Bora Akıncıtürk ve Berk Çakmakçı tarafından hazırlanan ve Asmalımescit’te yer alan OJ’de geçtiğimiz bahar aylarında ziyarete açılmış olan Beğeni Perdesi sergisini ve gelecek planlarını Amira Akbıyıkoğlu ikiliyle konuştu.
Amira: Sevgili Berk ve Bora!Bu konuşmaya beni dahil ettiğiniz için teşekkürler! İnternet üzerinden giriştiğimiz bu diyaloğun soru-cevap kalıbının ötesine geçmesi benim için önemli. O yüzden buraya not ettiklerimi çıkış noktası olarak kabul edip oradan doğal şekilde ilerlemek güzel olacaktır. Ayrıca sizin vereceğiniz yanıtlar üzerinden de eklemeler yapılacaktır elbet. Karşılıklı olmayınca böyle bir akışa bırakmak en iyisi sanırım.
OJ’den girildiğinde ilk karşılaştığım Decapitated Troll ile başlamak istiyorum. Kenneth Goldsmith’in Wasting Time on the Internet kitabında yaptığı bir değerlendirme ilk çıkış noktamı oluşturuyor. Goldsmith geçmişte online vs. offline olma durumlarının birbirlerinden keskin şekilde kopuk olduğunu hatırlatıyor, zaman içerisinde mobil medya ve sanal gerçeklik gibi gelişmelerin bedenlerimizi de fiziksel olarak denklemin içine sokarak sürekli online kalmamızı sağladığını söylüyor. Diğer taraftan da sadece ekranda var olmaktan hoşnut olmayan meme’ler, imajlar ve dijital kültür ürünleri sanal-alandan (cyberspace) çıkıp meatspace (etten kemikten alan diyorum şu an)’e sızıyor, bu alanda ifade buluyorlar. Decapitated Troll’e bu geçişin – buna; durumlar arası bir durumda bulunmak da diyebiliriz- bir tezahürü olarak bakabilir miyiz?
Bora Akıncıtürk & Berk Çakmakçı, Decapitated troll, 2017, Silikon, 30x20x16cm
Berk: Decapitated Troll, direk bir meme göndermesinden yola çıkmış bir iş olmamasına rağmen, serginin bağlamı içerisinde bahsettiğin cyberspace/meatspace geçişini sağlıyor aslında. Diğer işlerde de benzer bir yaklaşımımız oldu. Bunun sebebi internet ve teknoloji üzerine kurulmuş işleri, ekran yerine geleneksel yöntemlerle çözmek istememizdi. Aslında bu internet sonrası sanatın bir süredir eğilim gösterdiği bir yaklaşım. Tanımlamakta ve anlamlandırmakta çoğu zaman güçlük çektiğimiz online deneyimleri fiziksel dünyaya geçirerek, farklı açılardan ele almaya yardımcı oluyor.
Bora: Decapitated Troll’un hikayesinin serginin ana fikrini kesinleştirmemizle doğrudan bir ilişkisi var. Neredeyse iki sene önce Guardian’da çıkan Rusya’daki troll evleriyle ilgili bir haberi görmemiz ve ilgimizi çekmesi üzerine zaten klasik anlamda bir galeri olmayan OJ’i soyut ve alternatif bir troll evine çevirmeye karar verdik. Fikir o kadar içimize sindi ki, geliştirip dallandırdıkça bu evdeki Psionic çalışanlarından birinin de gerçek bir FRP troll’üne dönüşmesi ve sonra da bir şekilde kafasının kesilmesi noktalarına geldik. Yani aslında çok kötü bir espri ve kitsch bir çıkış noktası gibi görünse de heykel bizim için modern insan durumluyla ilgili daha derin bir tartışma alanı açmış oldu. Meme büyüsünün (meme magic: varsayımsal bir siber sihir) hipotetik gücünün, Trump’ın seçiminde etkili olduğu iddiasının, 4chan gibi troll yatağı bir platformda popülerlik kazanmasıyla da meme kavramı fiziksel dünyaya geçişini yapmış oldu. Kafası kesik troll heykeli de, bu mutasyonun fantastik (ve self inflicted) bir versiyonuna maruz kalarak internetteki varlığını gerçek hayata grotesk bir biçimde geçiriyor diyebiliriz.
Bora Akıncıtürk & Berk Çakmakçı, Decapitated troll, 2017, Silikon, 30x20x16cm
Amira: Çürümeye terk edilmiş -ve sanırım sergi boyunca da çürümeye devam eden- Decapitated Troll ile devam edeceğim bir süre. Bir cezalandırma pratiği olarak kesilen kafa... Kesilmiş kafa (Avrupa) sanat tarihinde kökeni eskiye dayanan ve güncel sanatçıların da kullandığı kuvvetli bir imge. Yakın tarihte giyotin ve kanlı terör günlerinden bugüne ve ISIS’e kadar gelen bir pratik. Sizin Decapitated Troll’ünüz (tam anlamıyla) bedene dair bir infaz değil belki ama siz nasıl bir infazdan bahsediyorsunuz? Ceza neye kesiliyor?
