top of page
Fisun Yalçınkaya

Aynı çatının altında


Naz Cuğuoğlu ve Mine Kaplangı’dan oluşan Collective Çukurcuma’nın küratörlüğünde hazırlanan ve 15. İstanbul Bienali kamusal programı kapsamında bienalle eş zamanlı olarak 12 Kasım’a dek devam eden Bilgelik Evi sergisi, izleyiciyi bilgi için bir çatı oluşturacak şekilde düşünmeye davet ediyor. 24 Kasım’dan itibaren Amsterdam’da görülebilecek olan sergiyi, Fisun Yalçınkaya yorumladı

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

“Bilim bize temenni ettiğimiz şeyi söylemez.” Durkheim’a ait bu cümle, bilgiye erişim ve ifade ettikleri konusunda bize birkaç farklı durumu birden anlatıyor, bilginin kesinliği ve yanılmazlığını barındırıyor. Aynı zamanda bilginin iktidarların arzularıyla değil, değiştirilemez göstergelerle alakalı olduğunun da altını çiziyor. Manipüle ederek, temenni edilen bir tarafa çekilmenin, bilginin kaderinde olduğu konusunda da bir uyarıda bulunuyor. Bu kaçınılmaz tehlike, bir döngü içinde bilgiyi kovalayıp duruyor. Bilgi, sahibine göre kamusallaşan, sahibine göre şekillenen, sahibine göre coğrafyası, özel alanı, rengi ve kokusu değişen bir varlık gibi... Ama oldukça da afacan bir varlık. Sahibi nereye çekerse çeksin zamanı gelince o nerede isterse orada ortaya çıkıyor. Bilgiye bir güzel çatı kuracak, onu kendi evine alacak kişinin amaçları da işte bu noktada öneme kavuşuyor. Kendi bilgimizi nasıl yaratacağımız veya sanatın bu konuda ne gibi önerileri olabileceği sorusu ise 15. İstanbul Bienali kamusal programı kapsamında bienalle eş zamanlı olarak 12 Kasım’a dek devam eden Bilgelik Evi sergisinde gündeme taşınıyor. Sergi, “Arşivi yeniden, beraber düşünmenin sonuçları neler olabilir?” sorusunu her gün, türlü kaynaktan gelen bilgi bombardımanına maruz kalan kulaklarımıza fısıldıyor.

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Esen Küçüktütüncü

Naz Cuğuoğlu ve Mine Kaplangı’dan oluşan Collective Çukurcuma’nın iki yıldır üzerinde çalıştığı ve küratörlüğünü üstlendiği sergi, Nejat Eczacıbaşı Binası nam-ı diğer İKSV binasının giriş katında görülebiliyor. İzleyiciyi, bir üretim ve düşünce alanı olarak ele alınan sanatı, bilgi için bir çatı oluşturacak şekilde düşünmeye davet ediyor.

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Esen Küçüktütüncü

Küratörler “Bilgi manipülasyonu üzerine farklı taktikler üretebilir miyiz ve kendi alanımızı nasıl yaratabiliriz?” sorusuyla yola çıkmışlar. Bir yıl boyunca birbirlerine basında bu soru çerçevesinde çıkan haberleri göndermişler. Hem ulusal hem uluslararası medyada yer alan envaı çeşit haber, kocaman dosyalarla sergide kendine yer buluyor. Bu hem tesadüfi hem de oldukça bilinçli derlenmiş dosyaları elinize alıp günümüz basını üzerine ya da sadece kitaplar üzerine uzun uzun düşünmek mümkün.

İsmini, 8. yüzyılın başlarında Bağdat şehrinde farklı coğrafyalardan toplanmış, çeşitli dillerde felsefe, sanat, bilim ve tarih alanlarında yazılmış binlerce kitabın bulunduğu bir kütüphane olan Bayt Al-Hikma’dan alan sergi, farklı coğrafyalardan çevirilere yer vererek diller ve kültürler arasında bir köprü kuran bu araştırma merkezine selam gönderiyor.

