla da yüz yüze getirmişti. Kırık camın yerini alan zımpara kâğıdı Kasım ayında açılacak sergide başrolü oynarken, bu madde sergi çerçevesince çeşitli formlarda ziyaretçilerle buluşacak.

Serginin hiç şüphesiz en can alıcı parçası tavandan yere rulo şeklinde inecek olan üçlü kalın zımpara yerleştirmesi. İlk bakışta sanat üretimine oldukça uzak duran bu maddenin beklenmedik estetiği ve yarattığı Robert Morrisvari endüstriyel şiirselliğin yanı sıra galeriyi baştan sona kaplayan yerleştirmenin devasa boyutları da bu etkinin temel sebepleri olacak. Uzayarak tabanı kaplayacak olan rulolar, ziyaretçilere zımparanın üzerinde yürüme fırsatı verecek. Bunun yanı sıra, ızgara şeklinde duvara yerleştirilecek mütevazı boyutlardaki onlarca zımpara tablolar, fabrikadan farklı renk ve aşındırıcılık derecelerinde çıkan maddenin beklenmedik estetiğini galeriye taşıyacak. Civelek’in yüzeye uyguladığı çeşitli yıprandırma etkenleriyle birbirinden özgün tablolar, bütünde soyut sanatın doğuşundan beri kafa yorulan renk teorisi ve anlamsızlığın anlamı gibi sorulara cevap arıyor. Tehlikeye olan ilgisinin nereden geldiği sorulduğunda, Civelek yıllar içerisinde Amerika ve Türkiye arasında mekik dokumaktan bahsediyor ve ekliyor, “İki ülkenin şiddet tanımları ve bunu deneyimlemeleri her zaman için bambaşka oldu.”

Fotoğraf: Cansu Korkmaz

Yok etmeye olan bakışının son birkaç yılda yaşanan sosyal ve politik olaylarla değişmesi ve bireylerin özellikle Amerika’da yapay şiddete Hollywood ve medya aracılığıyla gittikçe tepkisiz hale gelmesi sanatçıyı bu konuyla daha haşır neşir hale getirmiş. Türkiye’de geçen çocukluk ve ergenlik yıllarının da ülkenin şehir içi vahşet ve terör ile ilk sınavlarını verdiği dönemlere denk gelmesi Civelek’in yok etme üzerine düşünmeye itmiş. Bu ve benzer temalar, sanatçının henüz isimsiz sergisinde Kasım sonu İstanbullularla buluşacak iken, Civelek şu an için Brooklyn’deki stüdyosunda zımpara ile tehlikeli dansına devam ediyor.

Comments


bottom of page