Bora: Bana göre ceza troll’lüğe kesiliyor ama bunu sadece troll’lüğü savunan bir açıdan söylemiyorum. Bence troll’lük, kimliklerin ve ideolojilerin içini boşaltma gücüne sahip olan günümüzdeki en korkutucu ve riskli sanal dışavurumlardan biri. Dezenformasyonun sınırlarını zorlayabilen ve dolayısıyla hiyerarşik yönetim ve güç sistemleri içerisinde önemli bir silaha dönüşmüş durumda. Aynı zamanda internet sonrası kültürünün omurgasını oluşturan hicivin de ana kaynağı. Yani bu kavram tamamen zararlıdır ve karşısında durulmalıdır diye kestirip atılacak basitlikte bir yargıya varmak yanlış. Benim için heykel bu kararsızlığın ortasında duruyor ve bu tuhaf kimliği ve ifade biçimini sorguluyor.
Berk: Kesik kafa garip şekillerde varlık gösterebilen bir imge. Doğal olmayan bir ölüm göstergesi, çoğu zaman infaz, ancak karanlık da olsa bir komedi öğesi de olabiliyor. Serginin hikayesini oluştururken konuştuğumuz durum, Psionic (hayali bir dezenformasyon şirketi) çalışanlarının uzun süre troll’lük yapması sonucu kaçınılmaz olarak gerçek bir troll’e dönüşmeleri ve bu durumdan haberdar olan Psionic yetkililerinin gelip bu yaratıkları infaz etmesiydi. Aklıma Goosebumps’ın bir bölümünü getiriyor. Çok korkak olduğu için arkadaşları tarafından sürekli dalga geçilen bir kız, bu durumdan sıkılıp Cadılar Bayramı için kendisine korkunç bir maske satın alır. Rahatsız edici gerçeklikteki maskeyi her taktığında görenler korkudan ne yapacaklarını şaşırırlar. Korkutan tarafa geçmiş olmak kızın uzun zamandır hissettiği güçsüzlük/yetersizlik duygusunun üstünü örter. Bir savaşı kazanmış gibi hisseder. Ancak zamanla farkeder ki maske derisiyle birleşip kendi yüzü haline gelmiştir.
Bora Akıncıtürk & Berk Çakmakçı, Psionic ID Card (Drekker), 2017, Custom laser engraved and cut plexi
Amira: Smurf’e benzer bu kesik kafa insani değil, bir ölüm maskesini andırıyor. Gözleri açık ama bir öz taşımıyor. Troll’ün parçası olduğu Aile’yi, Psionic Inc. isimli çok uluslu troll house şirketini denkleme yerleştirince bana bir zombiyi çağrıştırıyor. Farkındalığı olmayan, seçim yapmayan, Aile'si tarafından dezenformasyon üretmek için ön-programlanmış ve otomasyona geçmiş bir zombi ordusu. Siz bu troll’ü yaratırken aklınızda ne vardı? Eğer bir melezlikten bahsedeceksek nasıl bir melez, veya nasıl bir tür?
Bora: Psionic çalışanı olan bu kişinin troll’lüğü ve kimliği günümüz troll’ünden başka. Psionic bu silahı kurumsallaştırmış büyük bir şirket. Çalışanları ise bilgisayarının başında dünyanın günümüzde geldiği karanlık noktadan tiksinip kaos yaratmak için nihilist, bilinçli bir şekilde hassas ve her şeyle alay eden üniversiteli gençten çok farklı. Sergideki Troll, beyni yıkanmış ve o tüzel ideolojiye inandırılmış, bu kimlik sayesinde kendisini bir yere ait hisseden artı bu iş için para kazanan bir piyon adeta. Belki de troll’lüğün en tehlikeli ve karanlık hali.
Berk: Psionic’i, Starbucks ile Anonymous birleşimi ucube bir şirket olarak kurguladık. Çok uluslu bir marka disiplini ve yapısına sahip. Aynı zamanda bir yeraltı organizasyonu gibi üyelerini (çalışanlarını) bir ideolojik şemsiye altında birleştiriyor. Bu yüzden neredeyse alternatif bir gelecek dini gibi işliyor. Bilgi karmaşası ve kuvvetli bir fikirsel etki alanı yaratmanın getirdiği ritüelistik bir haz da sağlıyor. Dinlerin aşırı uçlarında olduğu gibi, sorgulamanın kabul görmediği bir yapı Psionic. Troll, bir insan olarak işe başlayıp, zaman içinde ürettiği yalanlara derinden inanmaya başlayan ve işini ibadete dönüştüren biri benim gözümde. Sergiyi bir gelecek tasviri olarak ele alınca üzücü ve tedirgin edici bir tablo ortaya çıkıyor.
