1993-2018 yılları arasında sergilerini Gezegen Sokak’ta açan Galeri Nev Ankara, yeni adresine taşınmasının ardından eski mekânını bir sanatçı rezidansı olarak düzenledi ve ilk misafir olarak Eda Gecikmez’i davet etti. Gecikmez, Gezegen’de neredeyse bir yılını tamamlarken, Türkiye’de sanatın tarihine dair pek çok an/anı ile dolu bu mekânın kendi eserlerini ve eserlerinin mekânı nasıl dönüştürdüğünü sorguladığı, Gezegen’de geçirdiği zamanın parçalarından oluşan otuzdan fazla kolajı izlemek üzere atölyesinin kapılarını ziyaretçilere açtı. Kırıldıkça Açılır adını verdiği ve geçtiğimiz Eylül ve Ekim aylarında randevuyla ziyaret edilen “atölye sergisini” Nazlı Pektaş değerlendirdi
Yazı: Nazlı Pektaş
Eda Gecikmez’in kolaj mekândan, resim mekâna uzanan üretimi sık sık yer değiştirerek birbirini takip eder. Gösterdikleriyle göstermedikleri arasında, zamana yayılan ve anda çoğalan sürreal bir gerçeklik söz konusudur.
Bilinçdışına erişim, Eda’nın etrafımıza yayılan imajları parçalayıp kesip yeniden bir araya getirmesiyle oluşur. Toplumsal olanla öznel olan, bilinçdışı bir rastlaşmayla çarpışıp yan yana gelir ve birbirine tutunur. Birbirini takip eden bu döngü eşliğinde, zamansız mekânlar yaratır Eda Gecikmez. Peki bu mekânlarda gözümüze ilişenlerin temsil ettiği, işaretlediği mevzu nedir?
André Breton 1924 tarihli Sürrealizm Manifestosu’nda Fransız şair, Pierre Reverdy’nin Nord-Sud (1918) dergisinde çıkan yazsısından bir alıntı yapar: “İmge zihnin saf yaratısıdır. Bir karşılaştırmadan değil, birbirine az çok uzak iki gerçekliğin birbirine yaklaşmasından doğar. Birbirine yaklaşmış iki gerçeklik arasındaki ilişki ne kadar uzak ve doğru olursa, imge o kadar güçlü olur – duygusal etkisi ve şiirsel gerçekliği o kadar büyük olur.” Bu sözler Breton’u derinden etkileyecek ve düşüncelerine yön verecektir…
Eda Gecikmez, yukarıda sorduğum soruyu yanıtsız bırakır. Mevzu; Reverdy’den, Breton’a 20. yüzyılın başında dadacı ve sürrealis sanatçılar, yazarlar ve şairler eşliğinde çoktan açıklanmıştır: Gerçek hayata olan inanca direniş!
İmgenin gücü onu yaratan, yazan, başka imgelerle biraraya getiren sanatçının zihninin göçü eşliğinde çoğalır. Eda’nın üretiminde de bu göç bir yandan mekânlar arasıdır, diğer yandan hayal gücü tarafından ele geçirilmiştir.
Rastlantı, hayal gücü ve gerçeklik inancına direnme azmi, kendiliğinden görüntüler yaratır. Eda’nın üretimi, izleyeni az önce de alıntıladığım gibi 20. yüzyılın başına sürükler: Louis Aragon’un, sürrealist kolajın yaratıcısı olarak gösterdiği Max Ernst, kolaj için: “Görünüşte ilişkisiz iki gerçekliğin, hiç olmadık bir düzlemde eşleşmesi” der. Ernst, gerçeklik inancının alakasız iki şeyi yan yana getirerek sarsar. Eda Gecikmez’in üretiminde karşımıza çıkan tam olarak budur. Beden fragmanları, kent, bina, manzara görüntüleri organik ve inorganik türlü “şey” içinden geçtiği gerçekliğin katılığının ve kurallılığının aksine oyun bozan bir eylem içindedir.
Gezegen Sokak’taki eski galerisini bir süreliğine sanatçı rezidansına çevirme kararı alan Galeri Nev Ankara, İstanbul’da yaşayan ve çalışan ancak bu eylemlerine bir süredir Ankara’da devam eden Eda Gecikmez’i davet eder. Eda Ankara’ya gelir, ardından tüm dünyayı ele geçiren salgın başlar. Eda, karantina döneminde ve sonrasında da bu eski galeri, yeni ev-atölyede aylar süren bir düş evreni yaratır. Keser, böler, yırtar, kırar, yapıştırır ve açar…
Kırıldıkça Açılır, Eda Gecikmez’in Gezegen Sokak’taki eski galeride açtığı serginin adı. Sergi/atölye, 17 Eylül-17 Ekim tarihleri arasında içinde geçtiğimiz dönemin koşulları gereği randevuyla gezildi. Bir yandan Eda burada yaşamaya devam etti diğer yandan da yaklaşık dokuz ay boyunca ürettiği işleri Gezegen’e gelenlerle paylaştı: Otuzdan fazla kolaj, çalışma masası, bitkileri, kahvesi, bilgisayarı, sigarası... Eda’nın ve Nev’in belleği üst üste binerek, yan yana durarak ve iç içe geçerek kırıldıkça çoğaldı, çoğaldıkça açıldı. Geçtiğimiz yıl 35. yaşını kutlayan Galeri Nev Ankara, Türkiye’de hem sergileri hem de yayınları ile sanatın belleğine dair önemli bir kaynak oldu ve olmaya devam ediyor. Gezegen Sokak’taki eski galeri tüm o hafızanın geçtiği mekân olarak pek çok anı ve anlatıyla dolu. Eda’nın yaşamak ve üretmek için yerleştiği bu mekân; geçmişin deneyimi ile birleşerek mekânın eserleri ve eserlerin de mekânı nasıl dönüştürdüğünü hakkında düşünceler üretiyordu.
Eda’nın Gezegen’deki son kolajlarında, önceki resim ya da kolajlarında olduğu gibi yüzleri olmayan bedenler veya uzuvlar eşliğinde gündelik yaşamdan sıradan anlar vardı. Eda’nın kurguladığı yeni ve tanıdık olmayan protez mekânlar, boşluğun içinde ait oldukları yeri, temsil ettikleri şeyleri, bağlı oldukları iktidarı/gücü kırarak parçalar. Kâğıt kolajlarında ya da mekâna müdahale ettiği işlerinde; dokular, çizgiler ve şeyler birbirine eklemlenerek yeni olanı açarlar. Gerçekliğin tepetaklak edildiği bu işlerde, kırılan parçaların eskiyi tamamladığı görülmez. Kırık parçalar yeni bir bütüne sahip çıkarlar.
Eda’nın üretimini kaplayan kadınlar, erkekler, eşyalar, çizgiler, manzaralar, binalar, eller, çiçekler, kuşlar ve bedenler… Birbirlerini giyerek gücün ve iktidarın kırılmış parçalarını yeni bir şeye dönüştürürler. Protez bir mekânda, protez bedenler; içimize işleyen, tenimize geçen betonun, şiddetin, eril dilin ve zorbalığın parçalanabilir ve dönüştürülebilir olduğunu bin kere hatırlatırlar! Öte yandan akla karşı haya gücü ve arzu; Eda’nın üretiminde gerçeküstücü külliyatın izlerini takip eder.
Comentários