top of page
Yazarın fotoğrafıHuo Rf

Belki de senin gibi olmak istiyorum


Bahar Yürükoğlu’nun Belki de senin gibi olmak istiyorum başlıklı sergisi 10 Mart’da ArtSümer’de açıldı ve 22 Nisan’a kadar devam edecek. Huo Rf, Bahar Yürükoğlu ile seçmiş olduğu edebi başlığı, doğa ile olan ilişkisini ve işlerini konuştu.

Bahar Yürükoğlu, Untitled, Arşivlenmiş pigment baskısı, 50x40 cm, 2017

Son sergini konuşmak için bir araya geldik fakat çalışmalarını görünce tüm üretimlerini düşünerek sormak istiyorum: Belki de senin gibi olmak istiyorum sergisi, yerine geçmek istediğimiz ama çekindiğimiz şeyler gibi bir karşılık buluyor bende. Chris Kraus'un, I Love Dick isimli kitabından çekip çıkarmışsın bu cümleyi. Bu şiirsel cümle herkesi kapsayabilir, senin bu başlıkla olan iletişimini merak ettim. Kendini kimler yerine koymak istersin?

Bir başkasına duyulan aşk ve kara sevda konusunda olan o romanı okurken, aşık olmanın o kişiden kendinden bir parçayı bulmak ya da bir şekilde o kişi gibi olmayı istemek olduğunun farkına vardım. 'Belki de senin gibi olmak istiyorum' cümlesi beni başka nedenlerle etkiledi. Sizin de dediğiniz gibi herkesi kapsayacak bir cümle. Sonuçta, Dünya, kendimizi nasıl gördüğümüzün ve gerçekten nasıl olmak istediğimizin bir yansıması. Belki de senin gibi olmak istiyorum sergisindeki yapıtlar, bir kişiye karşı hissedilen aşk ya da tutkuyu değil, benim doğaya olan ilgim ve özlemimden kaynaklanıyor. Geçen yıl boyunca, doğa özlemi üzerine çok sık düşündüm ve yapıtlarımın oraya yöneldiğini fark ettim. Bu sergideki görüntüleri, kendi içinde, doğaya erişme, doğayla buluşma ve etkileşme olarak görüyorum.

Başlıkla ilişkili olarak doğada kaybolmayan ve erimeyen dokunuşlarını görüyorum. Görsel olarak hayattan çekip çıkarttıkların doğadan mı geliyor, doğayı mı tamamlıyor, yoksa bambaşka bir görsel dil peşinde misin?

Sözünü ettiğiniz üç boyut da etken oldu. Bildiğiniz gibi, sanatçılar etraflarındaki dünyayı gözlemleyerek görsel dile çevirirler. O açıdan, evet, doğadan esinleniyorum. Aynı zamanda, sanatçılar yapıtlarından sorumlu oldukları için, dünyaya geri verdikleri çeviriyle kendi seslerini eklemek zorundadır.

Bahar Yürükoğlu, Aerial View, Arşivlenmiş pigment baskısı,120x80 cm, 2017

İstanbul'da 2016 yılında Arter'de yer alan yerleştirmeni görmüştüm. Bu sergin fotoğraf ağırlıklıydı (hatta sadece fotoğraf olarak tanımlamak bile doğru değil). İsmi Devridaim olan bu sergide, pleksiglas parçalar bir manzara oluşturuyorlardı. Güncel serginde ise manzara içerisinde senin dokunuşların, tamamlamaların/oyunların var sanki. Bu sergi önceki işlerinle nasıl bir ilişki içerisinde?

Devridaim sergisi, Kuzey Kutbu'nda Svalbard adasındaki doğayı ve o deneyimin galeri alanına indirgenmesiydi. Bu sergi ise doğa deneyimine farklı bir açıdan yaklaşıyor. Her iki çalışma da, geleneksel renk ve ışık temalarını algı, doğal/yapay ikiliği ve yerinden edilme kavramlarını işlemekte. Belki de senin gibi olmak istiyorum sergisinde doğanın yokluğunu işlemeye çalıştım. Bir başka fark da, insan görüntülerinin olması.

İzleyicinin yarattığın işlere ya da daha net ifade edersem, yarattığın doğaya dahil olması gibi bir görün var mı? Gerçi Tutulma (2016) ve İsimsiz (2017) işinde bu sorunun cevabını biraz alıyor gibiyiz.

Sanata bakış çok kişisel ve özneldir. Bu nedenle, çalışmam yorumlara açık. Sanatçı olarak beklentim, yapıtlarda niyetimin açık ve dürüst bir şekilde okunması. Eğer bunu becerebildiysem, izleyiciler zaten anlayacaklardır. Bunun ötesinde, doğal olarak, kendi algılarıyla da anlam ekleyeceklerdir.

İsimsiz (2017) işinin formu bana sanat tarihinden referanslar veriyor, Robert Mapplethorpe'un görsel dili ve Michelangelo'nun Adem'in Yaratılışı eserindeki kompozisyonu gibi.