Amira: Koridoru geçtiğimizde Decapitated Troll’ün -belli ki geceler ve gündüzler boyu- çalıştığı –ekranda gece/gündüz ayrımı yok gerçi-, dijital bir uyurgezere dönüştüğü ofisine giriyoruz. İnternetin karmaşasını andıran bir masa ve duvarda asılı üçlü bir seri var: Adaptability I-II ve III. Küp, çember ve koni şeklindeki dijital ready-made’leri beyaz tual üzerine baskı alarak dizdiniz. Duchamp bir söyleşide “readymade’i nasıl seçiyorsunuz” sorusuna “o sizi seçiyor” diye cevap verir. İnternetin size sunduğu geniş seçki içerisinde o 9 aşırı basit dijital imaj sizi nasıl seçti?
Bora: Ben son 5-6 senedir bir koleksiyoner titizliğiyle başka bir sürü görselin yanı sıra internetten çeşitli clip art imajları topluyorum. Clip art estetiğinin ve anti-muharrirliğinin büyük hayranıyım diyebilirim. Sergi için de Psionic’in kurumsal şirket estetiğini soruşturan ve araştıran görseller yaratmak istiyorduk. Minimal, öğretici, motive edici ve anonim bir kurumsal estetik algı içinde harfiyen üç ana geometrik şekil olan kare, üçgen ve daireyi kullanmaya karar verdik. (kare, daire ve üçgen; küp, küre ve koniye evrildi) Ana fikir her tuvalde bir 3D imaj, bir fotoğraf ve bir clipart imajını rotasyonlu olarak çalışmasıydı. Psionic çalışanlarının en verimli şekilde trollük yapabilmeleri için yollarını aydınlatan, motivasyon sağlayan ‘’her duruma adapte ol’’ ideolojisini destekleyen bir seri hayal ediyorduk. İmajların ready-made olmaları hoşumuza giden bir durumdu ve kurumsal estetiğin anonimliğini tamamen destekliyordu.
Bora Akıncıtürk & Berk Çakmakçı, Adaptation 1, 2017, Unique inkjet print on canvas, 50x70cm
Berk: Seriyi baya kısa bir sürede Bora ile yan yana oturup bahsettiği koleksiyonerlik mantığıyla Google’ın imaj çöplüğünün bize sunduğu küp, küre ve koniler arasından seçtik. Basit olmaları önemliydi çünkü bu seriyi Psionic çalışanının ofisine asmış olabileceği resimler olarak hayal ettik. Özellikle sosyal medyada iletişimin büyük bir kısmı temsiller üzerinden kuruluyor. Emojiler, GIF’ler, meme’ler vs. Geniş kavramların ve durumların blender’dan geçirilip lokmalık hale gelmeleri gibi. Facebook, Twitter feedlerinde bilgi alışverişi çok hızlı gerçekleştiği için böyle bir basitleştirme internet iletişiminin de temelini oluşturuyor.
Bora Akıncıtürk & Berk Çakmakçı, Adaptation 3, 2017, Unique inkjet print on canvas, 50x70cm
Amira: Sergide bu basitliğin altını çizen ve neredeyse yücelten bir diğer parça sergi metni olarak da kullandığınız Psionic şirket tanımında bahsi geçen 3 kısa Çalışan Katılım Ödevleri. Çalışanlara 6 günde tamamlamaları önerilen ödevler noktaları birleştirip figür yaratma gibi temel ana okulu becerilerinden oluşuyor. Yapılanmayı bu kadar basite indirgerken karikatürleşmekten çekinmediniz mi? Bu da sanal ortam ve troll’lükten ödünç aldığınız bir strateji miydi?
Bora: Aslında çalışan katılım ödevleri açılıştan bir ya da iki gün önce yapmaya karar verdiğimiz bir iş oldu. Bant’a sergi haberini ve bizim hazırladığımız basın yazısını yolladık, üzerine pek konuşamadan onlar kendi yorumlarıyla mini bir haber hazırladılar. Sergiyi yerleştirmeye gittiğimiz ilk gün vapurda haberi okurken sergi yazımız olan Psionic mektubunu sergide seyircilere sunacağımız interaktif bir iş gibi yorumlamış olduklarını gördük. Biz de onların bu yorumunu gerçekleştirerek bu işi hazırladık. Serginin genel tavrında troll’lük stratejileri hakim olduğu için bu iş de bu yaklaşımdan kesinlikle payını aldı diyebilirim. Çalışan Katılım Ödevleri, sergideki captcha resimlerinde de olduğu gibi bir yazılıma ya da bilgisayara insanlığını kanıtlamanın tuhaflığıyla ve estetiğiyle alakalılar. Bu yüzden yapılanmalarını basite indirgemekten çok bu kanıtlama süreciyle dalga geçen bir tavıra sahip olduklarını düşünüyorum.