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Esen Küçüktütüncü

İlk olarak 30 Nisan-4 Haziran tarihleri arasında Berlin’de Dzialdov proje alanında gösterilen sergi, burada performanslarla sürdükten sonra İstanbul’un sanat dünyasının en hareketli günlerinde konuğu oldu. Berlin-İstanbul arası yolculuğu, böyle bir serginin izleyicisi ve mekânıyla da tekrar düşünülmesi gereğini vurguluyor. Çünkü Bilgelik Evi eserlerinin estetik gücünden ve etkileyiciliğinden dem vuran bir sergi değil. Bunun aksine izleyiciyi gayet sade bir görsel sunum eşliğinde keşfe açık sayfaları karıştırmaya, uzun uzun sergi alanında vakit geçirmeye çağırıyor. Hatta mümkünse tekrar tekrar uğranılası ve görücüye çıktığı kısa süre içinde çat kapı gelinebilen komşu bir eve dönüşmesi belki en iyi şekilde anlaşılması için gerekli. Bu yönüyle bienalin iyi bir komşu başlığının da hakkını veriyor.

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Esen Küçüktütüncü

Sergide, girişte ve ortada bulunması sebebiyle izleyicileri sayfaların arasını karıştırmaya davet eden ilk eser, İstanbul Queer Art Collective’in kurucuları Tuna Erdem ve Seda Ergül’ün just in bookcase yapıtı. Hızlıca ülkeden ayrılmaları gereken bir zamanda iki sanatçı kütüphanelerini yanlarında götürmenin zorluğuyla karşılaşıyorlar. Bu durum var olan bir kütüphane başka bir forma dönüştürülüp taşınabilir mi, sorusunu beraberinde getiriyor. Böylece kartların, kartpostalların, sayfaların, kâğıtların, kitap aralarına sıkıştırılan birtakım basılı, ufak malzemenin arkasına kitapların künyelerini not alıyorlar. Bunu da kendilerine has bir sistem geliştirerek bir damgalama yöntemiyle gerçekleştiriyorlar. Derken bu minik bavulda koca bir kütüphane birikiyor. Sadece bu notların aralarından çıkanları karıştırmak, incelemek, didiklemek bile izleyiciyi epeyce vaktini alabilecek bir yolculuğa çıkarmaya yeter de artar bile. Sanatçılar bu eserle kendi özel alanlarını, bilmek isteyenlere açıyorlar. Eser, içeride olanı dışarı çıkarıp paylaşmanın da zarif bir anlatımı. Ancak merak edene, isteyene kendini gösteriyor, karşısındakine bakıp, sorup, anlama özgürlüğü tanıyor.

Didem Erk’in Siyah İplik isimli eseri ise, Amerikan edebiyatının en önemli eserlerinden olan ve yazarı John Steinbeck'e Pulitzer ödülünü kazandıran Gazap Üzümleri’nin siyah bir iplikle ince ince dikilmesinden oluşuyor. Stienbeck’in söz konusu eseri, Büyük Buhran sırasında hayatta kalmaya çalışan bir ailenin parçalanışını, yoksunluğun ve açlığın her sayfada hissedildiği bir betimlemeyle anlatır. Didem Erk ise dönem dönem yasaklı olan farklı kitapları dikişle işlediği serisinde hem bir arada tutma duygusunu, hem yasaklılığı hem de ‘meselenin altını çizmeyi’ kitapla tuhaf bir ilişki kurarak mümkün kılıyor. Bu eseri, Işıl Eğrikavuk’un uydurma bir öyküyü yasaklı kitaplar kütüphanesiyle buluşturduğu sergideki Karanlık Kütüphane eserinden parçalarla birlikte düşünmek mümkün.

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Esen Küçüktütüncü

Sergi tarihe not düşecek bir de ankete yer veriyor. Suriye asıllı bir yayınevi/sanatçı grubu olan Fehras Publishing Practises’in sergide yer alan çalışması İngilizce ve Arapça Suriye’deki kültürel ortam ve savaş üzerine sorular soruyor. İsim yazma gerekliliği yok. İsteyen soruları cevaplayıp anketi Fehras Publishing Practises’e gönderilebiliyor.