Haklısınız. Sanatçılar, tarih boyunca ölümlülük ve doğa ile ilişkilerini işlemiştir. Bazı görüntülerde sanat tarihinden anımsanmış ögeler var. Aslında yaparken sanat tarihi referanslarını düşünmemiştim. Sonradan farkına vardım.Yeni Kompozisyon (2017) görüntüsüne kafa tasını ekleyerek, tarihle bilinçli olarak ilişkilendirdim. Kafatası, hem ölümlülüğü temsil ediyor hem de 'doğanın ölümünün bir anıtı' olarak yer alıyor. Aynı zamanda, 16. ve 17. yüzyıllardaki Vanitas döneminin ölü doğa resimlerine de referans veriyor.

Bahar Yürükoğlu, Yeni Kompozisyon (New Composition), Arşivlenmiş pigment baskısı, 43x33 cm, 2017

Küratör Gökcan Demirkazık'ın sergin için sana yazdığı bir mektup var. Sergini, öncesinde izlemiş ve aynı zamanda beraber geçirmiş olduğunuz zamanlara dair notlarını düşmüş gibi. Gökcan'ın çıkarımlarından veya tahminlerinden birisi de 'doğaya duyduğun özlem' olabilir. Sanırım İstanbul'a kısa bir süre önce taşındın. Global anlamda yükselen bir gerilim var. İstanbul senin üretimini nasıl etkiliyor ve burada olan ilişkilerin işlerine nasıl yansıyor?

Gökcan’ın, 16 Mayıs 2016 tarihinde Hyperallergic dergisinde Devridaim hakkında yazdığı bir yazıda benim çalışmalarımı kavradığını gördüm. Sonra bu serginin küratörü olmasını istedim. O zamandan beri arkadaşlığımız ilerledi ve çalışmalarımın evrimini izledi.

Ailemin tarihini ve kültürünü daha iyi tanıyabilmek için 2015 yılının haziran ayında Türkiye’ye taşındım. İstanbul’a gelmemin bir başka nedeni de sanat hayatımın yeni bir ortamda nasıl olacağını görmekti. Kolay bir geçiş dönemi olmasa da bu süreç devam ediyor ve karşılığını alıyorum. Bu sergiye Belki de senin gibi olmak istiyorum adını vermemin bir nedeni de, Türkiye’ye geldiğimden beri içimdeki duygular. Çok sık “neden Türkiye’ye taşındın?” sorusuyla karşılaşıyorum. Türkiye benim kişisel ve aile geçmişimin bir parçası. Onu daha iyi anlamak ve bir parçası olmak istiyorum. Sanat çalışmalarıma gelince, tahmin etmediğim ölçülerde ve çok yönlü olarak gelişti. Ama stüdyom olmasını ve ortak stüdyo alanı için işbirliği yapan sanatçı topluluğunu özlüyorum.

Soyut gibi algılanan dijital işlerinde veya fotoğrafa olan müdahalelerinde dünyayı bir filtre arkasından izliyor gibisin. Kendi içinde aksak ritmi olan bir renk filtresi...

Yaptığım görüntülerde, filtre ve ayna kullanmam kendi algımın bir çevirisi. Dünyayı; ışık, renk ve biçim olarak görüyorum. Belki de, 1980 ve 90’larda Amerika’da büyümüş olmanın ve o dönemde etrafımdaki dünyadan dolayı, canlı (doygun) neon renkleri özellikle çekici buluyorum. Fotoğrafa (manzaraya) müdahele ettiğim, Tersyüz ve Altüst (ikisi de 2016) görüntüleri, doğal ortama yerleştirilmiş olan algılarımın çevirileriyle göze daha dolgun gelmektedir. Özellikle kentleşmiş kapitalist toplumlarda yaşadığımız dünya, ayna ve filtrelerden oluşmakta. Reklam panolarında, dergi kapaklarında, bilgisayar ve telefonların ekranlarında ufuklarımızı dolduran görüntülerin gerçekliğini çok ender sorguluyoruz. Görüntülerle oynamanın (manipülasyon) neredeyse zorunlu bir hale geldiği bir dünyada, benim çalışmalarım, izleyicilerden gördüklerini sorgulamasını istiyor.

Sanırım bir residency takvimin var; yeni mekanlar, yeni iklimler ve alanlar olacak senin için. Bu süreçte üretimin bir proje dahilinde mi olacak yoksa olağan akışında devam ederek mi üreteceksin?

Değişik coğrafyalarda çalışmak ve yeni yönler göstermek çalışmalarımın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bu yılın haziran ayında, fotoğraf ve video çalışmaları yapmak için Panama’da Guna Yala’ya gideceğim. Guna Yala tropikal bir coğrafyave tropikal bir coğrafyada ilk defa çalışıyor olacağım. İnsan Çağı (Antroposen), yer değiştirme ve çevre politikaları gibi konuları işleyeceğim. 2018 yılının başında da Antarktika’ya gidip kutup manzaraları ve uluslararası bölgelerin jeopolitik sorunları üzerine çalışmalarıma devam edeceğim.

Bahar Yürükoğlu, Transfixion, Arşivlenmiş pigment baskısı, 120x80 cm, 2016

Comments


bottom of page