Amira: Tam da bu noktada sözü troll’ün kurumsallaşmasına getirmek derdindeyim. Adrian Chen’in Haziran 2015’te The New York Times Magazine’de yayınlanan The Agency başlıklı yazısı, Rusya St. Petersburg’da bir troll evi olarak faaliyet gösteren Internet Research Agency şirketi hakkındaydı. Şirketin Rusya ve Amerika’da sürdürdüğü çalışmaları takip eden Chen St.Petersburg ziyareti sırasında şirketin eski çalışanlarından biriyle görüşmeyi başarıyor ve çalışma koşulları hakkında bilgi alıyor. Sabah 9 akşam 9 arasında, günde 12 saat çalışan ve karşılığında yüklü bir maaş alan profesyonel troll’lerin performansları takım liderleri tarafından değerlendiriliyor, prim ve ceza sistemi uygulanıyor. Ofise grup halinde girip grup halinde çıkıyorlar ve kart basıyorlar -ki siz de Psionic için ID kartları yarattınız. Diğer yandan şirket, çalışanların çoğuna temel dil bilgisi ve siyaset bilimi dersleri vermek zorunda kalıyor. Tüm bunları okuyunca Psionic çok da uzak bir geleceğe aitmiş gibi gelmiyor sanki. Ne dersiniz? Günümüz çalışma koşullarını kabul eden profesyoneller hakkında ne diyorsunuz? Bir de Bora sen “her duruma adapte ol” ideolojisinden söz ettin. Bir noktada kurumsal kimliğin ve şirket politikalarının adaptasyonu değerli addettiği bir sistemde çatlak mı arıyorsunuz?
Bora: Psionic’in bahsettiğin yazıyla paralelliği kesinlikle bizim için de korkutuculuğunu ve sosyal gerçekçiliğini arttıran bir unsurdu. Gezi zamanlarında bir süre internette dönen genel grev propagandasının başarısızlığına tanık olup özel şirket kurumsallığının çalışanlarına maddi konformizm tasmaları takışını ve onları radikal eylemlerden uzaklaştırışını üzülerek gözlemlemiştim. Psionic ve kimliklerle kaçınılmaz olarak değindiğimiz konulardan biri de bu olmuş oldu, troll’lük kurumsallaşıyor, geçerli güncel bir kimliğe bürünüyor ve kapitalizmle kaynaşıyor.
Amira: Beğeni Perdesi sergisi bireysel iki eser haricinde birlikte tasarladığınız ve ürettiğiniz bir sergi. İkinizde uzun zamandır farklı mecralarda paslaşıyorsunuz, ama ilk defa İstanbul’da çok da rastlamadığımız bir şekilde duo olarak çalıştınız. Nasıl bir süreçti?
Bora: Biz zaten uzunca bir süredir yaptığımız müzikal ve diğer farklı mecralardaki kolaborasyonların yanı sıra görsel sanatlarda da iş birliği yapmanın peşindeydik. OJ bana sergi davetinde bulununca aklıma ilk olarak bu duo sergi fikri geldi. Üretimi ayırmayı ya da benzeri bir durumu hiç konuşmadık bile. Daha önceden de birlikte üretmeyi düşündüğümüz bir takım hayali işlerin fikirlerini kaydettiğimiz çeşitli text dosyalarımız vardı, birlikte bir sergi yapma fikrini uzun uzun konuşup hayalini kurmuştuk ve aslında harekete geçmek için doğru zamanı bekliyorduk. Serginin tasarlanma kısmını çok rahat geçirdik. Berk’le estetik ve sanatsal algılarımız baya benzer olduğu için çok sınırlı bir zaman içinde de olsa keyifli ve tatminkar bir üretim süreciydi benim için. Galiba bireysel iki işimizin olmasının nedeni de benim geçen yaz yapmış olduğum bir tuvali sergiye uygun görüp eklememiz üzerine bir nevi ayna yansıması estetiği peşinden giderek Berk’den de bireysel bir video koymamız oldu. Daha sergi açılmadan bunun devamını yapsak nasıl olurdu’yu konuşmaya başladık. O yüzden ben bu ikili üretim ve sergilemenin ileride de devam edeceğini düşünüyorum.
Bora Akıncıtürk & Berk Çakmakçı, Tetsuo (afterlife), 2017, Acrylic, glossy gel medium and inkjet on canvas, 45x100cm
Comments