top of page
Ulya Soley

Ben ne arıyordum ya?

Berkay Tuncay’ın kişisel sergisi CLICKTRANCE, 20 Eylül- 2 Kasım 2024 tarihleri arasında SANATORIUM’da gerçekleşiyor. Tuncay’ın son dönemdeki üretimlerini bir araya getiren CLICKTRANCE, sanatçının metinle kurduğu yakın ilişkiyi merkeze alıyor ve çevrimiçi dünyanın birtakım öğelerini maddeseleştiriyor. Yazının Öyküsü ASMR (The Story of Writing ASMR) başlıklı beş kanallı video etrafında kurgulanan sergide videolar, yazının tarihiyle paralel bir kurguyu takip ediyor. Galerinin vitrininde ise Tuncay’ın dilin kelime, harf gibi unsurlarını soyutlaştırarak oluşturduğu yerleştirme Inbox yer alıyor. Sergi ve odaklandığı İnternet kültürü hakkında Berkay Tuncay ile sohbet ettik


Röportaj: Ulya Soley 


Berkay Tuncay, Fotoğraf: Begüm Nişli


Söyleşimize serginin isminden başlamak isterim. Sergiye adını veren CLICKTRANCE terimi click (tıklamak) ve trance (transa geçmek) kelimelerini bir araya getirerek, dijital kültürün kullanıcıları sürüklediği bir çeşit hipnoz haline işaret ediyor. Bu kavramla ilişkini biraz açabilir misin? 


Clicktrance kavramı benim için başladığımız noktayla ulaştığımız yerin çok farklı olduğu durumları anlatıyor. Beklenmedik keşiflerle, kontrolsüz ve aşırı bilgi yüklemesiyle dolu, büyük bir dalgınlık halini. Etrafımızdaki her şeyden uzaklaşıp, sadece önümüzdeki ekrana kitlenme ve sonsuz kaydırma durumunu.


İnternet kültürü ve argosuyla ilgileniyorum ve İnternet'in dili şekillendirmesiyle ilgili işler üretmeye çalışıyorum. Clicktrance terimiyle bir çevrimiçi hipnotik yolculuk anında karşılaştım. Linkten linke sürüklenip, muhtemelen benim için oraya bırakılmış tüm clickbait'lere tıkladıktan sonra Urban Dictionary’de karşıma çıktı bu terim. Bazen önceden deneyimlediğiniz duyguları başka birinden okumak size garip bir tatmin yaşatır. Bu terimi görünce buna benzer bir şey hissettim. Clickbait hem bu sergiyi hem de tarayıcınızda 30 tane sekmenin aynı anda açık olup seslerin nereden geldiğini anlayamadığınız, ekrana bakmaktan gözlerinizin sulandığı ve kendinize “Ben ne arıyordum ya?” diye sorduğunuz o anları tanımlıyor.


Sende bu hissi nasıl bir rutin yaratıyor? En çok vakit geçirdiğin platformlar ve sonsuz scroll’ladığın sayfalar hangileri? 


Her zaman değişiyor ama bu aralar Youtube ve Reddit. Son zamanlarda en çok bu iki platform içindeki yorumları okurken zaman erittim. Yorumlar sert, acımasız, filtresiz, çiğ, komik, ironik… Tam bir tavşan deliğine yuvarlanma hissi ama steril balonumuzun dışındaki olayları ve fikirleri görmek açısından önemli. Reddit’de bugünkü favori sub’larım: r/publicfreakout, r/mildlyinteresting, r/instantkarma


Sanat üretme biçimin ve genel olarak pratiğinle çevrimiçi mesain arasında ne tür bir bağ var? 


Giderek ayrılmaz hale gelen bir bağ diyebilirim. Benim için İnternet büyük bir ilham kaynağı. Kaotik yapısı, çok sesliliği ve insanlığın bastırılmış duygularını yansıtma kapasitesi her zaman ilgimi çekti ve üretimimi derinden etkiledi. Çevrimiçi mesaim sırasında aldığım notlar, ekran görüntüleri ve metinler, çalışmalarımın temelini oluşturuyor. İlgimi çeken bu küçük tohumları topluyor, sınıflandırıyor ve bana en çok heyecan verenleri seçerek üzerinde çalışmaya başlıyorum. Bunlar en sonunda içinde bulunduğumuz dönemde gördüklerimi ve hissettiklerimi yansıtan projelere dönüşüyor.


