Sanatçı Ali Taptık’ın unlimitedrag.com üzerinden okuyucuyla buluşan yazı dizisi sanatçı ve fotoğraf kitaplarını merceği altına alıyor. Serinin sıradaki yazısının odağında Halil Koyutürk'ün T.S başlıklı kitabı var
Yazı: Ali Taptık
Kitaba bakmadan yazacağım. Memelerini sıkmış bir kadın vardı kapakta. T.S yazıyor ve Halil. Bu bir şömiz, siyah sert bir kapağı sarıyor. Fotoğrafların etrafında eğelenmiş agrandizör kaşının izleri var. Halil’in fotografik gelenekselliğinde mi bunlar? Bana façaları hatırlatıyor. Flaşlı fotoğraflar. Trans kadınlar evlerinde, sokakta, kuaförde, evlerinde; sevişirken, yaralanmışken. Kitabın sonunda kısa bir yazı var, İsveç’te o zamanlar ak. Yayıncısı Halil’in kendi şirketi. Bilmeyenler için şimdiden söylemeliyim. Halil (Koyutürk) olmasa ben -böyle- bir fotoğrafçı olmazdım.
Arka arkaya izlediğim bu kareleri çok gördüm, gösterdim. Bu kitabın Türkiye’de satılması yasaktı, bu yasağı umursayan kaldı mı acaba, ben pek umursamadım vakti geldiğinde. Halil ile bu fotoğrafları çekerken tanıştım. Benim “oto yıkamadan” ertesi gün okula yetişmek için yatma vaktim gelip kalktığımda, Halil bu fotoğrafları çekmeye gidiyordu.
Translar hakkında yazmadan önce bir el rehberi okumam lazım mı? Geçen fazla süslendiğim bir yerde insanlar bana bu konuda çok gerildiklerinden bahsettiler. Hata yapmaktan korkuyor herkes. Bu kitap hakkında yazarken ben de Halil gibi hata yapmaktan korkmayacağım.
Halil önce sokak çocuklarını çekti. Bu kitap, Türkiye’den, belgesel fotoğraf alanında, o dönemde çıkmış en sıkı işlerdendi. Fotoğraflar da, aracı oldukları hikayeler de inanılmazdı. Tinercilerden herkes korkuyordu 90’ların sonunda, o zamanlar Güneydoğu’daki savaşlara bakışımız böyle değildi. Savaştan kaçan dağılmış ailelerin çocukları Taksim’in arka sokaklarının, Gezi Parkı’nın, eski AKM’nin orasında burasında uzayan dolmuş kuyruklarının müdavimlerindendi. Çiller’i Erbakan izledi. Sonraki devalüasyon da bugünlere benzerdi. Kemal Derviş Amerika’dan geldi ardından da AKP meclise girdi. Ve 20 yıl geçti, işte buradayız. Not alalım 1 EUR 20 TL.
T.S Halil’in fotoğrafladığı çocukları takip ederken fark ettiği izleğin bir devamı… Sokak çocuklarından sonra kadınlara, oradan kendine bakmaya başladı Halil. Kendilerini tek başına inşa etmek zorunda kalanlara. Bangkok’ta mı tavla oynuyor acaba bu günlerde, yoksa ping pong mu? Oraya bir bilet alsam? Geçen günkü makyajımı görse ne derdi?
“Bu renk seni çok açmış ama güzel sürememişsin.”
T.S sert bir kitap. Fotoğraflar şipşak estetiğinde, baskılar negatifin tüm gücünü kullanıyor. “Bam bam bam” diye, gösteriyor, otobanda tam gaz. Çok arkadaşım bu kitabın sertliğinden rahatsız olup ortasında bıraktı. Uzun zamandır da kimseye göstermedim acaba bizimkiler ne der? Rıza mı? Fotoğraflardaki kadınların rahatlığından rızaları olduğunu çıkartabiliriz peki Halil’in gücünden nasıl bahsedeceğiz? İstismar? Halil “her portre, her insanlı fotoğrafta biraz istismar var.” demişti. Her ilişkide biraz istismar yok mu? Peki medyanın sevdiği tık yemlerinden ‘Travesti Dehşeti’ haberlerinin neresinde bu fotoğraflar? Halil ürettiği trans imgesinin ana akım anlatıdan ne farkı var? Yerinde sorular. Bir farkı yok: Güçlü, sert ve vahşi bedenler. Çok farkı var: acının hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğunu kabullenmiş, içselleştirilmiş barışmış kendine güvenli seks işçilerinin gündelik halleri. İstismar da biraz bakanın gözünde değil mi? Halil çocuklarına gençlerine kötü davranan bir ülkeden intikamını alıyordu biraz bu kitapla. Sadece aşıklar intikam peşinde oluyor kanımca…
Türkiye’de de dünyanın başka yerlerinde de trans hakları ve görünürlüğü 2000’lerin başına göre çok daha yüksek sıralarda gündemde. Dünyada sanat kurumları diğer saklanmış az temsil edilmiş, unutulmuş, göz ardı edilmiş cemaat ve bireyler gibi trans sanatçıların işlerini, fotoğraflarını yeniden keşfediyor. İstanbul’da performans sanatı ve eğlence kültürünün kesiştiği alanda kendilerine yer açmaya başlamış Akış Ka, Kiki Cicinaş gibi sanatçılarla genişleyen bir coğrafyaya bakıyoruz diyebiliriz. Fotografik olarak kuir sanatçıların sesleri güvenli ortamlarda bangır bangır duyuluyor? Güvensiz alanlarda? Oraları bilen bilir, genellemeler insana pek yardımcı olmaz.
Trans fotoğrafları, travestilerin fotoğrafları? Duchamp’dan mı başlamak lazım? Yoksa Brassai ya da Strömholm’dan mı? Nan Goldin’in arkadaşlarını mı düşünelim? Gördüğümüz imge yaygın anlatının neresinde? Ali Öz’ün Tarlabaşı kıyımını nasıl hatırlayalım? Karsten Kronas’ın Beyoğlu Blues’u bulunur mu acaba kütüphanelerde? Coşkun’un Blackout’undaki kadınlardan farklı mı bu kadınlar? Halil doğru mu yaptı İsveç’den gelip bu insanlarla vakit geçirip fotoğaflarını çekerek? Yoksa kendi şöhreti için istismar mı etti. Onların yanında daha çok sorumluluk alabilir miydi? Daha çok bakım verebilir miydi? Fotoğraflar da onlara söz verebilir miydi? Vermediğini nereden bileceğiz ki? Gördüklerimiz fikirlerimizi değiştirebilir mi? Datçalı Afrodit ya da Boticelli’nin Venüs’u bir yatakta doğmuş olabilir mi? Kendiliğinden… Halil’in cevabı açıktı, merak edenler bir sonraki kitabının ismi üzerine düşünebilir.
Commentaires