top of page
Yazarın fotoğrafıBuğra Poyraz

Alkışlar arasında

Türkiye operasına hayat vermiş sanatçılara ve etkinliklere değindiğimiz serimizde, İtalya Cumhurbaşkanlığı tarafından Şövalyelik Nişanı ile onurlandırılan ve bu sene 40. sanat yılını kutlayan, İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdür ve Sanat Yönetmeni Tenor Aydın Uştuk ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti bu hafta sizlerle buluşturuyoruz


Röportaj: Buğra Poyraz


Aydın Uştuk, İzmir Devlet Opera ve Balesi İtalyan Akşamı Konseri'nden, Fotoğraf: Özgür Savaş


Aydın Uştuk kimdir ve bugünkü kariyerine nasıl ulaşmıştır?


Şu anda İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve solist tenoruyum. Geçmişe dönecek olursak, 2 Eylül 1961 tarihinde Elâzığ’da doğdum. Babam askerdi ve benim ve kardeşimin müzisyen olmasını ona borçluyuz. 9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun olduğum 1983 yılında İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin sınavla sanatçı alacağı haberini aldım. Branşım piyano idi, şan ile hiç ilgim yoktu. O yıllarda Pink Floyd, Deep Purple, Led Zeppelin hayranı bir gençtim. İki basit arie antique öğrenip sınava girdim. Parçalarımda sesimi anlamadılar ama egzersizde tiz Re’ye çıktığımı duydum. Yani tenordum ve aranan, az bulunan bir sestim. Yine de beni yedek yazıp vasat sesli birçok insanı aldılar. Bu beni daha da kamçıladı, çünkü sesimin çok değerli olduğunu eski opera sanatçıları, yabancı şef ve şan pedagogları söylüyordu. Gerçekten çok çalıştım, çok acı zamanlar geçirdim, kıskanıldım, horlandım, iftiraya uğradım. Bugün 63 yaşındayım ve çok güzel bir ailem ve kariyerim var.


Profesyonel geçmişinizi kısaca anlatır mısınız? Bu süreçte ailenizin size katkısı ne oldu?


Dört yıllık okul hayatım sonrası öğretmen olacakken sınava girerek opera sanatçısı olmuştum. İki yıl boyunca figüran gibi çalışmam ve o süre zarfında sesimin takdir görüp küçük roller verilmesiyle (Satılmış Nişanlı Vasek, Yarasa Alfred) kendime olan özgüvenim artmış, heyecanım ve tutkum katlanmıştı.


Sonraki yıllarda Cavelleria Rusticana ve Tosca gibi büyük eserlerle iyice tanınmaya başladım. O dönemde Sonia Hummernick ile özel dersler yaptım. Sabahat Tekebaş ve Nejad Tekebaş ile yorum çalışıyordum. Çok mutluydum, tutkulu ve çalışkandım. 1986’da Seyhan ile evlendik. 1987’de oğlumuz Ozan dünyaya geldi. İnsanın eşi mükemmel olunca mutluluğu getiriyor ve sonrasında başarı kaçınılmaz oluyor. Eşim beni hep destekledi, korudu, eleştirdi ve doğru şeyleri yapmamı sağladı. Madama Butterfly, Carmen ile devam eden kariyerimin dönüm noktası 1992’de “Bilgi ve Görgü” bursuyla İtalya’ya gitmem oldu. Eşim ve oğlum da sonra bana katıldılar. Ancona Osimo’da Accademia d’Arte e Lirica’yı başarı diplomasıyla bitirdim. Hepimiz İtalyanca öğrendik. Konserler yaptım, ünlü opera sanatçılarıyla çalıştım. Hayatımın en verimli yıllarıydı. Mario Melani, Carlo Cossutta, Vera Bertinetti, Harriet Lawson, Denis Hall ve Tulio Giaggioni ile farklı branşlarda çalıştık. Rodolfo Celletti, Giorgio Segalini ve Alberto Zedda ile dersler ve konserler yaptık. Ünlü Soprano Ghena Dimitrova ile Milano’da Sala di Verdi’de konser yaptık. Bu benim için çok büyük bir gururdu.


