top of page
Nihan Karahan

Açık seans

Sanat terapisi bir farkındalık sürecidir. Sanat nesnelerine bakan kişinin yoğun duygular hissetmesine ve zihinlerinde çağrışım uyanmasına yardımcı olur. Böylelikle sanata tarafsız yaklaşabilir ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesine katkıda bulunup kişiye canlılık verebilir. Nihan Karahan Üç Renk Sanat’ın Oğulcan Sürmeli yürütücülüğünde düzenlediği Sanat Eserleri ile Öz Farkındalık Atölyesi’nde yaşadığı deneyimi paylaşıyor


Yazı: Nihan Karahan





Pandemi, karantina, deprem. Ölüm korkusu, yalnızlık, güvensizlik… “Dün gece kötü bir rüya gördüm” diye anlatmak isteyeceğimiz, ancak maalesef gerçek olan bir sene 2020. Dijitalde sığınacak yeni bir Zoom toplantısı ararken, Üç Renk Sanat’ın düzenlediği Sanat Eserleri ile Öz Farkındalık Atölyesi’nin duyurusunu gördüm. Genç sanatçı Oğulcan Sürmeli’nin düzenlediği ve yönettiği, üç seanstan oluşan atölye, sanat terapisinin temel yöntemleri üzerine kurgulanan bir program sunuyordu.


Psikolojik kaynaklarımızı ve sınırlarımızı oldukça zorlayan bu dönemde, ruh halimi bilinçdışının dolambaçlı yollarından korkmayan ve bu yollarda rehberlik etmeyi bilen bir sanatçıya emanet etmeyi tercih ettim.


Atölyenin bitiminde ise hem iyileştirici ve hem de sanatla kurduğumuz ilişki açısından epey ilginç bu deneyimi bir yazıyla paylaşmak istedim. Bu üç seansın içeriğiyle ve işleyişiyle uyumlu olduğunu düşündüğüm şekilde, yazıya Oğulcan Sürmeli’yi de davet ettim ve seansta sanat eseri (sanat nesnesi), katılımcı (benim deneyimim üzerinden) ve Oğulcan Sürmeli (yönlendirici) arasında gerçekleşen deneyimin bir kesitini açık kılmak istedim (atölyenin diğer katılımcılarının gizlilik hakkı saklı kalarak).


Zoom üzerinde buluştuk. Oğulcan Sürmeli atölyenin işleyişi hakkında bizleri kısaca bilgilendirdi. Ardından benim de içerisinde bulunduğum atölye katılımcıları ile müzik ve ses sanatından kesitlerden oluşan ilk sanat nesnesinin deneyimine başladık. Oğulcan Sürmeli’nin yönlendirmesini takip ederek, duyduklarımla ilgili hislerimi yazmaya başladım. Kurgu yazarlığı yapmasam da sanat nesnesini deneyimledikçe ve odaklandıkça, zihnimde renkli ve hareketli imgeler canlandı. Sürmeli’nin belirttiği üzere, iç dünyamda uyanan hareketli resmi kelimelere ve yazıya dökmeye çalıştım; “Bale kıyafetleri giymiş bir kadın, dans eder gibi yürüyor, etekleri uçuşuyor, rüzgârı hissediyor, acelesi var, koşar adım hızlanan zamana yetişmeye çalışıyor, yol uzun ama kadın sonuna kadar gitmeye hazır ve kendini enerji dolu ve güçlü hissediyor.” Atölyedeki diğer katılımcılar da sırayla kendi yazdıkları cümleleri paylaşırken, benzer imgeleri paylaşıyor olmamıza şaşırdım, aralarından biri yine bir balerin, bir diğer katılımcı ise koşmaktan bahsetti. Bu ortak imgelem, birbirimizle sandığımızdan daha çok bağlantılı olduğumuzu düşündürdü.


