Sanatçı Aslı Dinç’in <andata> başlıklı performansı, SAHA'nın Sürdürülebilirlik Fonu desteğiyle, Performistanbul iş birliğinde 2 - 12 Haziran 2021 tarihleri arasında Pasaj İstanbul’un ev sahipliğinde gerçekleşti. Sanatçının organizma-makine ekosisteminin bir diğer parçası olan Dev Kalamarın Gözü başlıklı çalışması ise 16 Temmuz 2021'e dek Barın Han’daydı
Röportaj: Selin Çiftci
Aslı Dinç, Fotoğraf: Elif Kahveci
Son performans çalışmanızın itkisi nasıl gelişti; projenin içeriğinden bize bahseder misiniz; nasıl bir çekirdek etrafında şekilleniyor?
<andata>, alternatif bir gelecek kurgusu üzerinden geçmişe götüren ve tüm süreci canlı işleyen bir zaman makinesi gibi. Algoritmaların hakimiyeti altında, gündelik hayatın tamamen metalaştırıldığı bir zaman diliminde kurulmuş bir data örgütü. Katılımcılarla video manifestolarını paylaşıyorlar, onlardan akıllarına gelen ilk anı paylaşmalarını istiyorlar ve aldıkları verinin parçalarını yapay zekâya vererek yeni bir anı oluşturuyorlar. Performans, canlı bir araştırma süreci gibi işliyor, gözetim politikaları, bilgi teknolojilerinin sosyal etkileri ve mahremiyet konuları üzerine düşündüren, performans ve yapay zekânın oyuncu bir iş birliğine dayanıyor. Yapay zekâyla iş birliği yaparken, katılımcılar tarafından insan olmaya dair en saf bilgilere ulaşmak, benim için çok heyecan vericiydi. Derin öğrenme modelleri ve insanların ortak ürettiği bir veritabanı oluştu. Hem insanların hem de yapay zekânın benimle paylaştığı anılar çok şaşırtıcıydı ve aynı zamanda düşündürdü. Sanırım ilk defa bir performansta kendimi dışarıdan bakan bir göz olarak konumlandırdım.
Bu proje, kariyerinizde hangi noktayı tarif ediyor; nasıl konumlandırırsınız; önceki çalışmalarınızla nasıl bir ilişki kuruyor?
Projelerimde çoğu zaman makineler, aygıtlar ve organik/inorganik iş birlikçilerle beraber çalıştım. Bir süredir öğrenen modeller, mekanizmalar, yapay zekâlar ile müşterek üretim, deneyim ve iletişim içindeyim. <andata>, bu kolektif üretimin insanlarla buluştuğu ilk proje. İzleyicilerin de sürece dahil oldukları, katıldıkları ve dönüştürdükleri bir çalışma oldu. <andata> işlemeye devam ediyor, umarım daha çok ağlar kurar; çünkü ne kadar çok veri toplarsa o kadar çok gelişecek ve insanların ihtiyaçlarını, özlemlerini ve korkularını arşivleyen bir veritabanı oluşturacak. Ördüğüm organizma-makine ekosistemini de bu proje ile hızlandırdım diyebilirim <andata>’dan hemen sonra Dev Kalamarın Gözü çalışması da hayvan-insan-makine ekosisteminde örgütlenen ortak bir üretim, 16 Temmuz’a kadar Barın Han’daydı.
<andata>, Aslı Dinç, PASAJ İstanbul, 2021, Fotoğraf: Burhan Üçkardeş
Üretim sürecinize geldiğimizde nasıl bir mekanizma karşılıyor bizi, oradaki dinamiği bize tarif eder misiniz? Nelerden ilham alıp, neleri dert ediniyorsunuz; uyguladığınız ritüelleriniz var mı?
Üretim süreci biraz kaotik, kesinlikle disiplinli değil. Projeler, araştırmalarım içerisinde oluşan solucan deliklerinden çıkarak boyut kazanıyor. Bir derdin, merakın peşinde kaybolmuşken yeni bir fikirle veya fikir oluşturabilecek bilgilerle eve geri dönüyorum diyebilirim. Günlük okumalarım, araştırmalarım ve illa ki birkaç saat İnternet’in dehlizlerinde sürüklenmelerim oluyor. Forumlar, mail listeleri, bilgi paylaşım platformları gibi gündelik takibe aldığım kaynaklarım var. Bu kaynaklarda dolanmak bir ritüel olarak görülebilir, bilgilerin birikmesiyle bir projeye, fikre dönüşebiliyor. Bazen, sadece bir anda kafamda beliren bir görsel/hayal de tüm süreci birbirine bağlayabiliyor. Çevrim dışı alandaysam, yine kaybolarak ve sürüklenerek bir hayale, bir fikre ve yeni bir sürece ulaşıyorum. Terk edilmiş yerler, antik kentler, endüstriyel alanlar beni etkiliyor. Bir güzergahta kaybolmak için yola çıktıysam genelde bu alanlardan birinde kendimi buluyorum.
Sanat; fikirlerimi ve dert edindiklerimi insanlarla paylaşmak, bilgi alışverişi yapmak, eleştirel yaklaşmak, zamanı doğrusal almadan bakabilmek, beraber hayal kurabilmek ve mücadele edebilmek için kullandığım bir direniş aracı.
İş yapmaya başladığınızdan itibaren sanat dünyasında işler nasıl değişti; gözlemleriniz neler?
Sanat dünyasının, dışa dönük, ortaklıklara ve iş birliklerine daha açık, merkezden uzak, underground ve bağımsız oluşumların sıkça filizlendiği, topluluk odaklı havadar bir alandan çıkıp, kapalı bir alana sıkıştığını düşünüyorum.
<andata>, Aslı Dinç, PASAJ İstanbul, 2021, Fotoğraf: Burhan Üçkardeş
Kariyerinizde kırılma noktası yaratan ya da sizin için çok önemli olduğunu düşündüğünüz, ayrı bir yere koyduğunuz bir projeniz var mı?
2008 yılında Hafriyat’ta gerçekleştirdiğim ilk performansın benim için hep özel bir yeri vardır. Hafızamdan silemediğim bir olayı üzerimden çıkarıp atmak istedim. Kadınların her gün maruz kaldığı taciz ve şiddetin, üzerimize yapışan bir etiket ya da doğduğumuz anda giydirilen bir kumaş gibi normalleştirilmesi ve sindirilmesine karşı bir duruştu. Tansiyonu yüksek bir performans oldu ve bitiminde bir grup izleyici performansta kullandığım balonlara bağlı elbiseyi alıp kaçtılar. Doğru düzgün dokümante edemedim ama gerilimi hala içimde bir yerlerde. Bu yüzden en yakın zamanda tekrarlamak istiyorum.
Niçin sanat yapıyorsunuz ve devam etmeye neden değerdi?
Sanat; fikirlerimi ve dert edindiklerimi insanlarla paylaşmak, bilgi alışverişi yapmak, eleştirel yaklaşmak, zamanı doğrusal almadan bakabilmek, beraber hayal kurabilmek ve mücadele edebilmek için kullandığım bir direniş aracı.
Türkiye’de sanat deyince aklınıza gelen/karşılaştığınız/var olduğunu düşündüğünüz çıkmazlar nelerdir ve bu konularda geliştirdiğiniz fikirleriniz ya da önerileriniz var mıdır?
Türkiye’de her şey gibi sanat ve sanatçı da çok yalnız bırakılmış durumda. Bu durumdayken sanat dünyasının kendi içerisinde dayanışmaya daha açık olması gerektiğini düşünüyorum.
Comments