top of page
Zeynep Erol

Amerika’da yeni bağımsız sanat


The Hollows'un kurucusu Pırıl Gündüz ve Detroit SOUP'un kurucusu Amy Kaherl ile Amerika’nın yeni ve bağımsız sanat çevrelerindeki gelişmeleri konuştuk.

Eastyard Hammock Fotoğraf: Alona Weiss

Amerika’da son zamanlarda ‘neden olmasın?’ edasıyla ortaya çıkan ve radikal sağcı politikalara inat çoğalan sanat oluşumları her ne kadar işleyiş, felsefe ve akım olarak farklı görünseler de eşitlik ve özgürlük temelli bir alan oluşturma amaçları ortak. Uluslararası ölçekte sanatçıların erişim güçleri ve alanları gelişen iletişim ağlarıyla büyüyor. Ancak çeşit ve sayı artıkça kriterler de onlarla çoğalıyor. Büyük galeri ve müzelerdeki fon desteği ve kurul süreci de durumu zorlaştırıyor. Artık büyük bir isim olmak, dünyanın her yerinden internete ulaşabilen milyonlarca yaratıcı zihin arasından sıyrılabilmek ve kendini gösterebilmek demek. Tesadüfi başarıların arkadaşın arkadaşından duyulan, kent efsanesine dönüştüğü bir zamanda sanatçılara bir alan yaratmak ise farklı bir farkındalık gerektiriyor.

Farklı altyapı ve medyumlara sahip sanatçıların etkileşimine olanak vererek ve seyirciyi de eserin kapsamına dahil ederek yeni üretimler ortaya çıkaran sanat mekânı The Hollows’un kurucularından Pırıl Gündüz ve Detroit SOUP ile yaratıcı fikirleri çorbayla beslemesiyle crowdfunding kavramına yeni bir anlam kazandıran Amy Kaherl ile görüştüm. İkisi de hem sanatçı, hem de alt kültür sanatçılara destek olan oluşumların kurucuları olarak Amerika’da bağımsız sanat anlayışını birçok açıdan gözlemleme imkanına sahipler.

Ground Floor Fotoğraf: Alona Weiss

Pırıl Boğaziçi’nde Ekonomi ve Queer estetiği odaklı Film Studies lisans eğitimi sonrasında New York’taki The New School’da Media Studies yüksek lisans eğitimi almış. 2011’den beri New York’ta yaşayan Pırıl sanatçı, dansçı ve küratör olarak aktif bir özgeçmişe sahip. Konuşmamızın başından itibaren beni pozitif, açık tavrı ve canlılığıyla etkilemeyi başaran Pırıl’la Amerika’nın ve spesifik olarak New York’un sanat ortamından ve buradaki sanat hayatından bahsettik.

Pırıl Gündüz, Piano Fotoğraf: Pırıl Gündüz

Amerika’da sanatçıları bir araya getiren, özgürlüğe ve çeşitliliğe önem veren oluşumların git gide yaygınlaşmasındaki temel etkenler neler sence?

Pırıl Gündüz: Fonların Avrupa’ya nazaran düşük olması, büyük kurumların sanatçı arzına yetişmesinin imkansızlığı fikri, New York’ta yaşamanın çok pahalı olması aklıma gelen sebeplerden. New York sanki bir proje şehri. Projesiyle kısa süreliğine gelen, beğenirse kalan, yoksa zaten gitme kanaatinde olan insanlar çoğunlukta. Kişiler inandıkları konularda kendilerini ifade etmekten gerçekten sakınmıyorlar. Ürkeklik ya da aşırı saygıdan kaynaklanan elleri kolları bağlanma durumu pek söz konusu değil. “Herkes sanatçı oldu, yönetmen oldu, yazar oldu” şeklinde burun kıvırmalar, çok genç insanlardan, nadiren duyabileceğiniz ifadeler. Kişiler, küçük de olsa bir grupla işini paylaşarak deneyler yapmak istiyor. Bence sağlıklı bir durum.

Neden Brooklyn?

