Gösteri sanatları yazarlarımızdan Mehmet Kerem Özel, Nisan başında Lille’de Phia Ménard’ın La Trilogie des contes immoraux (pour Europe) işinin son gösterimini seyretti ve izlenimlerini kaleme aldı
Yazı: Mehmet Kerem Özel
Compagnie Non Nova – Phia Ménard, La Trilogie des contes immoraux (pour Europe), Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Sahnenin zemini bütünüyle kalın mukavva kaplı. Mukavvanın yüzeyinde çeşitli yırtıklar var. Hani çocuklar için kartondan hazır kes-katla-yapıştır maketler vardır ya, genellikle ev maketleridir bunlar, işte onlara benziyor, ama devasa boyutlarda. Sahnenin arka duvarına biri dayanmış, yerde oturuyor; saçı, makyajı, kıyafetiyle punk bir kadın. Anons yapılıp, salon ışıkları karartıldıktan az sonra kadın ayağa kalkıp, yavaş ama ayağını yere sağlam basarak mukavvanın etrafında bir tur atıyor; adeta zemini keşfediyor, etrafı kolaçan ediyor. Sonra, sahne gerisindeki yüksek kabın içinden bir mızrak alıyor, geliyor, balık avlar gibi, mukavvanın bazı yerlerine saplayıp, mızrağına takılan parçaları çekip çıkarıyor ve kenara fırlatıyor. Bütün hareketlerine kendinden eminlik hakim; ne yaptığını biliyor, kontrol onda. Gösteri, bu kadının yerdeki kalın ve ağır mukavvadan, aynı yukarıda bahsettiğim gibi kes-katla-yapıştır mantığıyla bir yapı inşa etmesini konu ediniyor. Seyirci olarak bir noktadan sonra kadınla özdeşleşip, yapıyı ayağa kaldırma sürecinde; bazı zorlukları başardığında sevinip, bazı zorluklarla baş edemediğinde üzülüp, bazı kendinden emin hareketlerinin naifliğine gülüp, bazı yanlışlarını ondan önce fark edip hayıflanıyorsunuz. Zamanla o kendinden emin ve biraz da böbürlenen protagonistin beceriksiz, şaşkın bir tarafının da olduğunu fark ediyorsunuz, o aslında tam bir günümüz clown'u. Bana tipik bir Antik Yunan tapınağını hatırlatan yapı tam bitip de, ustası kenarda eseriyle övünmeye hazırlanırken, yağmur bastırıyor. Dakikalarca yağan yağmur, mukavvadan olan yapıyı yavaş yavaş çökertirken, usta da yanda yere çöküyor ve çaresizlikle kalakalıyor. Zamanla, yağmurla birlikte çok yoğun bir duman sahneyi kaplıyor ve ortam göz gözü görmeyecek hale geliyor. Fırtına yatışıp, etraf sakinleyip duman dağılınca, ustanın ortadan kaybolduğunu fark ediyoruz. Böylece gösterinin birinci bölümü, Ana Evi (Maison Mère), sonlanmış oluyor. Böyle; sıfırdan, basitçe, bir çocuk oyununda olduğu gibi kurmuyor muyuz yapılarımızı, çevremizi; evsizlerin kartondan barınaklarını, mülteci kamplarını, deprem çadırlarını, savaş geçirmiş şehirlerimizi; tarih boyu hep böyle yapmadık mı; bizler, insanlar; ve her seferinde “üzerimizde dolaşan kara bulutlar” yüzünden yerle bir olmadı mı kurduklarımız; gerçek bir kasırga olabilecek, ama yükselen faşizmi, amansız ultra-liberalizmi de temsil edebilecek o kara bulutlar yüzünden...