Bir sonraki etapta, bu yazdığımız cümlelerden elde ettiğimiz kavramlara odaklandık, benim seçtiğim kavram “dayanıklılık” oldu. Ardından da başka sanat eserlerini deneyimlemeye başladık. Sürmeli seçtiğimiz kavramlarda öne çıkan duyguyu en çok yansıttığını düşündüğümüz eseri seçmemizi istedi.

Yaklaşık yirmi resim arasından, kıpkırmızı bir resim dikkatimi çekmişti. Kırmızı bir fonda, bir salıncağa ait olduğunu düşündüğüm iki ince halata tutunmuş ve arkaya doğru izleyiciye bakan bir kadın figürünü seçtim. Ressamın kim olduğunu ve eserin künyesini sonradan öğrendim. Benim seçtiğim resim Salustiano (d.1965) isimli çağdaş bir İspanyol ressama aitmiş. Aşağıda bu resim üzerinden Sürmeli ile aramızda geçen diyalogtan bir kesit aktarıyorum.



Salustiano, Elisa, 2015, Kanvas üzerine akrilik, Çap: 120 cm



Oğulcan Sürmeli soruyor Nihan Karahan yanıtlıyor:


Neler görüyorsun bu resimde?


Bir kadın, halatları tutmuş, bir salıncağa binecek gibi duruyor. Halatın ipleri biraz ince sanki ve gideceği yer kıpkırmızı görünüyor. Belki tehlikeli, belki heyecanlı ve renkli bir yer…



Peki bu resmin nasıl bir hikâyesi var sence?


Kadının yüzünde tedirgin ama bir yandan da muzip bir ifade var. Kadın da bu gideceği yerin renklerine bürünmüş… Sanki salıncağa binip bu kırmızı yere kendini bırakmadan önce son bir bakıyor.



Halatları sağlam mı?


Evet, ince görünüyorlar, ama sağlamlar. İnce olabilirler, ama kadın sağlam olduklarından emin.



Peki resimdeki bu kişi korkuyor mu?


Hayır, korkmuyor çünkü sol bileğinde bir bilezik var. Ekrana kendi sol bileğimi gösteriyorum. Resimdeki kadının sol bileğindeki bileziğin neredeyse aynısı bir bilezik bende de var. Babamın, gümüşün hastalıklardan koruduğuna inanarak hediye ettiği, işlemesiz düz bir gümüş bilezik. Bu kadın da koruma altında yani. Bu nasıl bir tesadüf diye şaşkınlıkla gülüyorum.



Böyle tesadüfler olabiliyor ilgimizi çeken eserler ve izleyeci arasında…


(Epey meraklı ve mızıkçılığı göze alan bir çocuk tavrıyla sihirbazın sihrini öğrenmek istiyorum, çünkü herkes bu “oyuna” o kadar güzel katılıyor ki, Oğulcan Sürmeli resmin ne anlattığını sorduğunda, herkes kendini görüyor, kendi hikayesini ve iç dünyasını paylaşıyor. Resmin böyle bir bilinç yaratmasına şaşırarak arka planda neler oluyor merak ediyorum.)

Eseri seçerken bu bileziği farketmemiştim bile… Bir şey soracağım; bu resimdeki kız ben miyim şimdi?



Sanat nesneleri, bilinçdışından gelen çağrışımları bilince taşıyarak doğuştan gelen bazı duygularımızı yönetmemizi sağlar. Böylece sanat eseri bir ayna haline gelir.


“Tuhaf zamanlarda yaşayasın!” diyen ünlü Çin bedduasının gerçeğe dönüştüğü, hatta yeni bir çağın başladığı dünyada, daha iyi hissedebilmek için farklı bir sağaltıcının yani bir sanatçının ellerine kendimi bırakmak istemiştim. Oğulcan Sürmeli ile geçirdiğimiz üç seansta doğru bir tercih yaptığımı anladım.

Salustiano’nun resmi artık benim için daha anlamlı, kendimi güçsüz hissettiğim zamanlarda hatırladığım ve beni tekrar canlandıran bir imge, hatta bir sembol…



Comments


bottom of page