PG: Bir çok sebebi var ancak ilk üç derseniz, birincisi, Brooklyn, Manhattan'in arka bahçesi bir anlamda. Yedi dakikada batı dünyasının Babil'indesiniz. Ancak gitmek zorunda değilseniz, uzaktan seyredebilirsiniz. Brooklyn'de hayat daha yavaş, özellikle Williamsburg'de gökdelenler bulunmuyor. Bu alakalı uzaklık kimi sanatçının üretimi ve akıl sağlığı için çok önemli bir unsur olabiliyor. İkincisi, çok kültürlü ve geçici bir şehir; farklılıkların bir arada bulunması, toleransı ve anekdotları daim kılıyor. Üçüncüsü ise bu geçicilikten kaynaklanan malzeme çokluğu. Evler, sokaklar, dükkanlar ilginç malzemeler ve eşyalarla dolu ve bu sanatçıları kamçılayan bir unsur.

Bir küratör olmakla bir sanatçı olmak senin için ne kadar farklı?

PG: Karakterimden dolayı küratörlükten daha çok keyif aldığımı söyleyebilirim. Küratörlüğü, güncel felsefe yapmanın metotlarından biri olarak görüyorum. Felsefe bilimi, klasik felsefi sorunlarını ele alan ekolleri felsefenin yalnız bir alanı olarak tanımlıyor ve felsefenin radarını genişletiyor François Laruelle'le başlayarak. Kavram ve bağlam yaratma, var olana işaret etme, var olanı ya da olabileceği netleştirme analitik tarafımı tatmin ediyor. Sanatta daha özgürsünüz. Küratörlükte ise biraz daha sorumluluk ve makro bir ölçek söz konusu. Yaratıcı felsefe yapma imkanı verdiği ve üslup konusunda daha serbest olduğu için tatmin edici buluyorum.

The Hollows öncelikli olarak nedir?

PG: Varoluş modumuzu yaşa/üret/sergile diye açıklıyoruz. Post-Marksist dersek fikir netleşebilir. Temelde özel, iş, ticaret hayatı diye bir ayrım yok. Beş katlı binamızda yatak odaları ve atölye alanları mevcut. Serginin ölçeğine göre bu alanları sergi için galeri mekanına dönüştürüyoruz. Yapımızdan ilham alan serilerimiz var. Mesela Bedroom as Canvas adlı serimizde sanatçılar yatak odalarına ziyaretçi kabul ediyorlar. Genelde özel/ortak problematiğini ele alan işler. Bir diğeri de 23'ten 6'ya kadar dışarıdan sanatçıları kendi stüdyolarındaymış gibi ağırladığımız ziyaretçilere açık Late Night Geneses serisi.

Fabricartist Fotoğraf: Alona Weiss

The Hollows adı nereden geliyor?

PG: Ekonomi okudum ve bunun sosyal organizasyonu anlamlandırmamda büyük rolü var. Uzun zamandır farklı ekonomik modeller yaratma ilkesi aklımda. İsmi ise pozitif bir boşluğa işaret ediyor, ana karnı gibi. Aynı zamanda jeolojik anlamı olan bir sözcük. Günümüzün yer şekli sokakta dolaşırken dışı tuğladan bir kabuk olan, içi doldurulmaya hazır bir boşluk.

Burada anlatmak istedikleriniz, öncelikleriniz neler?

PG: Bağımsız olduğumuz için yenilikçi ve risk alan, güncel sanat bağlamında anılması çok da aşikar olmayan işler önceliğimiz. Müze gibi fonların önemli olduğu yerlerde, burs bulmanız ve kaynak yaratmanız gerekiyor. Bunun içinse pratiğinizin bir geçmişi ve dokümanları olması gerekiyor komitelere sunmak zorunda olduğunuz. Bu da mesela eserinizin üç senedir hayatta ve çeşitli ortamlarda yer almış olması anlamına geliyor. The Hollows'da böyle bir bürokratik baskı yok.

Amy ile sohbetimizde de bu konuya değiniyoruz. 2011’deki kriz döneminde Detroit’te bulduğu ipotekli eski bir film stüdyosunu satın alan sanatsever arkadaşıyla, aslında çok da üzerine düşünmeden ilk adımlarını atmış projenin. Teoloji alanında yüksek lisans yapan Amy’nin aklında ise farklı inanç ve din çevrelerinden gelen insanların birlikte yaratıcı çalışmalar yapabileceği bir ortam sağlamak varmış.

Amy Kaherl, Fotoğraf: Genevieve Ferraro Devries

Büyük galeri ve sanat kuruluşlarının sanatçı seçimleri ve tercihleri hakkında ne düşünüyorsun?