Compagnie Non Nova – Phia Ménard, La Trilogie des contes immoraux (pour Europe), Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Gösterinin adı (Avrupa için) Ahlaksız Masallar Üçlemesi (La Trilogie des contes immoraux (pour Europe)). Yaratıcısı, günümüz gösteri sanatları dünyasının bana göre en sıra dışı ve aykırı sanatçılarından biri olan Phia Ménard. Ménard sıra dışı çünkü onun yapıtlarını belli bir kategoriye sokmak pek imkânlı değil. Dans? Tiyatro? Performans? Yeni sirk? Sihirbazlık? Kukla tiyatrosu? Hiçbiri değil. Ménard, bence aynı Dimitris Papaioannou gibi, bir yandan plastik -eski tabirle güzel- sanatlardan beslenirken, diğer yandan da 1960 sonrası sanat türlerinden, Arte povera’dan (Yoksul Sanat’tan), Land art’tan (Arazi Sanatı’ndan), Performans Sanatı’ndan, yerleştirmelerden, yani güncel görsel sanatlardan esinleniyor. Ménard’ı diğer çağdaş gösteri sanatları ustalarından ayıran ve özellikli kılan yanı ise, sahne üzerinde görmeye pek alışık olmadığımız; hava, su, buz gibi malzemeleri kullanıyor olması ve bunları gösteri sırasında dönüşüme uğratması, hatta bir noktadan sonra çok da kontrol edilemeyen bu malzemelerin gösteri sürecinde kendi doğallıklarında dönüşmelerine izin vermesi. Ménard’ı, belki kısaca, sahnede dönüşüme uğrarken içinde eyleyenlerin/performansçıların hareket ettikleri yerleştirmeler yaratan bir sanatçı olarak tarif edebilirim.
Compagnie Non Nova – Phia Ménard, La Trilogie des contes immoraux (pour Europe), Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Ménard’la ilk defa on yıl önce Paris’te tesadüf eseri seyrettiğim bir gösterisiyle tanıştım: +4 yaş çocuklar için olan, ama aslında herkese hitap eden benzersiz etkileyicilikteki L’aprés-midi d’un foehn (Bir fönün* öğleden sonrası). Ménard, halen dünyayı gezmekte olan bu gösterisinde, rahatça tahmin edileceği üzere esinlendiği Debussy’nin L’aprés-midi d’un faune (Bir faunun/kır perisinin öğleden sonrası) adlı bestesinin ismiyle de kelime oyunu yaparak, rüzgar pervaneleri aracılığıyla kontrol ettiği hava akımları sayesinde bir sihirbaz gibi, neredeyse hiç dokunmadan, çöp torbalarını havada dans ettirir.
Compagnie Non Nova – Phia Ménard, La Trilogie des contes immoraux (pour Europe), Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Ménard’dan, sonraki yıllarda, yine rüzgar pervanelerini kullanarak, ancak bu sefer +18 yaş için tasarladığı ve bizzat kendisinin icra ettiği Vortex ve Paris Opera Comique için Jean-Philippe Rameau’nun bestelerinden özel olarak tasarladığı Et in Arcadia ego gösterilerini de canlı seyretme imkânım oldu. Bu gösterilerin Ménard’a olan hayranlığımı pekiştirmesiyle, bir kısmı pandeminin son demlerine denk gelen üç yıl boyunca peşinde koştuğum (Avrupa için) Ahlaksız Masallar Üçlemesi’nin son gösterimini geçtiğimiz Nisan başında Lille’deki Theatre du Nord’da yakalayabildim.
Üçlemenin ilk bölümü Ana Evi ilk defa 2017’de Kassel’de, Atina’dan öğrenmek ve Bedenlerin parlamentosu başlıklarına sahip documenta 14 kapsamında bir performans sanatı örneği olarak sahnelenmiş. Bilindiği gibi beş yılda bir düzenlenen documenta sergileri ilk defa o edisyonunda, Kassel ile birlikte ikinci bir şehri, Atina’yı eşdeğer mekân olarak belirlemiş ve sergiye davet edilen sanatçılar iki şehirden birini seçerek, işlerini oralardan esinlenerek üretmiş ve oralarda sergilemişlerdi. Ménard Atina’yı seçen sanatçılardanmış.