Konser ve opera tekliflerinin ardı arkası kesilmiyordu. Türkiye’de La Traviata, Hoffmann, Carmen yaparken, yurt dışında Monte Carlo’da Il turco in Italia’yı Pierluigi Pizzi ile yaptım. Cape Town’da Rigoletto ve Un Ballo di Maschera, İspanya’da Carmen, La Traviata ve birçok konser, Melbourne’da Rigoletto yapıyordum.


Yurt dışında yaptığım operalar için röportajlar veriyor, radyo ve televizyon programlarına katılıyor ve oradaki konsolos ve ataşelerimizden ve Kültür Bakanlığımızdan takdir ve teşekkür belgeleri alıyordum. Sihirli Flüt, Lucia di Lammermoor, La Boheme, La Forza del Destino, Saraydan Kız Kaçırma operalarını defalarca söyledim. Rahat bir ses ve doğal bir tekniğim olduğu için hiç korkak davranmadım, hatta temsillerden çıkınca bir daha söyleyebileceğimi hissederdim.

Fiesole, Efes, Aspendos, Phasilis gibi festivallerde opera ve konserlerle yer aldım.


İzmir Devlet Opera ve Balesi 40.yıl konserinden


2023 Ekim ayında İtalya Cumhurbaşkanı tarafından tarafınıza verilen “Şövalye Nişanı” hikâyesi nedir?


Görevi süresi 1 Kasım 2023’te biten, çok başarılı ve çalışkan İzmir Konsolosumuz Valerio Giorgio, özgeçmişimin başarılarla dolu olduğunu, İtalya’yı ve İtalya – Türkiye ilişkilerinde iyi bir sanat elçisi olduğumu düşünerek önce Ankara’ya, sonra da Roma’ya bu şerefli ödülü almam için başvuruda bulunmuş. Ekim ayında gelen ödülü Sayın Konsolos, Uyuyan Güzel Balesi öncesinde sahnede taktı. 40 yılını opera ve baleye adayan birisi olarak en büyük ödül oldu benim için. Alkışlar arasında almak ayrı bir zevkti.


Eğitimci geçmişinize değinebilir misiniz? Türkiye’de verilen Opera-Şan eğitimini geçmişten bugüne nasıl değerlendirirsiniz? Eğitim gören gençlere önerileriniz nelerdir?


İtalya’dan döndüğüm 1993 yılında rahmetli Müfit Bayraşa (konservatuvar müdürüydü), beni öğretmenliğe davet etti. Yani 30 yıllık şan öğretmenliği geçmişim var. Birçok öğrenci mezun ettim. Bunlardan birçoğu yurtdışında ve yurtiçinde güzel kariyer yapıyorlar. Burcu Uyar, Tansel Akzeybek, Gülbin Kunduz bunlardan bazıları.


İtalya dönüşümde öğrencilerimle tüm günü geçiriyor, onlara bilgi, görgü notlarımı, ünlülerin huy ve alışkanlıklarını anlatıyordum. 2000’li yıllardan bu yana çok şey değişti. Artık farklı değer yargıları var. Her materyali bir tuşla bulabiliyorsunuz, ama emek vermeden zirveye ulaşma çabaları ve zihniyeti, başarıya giden yolla ters düşüyor. Tek tek, ayrıntılı, artikülasyona dikkat ederek, besteciye saygılı söyleyenlerin sayısı azaldı. Ses çıkartmayı şarkıcılık sanan kolaycı bir topluluk olduk. Eserler artık yeterince çalışılararak temsil edilmiyor. Artık hedeflenen, çok temsil yapmak, çok bilet satmak ve en çok seyirci kapasitesine ulaşmak oldu. Böylelikle günümüz kapitalizminin verdiği zararla, az kaliteli, çok kazançlı işler oluşuyor. İstisnalar var tabii. İyi çalışılmış dünya standartlarında eserlerimiz de az değil.


Herkesin eşit maaş aldığı bir sistem eşit değildir. Böyle olunca herkes birbirini eşit görüyor. Halbuki farklı zorluklarda ve sorumluluklarda çalışıyoruz. Bu sistemin değişmesi gerekiyor. Operalarımızda ödül ve ceza sistemi mutlaka işletilmeli. İyi şan pedagogları gençlere sadece teknik ve yorum değil, iyi bir birey, iyi bir sanatçı olmayı öğretmelidirler. Sahne adabı, ahlak, güzel geçinmek ve büyüklerine saygı kaybettiğimiz değil, kazandığımız özellikler olmalı. Gençler teknolojinin her alanından yararlanıp gelişmelerini sağlamalı, kariyerleri için konsantre ve ayrıntılı çalışmalıdır. Nüfusu bizimkinin onda biri olan ülkelerin dünyadaki sanatçı sayısı bizim on katımız. Bu çok acı. Çoğalmalıyız. Hem sanatta hem bilimde eşsiz önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bize gösterdiği değerler ve ilkelerle ilerlemeliyiz. Ona olan borcumuzu ancak çalışarak ödeyebiliriz.