Amy Kaherl: Fon desteklilerin pek risk almadıklarını söyleyebilirim. Problemleri çözmek, yaratmak ve üretmek için birçok risk almamız gereken bir dönemde bilinmeyene delice para akıtmıyor olmamız garip geliyor. O kadar çok potansiyel var ki orada! Belki fon veren için değil ama toplum için! Hayat yeterince zor, neden garip şeyler yapılmayasın ki.

Stairwell Fotoğraf: Alona Weiss

Uluslararası seviyede birçok organizasyon ve kuruluşa ilham kaynağı olan Detroit SOUP’un işleyişi çok basit: sanat ve fikir sunumları yapılan alana giriş için ödediğiniz ücret karşılığında bir kâse çorba ve salata alıyor, bir de seçilecek proje için oy verme hakkına sahip oluyorsunuz.

Detroit SOUP’u kurarken öncelikleriniz nelerdi? Zamanla bunlar nasıl değişti?

AK: Sanırım başlarda önceliklerimiz net değildi, sadece bir şeyler yapabiliyor olduğumuz için mutluyduk. Chicago’da bir SOUP olduğunu duyduk ve fikir ilgimizi çekti. Her şey oradan zamanla gelişti. Her yemek bir sonraki için çok faydalı bir eğitim süreci oluyor, neyin işe yaradığını neyin yaramadığını öğreniyoruz. Aramızdaki iletişim sayesinde bir güvenli bir atmosfer oluşuyor. Bu zamana kadar çok şey öğrendik. Oturup bir manifesto oluşturmadık başlarken, yolumuzu deneyerek bulduk. Toplantılar teatral bir ortamdan daha güvenli, sakin bir ortama dönüştü. En büyük değişim ise yemeklerimizde sanat fikirleri sunarken, şimdi her fikre ve her aşamadaki projeleri sunabiliyoruz. Bu fikir de sunucuların kendilerinden geldi, bizden değil.

Sunum yapacakları nasıl ve neye göre seçiyorsunuz?

AK: 200’den fazla kişi oy veriyor. Belli bir kural dizisi yok; en iyi 4 fikir sizce hangisi diye sormak yeterli oluyor. Bu süreci tüm eski kazananlar ve yemeğe katılan gönüllülerle paylaşıyoruz. ‘Şehri nasıl daha iyi yapabilirsin?’ sorusuna farklı sektörlerden çok çeşitli fikir ve cevaplar geliyor. En hoşuma giden yanı ise bunun benimle hiçbir alakası olmaması ve tamamen biz üzerinden yürümesi.

Telephone Booth Fotoğraf: Tomaso Baldessarini

Prensipleriniz arasında diplomatik ve eşitlikçi bir ortam yaratmak, ayrımcılığa karşı durmak da var. Trump’ın başkanlığa geçmesinden beri zorlandığınız bir konu var mı?

AK: SOUP başkan kim olursa olsun aynı. Sadece konum sebebiyle bile fanatik Cumhuriyetçileri çekmeyeceğimiz kanısındayım. Irkçılar Detroit’i pek sevmezler. Trump’tan önce de sıkıntılar çektim, başkanlık politikaları maalesef iç şehirlerde umulduğu kadar etkili olmuyor. Bence bu dört sene boyunca, anlayışlı politikalar korku ve nefret dolu politikalarla ayrımcılığa maruz bırakıldıkça işimiz daha da zorlaşacak. Doğru şeyi yapmak gerçekten zor ve şimdi bu salakla daha da zorlaştı.

Amy’nin gelecek planlarında biraz uyku, biraz araştırma ve SOUP ile insanları evrensel boyutta birleştirecek yeni fikirler üretmek var. Pırıl ise Ege’de gerçekleştirmek istediği, gönlünde yatan bir video projesi olduğunu ve birkaç şehirde The Hollows açmayı hedeflediğini söylüyor. Bunların arasında İstanbul da var.

Azimleri ve enerjileriyle başarıya ulaşan ve bunu paylaşmaktan zevk alan iki kadın girişimci/sanatçı, onların gözlemleriyle Amerika ve bağımsız sanat dünyası, her şeyin temelinde ise eşitlik ve birliktelik yatan konuşmayı sonlandırıyorum böylece.

Gelecek projelerini incelemek veya daha fazla bilgi edinmek isteyenler için:

The Hollows

Detroit SOUP

Comments


bottom of page