Compagnie Non Nova – Phia Ménard, La Trilogie des contes immoraux (pour Europe), Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
İkinci ve üçüncü bölümlerin eklenmesiyle birlikte üçlemenin tamamlanması ise 2020 yazında Avignon Festivali’nde gerçekleşmiş. O zamandan beridir; ilk bölümü 75, ikinci bölümü 95 ve son bölümü 10 dakika olmak üzere toplamda üç saat süren ve arasız olarak sahnelenen üçleme, başta Fransa’nın olmak üzere Avrupa’nın çeşitli şehirlerini dolaştı ve yolculuğunu Lille’de noktaladı.
Ménard üçlemesinin; mimari olarak yatay etkisi baskın olan, dolayısıyla dişil olarak yorumladığım bir Antik Yunan tapınağını kurduğu ve doğa tarafından yıkıma uğrattığı Ana Evi başlıklı ilk bölümünden sonra, Baba Tapınağı (Temple Père) başlıklı ikinci bölümde bu sefer eril, yani fallik bir yapı imgesi olarak bir kule inşa ediyor sahnede. Bu seferki yapıyı, ilkinde olduğu gibi tek bir kişi değil, bir hükümran altında çalışan dört kişilik bir köle-işçi grubu inşa ediyor. Bu dikey yapıyı bir tür Babil Kulesi olarak yorumladım; ancak bu Babil Kulesi yarım kalmıyor, yıkılmıyor da. Kule, makinelerin durmaksızın ve şaşmadan aynı şeyi tekrarlayan estetiğine paralel şekilde hareket eden köle-işçilerin, onları yöneten ve baskılayan bir egemen tarafından törensi jestlerle yönlendirilmeleriyle, sahnenin ortasına bütün haşmetiyle dikiliyor. Dolayısıyla, ilk bölümde insanın doğa karşısında, ikinci bölümde egemen sınıf karşısındaki çaresizliğini ve boyun eğişini izledim sanki.
Compagnie Non Nova – Phia Ménard, La Trilogie des contes immoraux (pour Europe), Fotoğraf: Christophe Raynaud de Lage
Yasak İlişki (La recontre interdite) başlıklı üçüncü bölüm ise gözlerimin önüne insanın kırılganlığını ve incinebilirliğini serdi sanki; Ménard’ın kendisi çırılçıplak olarak kule-yapının en tepesinden aşağıya, kuleyi kuran strüktürlerin arasından süzülerek indi. Fallik ve koyu renkli yapının çıplak bedenle kurduğu karşıtlık çarpıcıydı. Ménard’ın yıllar önce kadına dönüşmüş bir erkek olduğunu, bir trans birey olduğunu biliyorsanız; gerek gösterinin bütünü, gerekse özellikle bu bölümü erillik-dişilik, sömürü-savunmasızlık ve dönüşüm konularında daha da katman kazanıyor. Ménard’ın bedeni zemine ulaştığında, devasa bir şeffaf perde gök gürültüsünü andıran ani ve şiddetli bir ses eşliğinde yukarıdan aşağıya inerek kule-yapının bulunduğu sahnenin bütünü ile ön sahneyi birbirinden ayırdı; çıplak beden seyirci tarafında, ön sahnede kaldı. Ménard sahnenin kenarlarına yerleştirilmiş yangın söndürme tüplerini perdeye püskürttüğünde ise beyaz köpük değil, siyah sıvı fışkırdı. Şeffaf perdenin arkasında kalan kule-yapının görüntüsü karardı. Belki kırılgan, belki kolay incinebilir, belki saf ama kesinlikle çevresine taze bir gözle bakan “yeni insan” adeta, her türlü baskı ve sömürüyü temsil eden eski düzenin yangınını söndürüp onu kurtarmadı, bilakis yangına körükle giderek onu tarihin karanlığına gömdü. Yeni bir çevre ancak bu sayede sıfırdan kurulabilir çünkü…
* Alplerde esen sıcak rüzgar.
Comments