Notre Dame'ın Kamburu, İzmir Devlet Opera ve Balesi, Fotoğraf: Atlas Çelik


Devlet Opera ve Balesi Müdürü’nün görevleri nelerdir?


İlk görevi Opera ve Bale sanatını geniş kitlelere yaymak ve sevdirmektir. Bunun için gerek kendi salonunda gerekse turnelerde, eğitim ve müze konserlerinde olabildiğince kaliteli ve çok sayıda temsiller yapmaktır. Açıklamalı dinletiler, konserler düzenlemektir. Çocuklar için, çocuk balesi ve çocuk oyunları yapmaktır. İçlerinden yeteneklileri keşfedip baleye ve çocuk korosuna yönlendirmektir. Şimdi meslektaşımız olan birçok sanatçı buralardan gelmiştir. Son yıllarda bu çalışmalarımızı ikiye katladık. İlk ve ortaokullarda etkinlikler yapıyor, yetenekleri keşfediyoruz. Üniversitelerde farklı konserler düzenleyip Opera ve Bale sanatını anlatıyoruz. Müdürün en önemli görevlerinden biri de kurumunda barış ve huzuru sağlamaktır. Sanatçıların olduğu bir yerde en zor görev de budur. Bunu yapabilmek için görev verilip yetki verilmediğinde bu iş zorlaşacaktır. İdarecilerin yetkilerinin arttırılması gerekmektedir.


Giuseppe Verdi, La Traviata eseri provaları, İzmir Devlet Opera ve Balesi, Fotoğraf: Özgür Savaş



Opera solistleri bir esere nasıl hazırlanır ve hangi süreçten geçerek temsile çıkarlar?


Her solist kendisine verilen rolü evinde ve yapılan korrepetisyon ve ensemble çalışmalarında öğrenir. Reji için sahneye çıkmadan önce müzikal birliktelik için birlikte oda çalışmaları yapılır. Bu çalışmalarda maestro ve korrepetitör giriş çıkış, ataklar ve nüansları sanatçılara öğretir. Uyum sağlandıktan sonra sahne çalışmalarına geçilir. Sahnede hem rol hem ezber hem de uyum sağlandıktan sonra orkestralı sahne ve kostümlü genel provalar yapılır ve sonrasında prömiyere gelinir. Bu çalışmalar sırasında sanatçılar kendilerini ve seslerini hastalıklardan korumak zorundadırlar. Sonrasında temsiller aralıklarla yapılır.


İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin diğer operalara göre bir farkı var mıdır? Türkiye Operaları içindeki yeri nedir?


Tüm kurumlarımız Cumhuriyetimizin yüz akı ve gururlarıdır. Türkiye’yi dünyaya açan en önemli şey sanattır. Devletimizin tüm desteğine hepimiz minnettarız. Sanatı ülkemizde ve dünyada yaymak her birimizin ana görevidir. Bunun için her birimiz bahaneler bulmadan, sızlanmadan, gayretle çalışıp sanatımızı en iyi şekilde yerine getirmeliyiz. İzmir Operası’nın eski günlerine dönmesi, sevgi ve saygıyla kaliteli projeler üretmesi, kardeşliği, dayanışmayı tekrar oluşturması için çok gayret ediyorum.

Zor zamanlarda müthiş işler çıkaran bir kurumuz. Temsil sonlarında gözlerim dolar ve arkadaşlarımla gurur duyarım. Ama bazen bu güzel mesleği kirleten, mutsuz kişiler de çıkıyor. Maalesef her yerde problem yaratıp, onunla beslenen insanlar var. Biz huzur, barış ve kardeşlikle en iyisini ve güzelini yapmaya devam edeceğiz. Yaptıklarımızla, birbirimizle gurur duyacağımız nice 40. yıllarımız olsun.


Commenti


bottom of page