Cansu Çakar ise bir büyülü şaire çizimleriyle eşlikçi oluyor. Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’nın ilk bölümunde yer alan Karayılan Hikayesi şiirinden seçili bir kısmının İngilizce versiyonunu çizimleriyle yan yana koyuyor. Böylece resimler şiire karışırken iki dil arasındaki çeviri bağı da resimle şiir arasındaki bağ gibi hissediliyor.

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Esen Küçüktütüncü

Ali Yass’ın çini mürekkebiyle çizdiği manzara kitabı da sergide. Bu manzara bir kitaba dönüşmüş formuyla bulunduğumuz coğrafyayı tanımlama çabamızın bir ifadesi olarak okunabilir. Harita yapımcılığı ve manzara resimleri geleneğinin bir çeşit dostu olan bu kitabın Berlin’de ve İstanbul’da farklı versiyonlarına yer verilerek bir tür alışveriş de yapılmış. Sergide, Mohamed Abdelkarim, Burak Arıkan, Mahmoud Bakhshi, Yael Bartana, Mehtap Baydu, Kürşat Bayhan, Ekin Bernay, Burçak Bingöl, Nicky Broekhuysen, Hera Büyüktaşçıyan, Deniz Gül, Natascha Sadr Haghighian & Ashkan Sepahvand, Sümer Sayın, Erinç Seymen, Bahia Shehab, Walid Siti’nin aralarında olduğu 30’dan fazla ismin eserleri de keşfedilmeyi bekliyor.

Sergiye gelenleri Proto 5533’te 2-23 Nisan 2016 tarihleri arasında Naz Cuguoğlu’nun küratörlüğünde düzenlenen İskenderiye'den Sonra Tufan sergisinin yayını da bekliyor. Ücretsiz olarak dağıtılan bu yayın Bilgelik Evi’ndeki yolculuğu tamamlamak için muhteşem bir kitap. İki sergi arasında oluşan doğal bağa dikkat çekiyor.

Bilgelik Evi, Fotoğraf: Esen Küçüktütüncü

Sergi kapsamında ayrıca Gökcan Demirkazık ile beraber kurulmuş olan Kolektif Çukurcuma Okuma Grubu tarafından düzenlenen Nasıl bir araya geliriz?/Nasıl ayrı düşeriz? başlığı altında dört hafta boyunca okuma buluşmaları da düzenlendiğini belirtmek gerek. Sergi mekânında düzenlenen bu buluşmalar serginin kapı açtığı bilgi, bilgelik ve bilginin korunması üzerine tartışmaları farklı boyutlar katarak genişletti. İstanbul sonrası Bilgelik Evi’nin yolculuğu sürüyor.

Sergi, 24 Kasım tarihinde Amsterdam Art Weekend’in etkinliklerinden biri olarak Framer Framed adlı çağdaş sanat alanında açılacak ve 8 Ocak tarihine kadar burada gezilebilecek.

Sanatçılar: Mohamed Abdelkarim, Burak Arıkan, Mahmoud Bakhshi, Yael Bartana, Mehtap Baydu, Kürşat Bayhan, Ekin Bernay, Burçak Bingöl, Nicky Broekhuysen, Hera Büyüktaşçıyan, Cansu Çakar, Ramesch Daha, Didem Erk, Viron Erol Vert, Işıl Eğrikavuk, Deniz Gül, Beril Gür, Lawrence Abu Hamdan, Ali Kazma, Yazan Khalili, Göksu Kunak, Fehras Publishing Practises, İstanbul Queer Art Collective, Mona Kriegler, Elham Rokni, Natascha Sadr Haghighian & Ashkan Sepahvand, Sümer Sayın, Erinç Seymen, Bahia Shehab, Walid Siti, Ali Taptık, Erdem Taşdelen, Özge Topçu, Ali Yass, Ala Younis, Eşref Yıldırım

Comments


bottom of page