İz Öztat’ın Yumuşak Karın başlıklı kişisel sergisi 25 Şubat – 26 Nisan tarihleri arasında Mısır Apartmanı’ndaki Zilberman Galeri’de izleyiciyle buluştu. Sergideki işler üzerinden sanatçının kurduğu yeni anlatının izini sürdük
Yazı: Oğulcan Yiğit Özdemir
İz Öztat, Aşk Kanlar İçinde Yere Yığılıyor, Yün, strafor top, plastik kordon, karabina, alüminyum, 250 x 15 x 15 cm , 2022
Bir aşk hikâyesinin ardından geriye kalan nedir? Genç Werther’in Acıları’nı çağrıştıran mektuplaşmalarla çerçevelenmiş yerleştirme ve desenler, İz Öztat’ın lezbiyen bir çiftin İstanbul-Berlin arasında mekik dokuyan maceralarını, görsel ve kavramcıl bir yakınlığa dönüştürme gayretiyle 25 Şubat – 26 Nisan tarihleri arasında Mısır Apartmanı’ndaki Zilberman Galeri’de izleyicilerle buluştu.
Esasında sergi alanının duvarlarını süsleyen mektup silsilesi için geçmiş bir tarihi seçmiş İz Öztat, ama Vita ve Zişan’ın aşkını, ikilemlerini, kavuşmalarını ve ayrılıklarını süsleyen bu cümlelerin, bu bakiyenin aynı zamanda güncel izdüşümleri de var. Belki bireysel olanla majör, politik vakaların arasındaki rabıtayı kurarken biraz bocalıyor metinler. Ama esasında yapmak istediği içdöküm için bir mazeret yaratmak, dolayısıyla gayretin cari olduğunu söyleyebiliriz.
Halbuki yerleştirmelerin dokunma kapasitesi karşısında metinlerle çerçevelenmeye dahi ihtiyaç duymadan, kendi sessiz alışverişlerini gerçekleştirdiklerini, aralarındaki gizli dili konuştuklarını söylemek mümkün. İz Öztat nesneleri dile getirme konusunda esaslı bir müzisyenin duyarlılığıyla hareket ediyor. Onları düzenliyor ve diyeceklerini dinlemek üzere geri çekiliyor, belki bu anlamıyla duvara kazınmış metin yalnızca sergi için bir ufuk çizgisi niteliğinde.
İz Öztat’ın Yumuşak Karın sergisinden yerleştirme fotoğrafları
Dişil bir gramere doğru
Aklıma Meret Oppenheim’ın gündelik nesnelere yaptıkları geliyor, Öztat’ın çalışmalarını gördüğümde. Ancak İz, gündelik nesnelerin evcil dokusunu tekinsizleştirmekten çok, onları yerinden etmek ve yabanileştirmek, bu yeni ortam ve alanda nasıl bir diyalog geliştireceklerini öğrenmekle ilgileniyor. Bu anlamıyla, onları dişil bir gramerin ilk sesleri olarak görmek de mümkün.
Nedendir, yazarken aklımda iki nesnenin çoğullaşan, gitgide gürültülenen bir fısıltıya dönüştüğü konuşması, muhayyel diyaloğu var. L anahtarına benzer parçalarla bir çeşit mazoşist örüntünün temsili haline gelmiş bir divan ve adeta yastığa benzeyen, ama bir yandan geçmiş yaşantısında bir çeşit toplu dildo olduğundan şüphe ettiğim kırmızı toplar. Aslına bakılırsa yerinden etmek ve yeni bir dil oluşturma pratiğine sürüklenmek derken kastettiğim tam olarak bu. Öztat gündelik nesneyi tekinsizleştirmiyor, tam aksine gündelik olmayan, mugayir nesneleri bize yakınlaştırıyor, onlarla olan hasbihâlimizi artırıyor.
Bu anlamıyla fırlatılıp atılmış, ıskartaya çıkartılmış formların gerisingeri günübirlik olanın alanına davet edildiğinde ne söyleyeceğini merak ediyor. Aynı bir aşk macerasından sağ çıkmış Zişan’ın divana uzandığında söyleyeceklerini merak etmesindeki gibi. Yeni bir anlatı, yeni bir gramer, yeni bir beden.
İz Öztat, Tezâhürler, Dijital ve linolyum baskı, 20 adet, her biri 21 x 29,5 cm, 2022
Kağıttandı teni
Kağıt ve mürekkep medyumuyla kurduğu ilişkide de Öztat’ın bu arzusunun devam ettiğini söyleyebiliriz. Lekelerin birbiriyle kurduğu maksatlı ancak farazi ilişkide, fırçayı tutuşunda, resmettiği Yunan heykellerini hacimsiz bırakmasında, kısacası kağıdın tenine duyduğu iştahta başka bir lehçenin açılımları gizli. Bunu konuşurken sözcüklerle olduğundan daha başarılı olduğunu, izninizle söylemem gerekiyor.
Kurgu olarak sergiyi ayakta tutan bu metinsel ufuk, yeri geldiğinde biraz eğik bir omurgaya dönüşüyor. Her hâlükârda, Öztat’ın sergisini yürümesi veya gezintiye çıkması için yardımcı olduğu muhakkak. Ancak barikatlar, hasır sedyeler, iplik dokumalar, bunlar başlı başına bir dili ayakta tutarken “acaba ihtiyaç var mı” sorusu aklımın hep bir kenarındaydı. Sessiz bir poetikanın uğultusu yahut daha odaklı, bir görsel ihtimamıyla işlenmiş ve ölçekli metinler aradım.
Solda: İz Öztat, Paravanlar, Ahşap, 185 x 195 x 5 cm, 2022
Ortada: İz Öztat, Seni taşımalıyım, Tahta, parşomen, ip, kurtarma halkası, pirinç koç boynuzu, 185 x 65 x 5 cm, 2023
Sağda: İz Öztat, Nâkıl (Zişan’ın Ardından) (Ölüm Sonrası Üretim serisinden) , Bakır, yün, sünger, bambu, kuru bağırsak, 160 x 60 x 60 cm, 2014
Korkulu teslimiyet
Serginin bir paravan yardımıyla günah çıkarma ayinlerine, peder vasıtasıyla gerçekleşen o sessiz muhasebeye ve bunun cinsel imalarına göz kırptığını da söylersem, sanırım yersiz bir şey söylemiş olmam. Bu anlamıyla Öztat’ın çalışmaları kavramsal, doğru, ancak o kadar doğrudan ve temas duyusunu o kadar donanmışlar ki, bu farklı, daha dokunsal bir düşünümün haritalanmasına da yol açıyor.
Divanın bebek mavisi, çocuk odasından apartılmış ayakları, fazlaca düşünüp taşınmalara yer bırakmadan, bir anda ağzından kaçırıveriyor söyleyeceklerini: Terapi, çocukluğa dönmek, aşkın o saf, okyanussu hissi bize getirmesi ya da iade etmesi… Öztat’ın grameri yorumsamalara o kadar açık ki, sergiden çıkan her kişiye yeni bir harf hediye etmesi muhtemel.
Comments