Berkay Tuncay, The Story of Writing ASMR, 2024, 5 kanallı video, sesli, 55:19, Sanatçının ve SANATORIUM’un izniyle


Serginin merkezinde The Story of Writing ASMR (Yazının Öyküsü ASMR) başlıklı beş kanallı bir video yer alıyor. Bu videonun yapım sürecinden bahsedebilir misin? Sence yazının tarihi bugünkü görsel kültürü nasıl şekillendiriyor? 


Bu uzun süredir kafamda dönüp duran bir fikirdi. Hayata geçirebilmek için doğru formu bulmayı bekledim. Araştırmalarım sırasında, kütüphanelerde geçirdiğim zamanlarda yanımdakilerin klavyelerinden gelen seslerin bilinçaltıma yerleşmesiyle başlayan süreç, 1930'larda Bertha M. Parker tarafından yazılmış ve artık kamu malı olmuş Yazının Öyküsü adlı e-kitaba denk gelmemle devam etti. Bu kitap, projenin önemli bir ilham kaynağı oldu. Kitabı bölümlere ayırarak yeniden düzenledim; bu bölümlerden çeşitli sahneler ve senaryolar oluşturdum.

“Yazının tarihiyle ilgili bir kitabın sakinleştirici ve rahatlatıcı etkiler yaratan, belirli sesler veya görsel uyaranlarla tetiklenen bir deneyim olan ASMR (autonomous sensory meridian response) formunda baştan sona yeniden yazılması ne anlama gelir?” sorusundan yola çıkarak belirli bölümlere atadığım sahneleri klavye sesleriyle ASMR içerikleri üreten THOCCnology ile paylaştım. 


Beş bölümden oluşan video çalışması Yazının Başlangıcı ile başlıyor, ardından Piktografi ve Hece Yazısı gibi bölümlerle devam ederek kitabın yazıldığı döneme kadar uzanıyor. Videolarda THOCCnology’nin klavyesinden çıkan sesleri duyuyoruz ancak kitaba dair herhangi bir metin görmüyoruz. Videoların üretim süreci iki buçuk ay sürdü. Metni ana malzeme olarak kullandığım ama göstermekten kaçındığım, daha çok görsel ve işitsel öğelere odaklanan bir çalışma ortaya çıktı.


Beş video da farklı görsel dünyalar sunuyor. Clean girl aesthetic diyebileceğim bir renk paletinde oluşturduğun yerleştirmelerin videolara dönüştüğünü görüyoruz, bu dünyaları biraz açabilir misin? 


Bu performans için kişiye özel klavyeler tasarlayan bir teknoloji meraklısıyla çalıştım. Bilindiği gibi İnternet niş kültürler için bir derya. Bu kişinin YouTube’da gerçekleştirdiği tüm klavye tanıtımlarını izledim ve videolarında kullandığı tüm objelerin fotoğraflarını bana göndermesini istedim. Bu materyalleri inceledikten sonra bahsettiğin dünyalar ortaya çıktı. Anime ve manga karakterleri, küçük hamsterlar gibi ögeler sahnelerin oluşmasına katkıda bulundu. Kitabı senaryolaştırma sürecinde bu renk paletlerini ve kompozisyonları kitabın bölümlerine atadım. Çeşitli yönlendirmelerle süreç ilerledi; kıyafetler, renkler, aksesuarlar belirlendi. İzleyicinin her bir videonun kitabın farklı bir bölümünü temsil ettiğini sezmesini istedim. Örneğin, Yazının Başlangıcı kısmında daha soğuk renkler, Piktografik’te Tokyo temalı bir klavye, favorim olan Alfabetik Yazı’da ise Y2K temalı bir klavye ve daha coşkulu renkler görüyoruz. Bu şekilde çok didaktik olmadan çeşitli zihinsel köprüler kurmaya çalıştık. 


Galerinin vitrinindeyse yine bu ilişkiden beslenen bir iş görüyoruz. Metnin öğelerini birer leke gibi kullandığın bu yerleştirme, vitrini fiziksel bir e-posta kutusuna dönüştürüyor. Aslında bu fiziksellik bir nevi çevrimiçi pratiklerimize dair yeni bir perspektif de sunuyor. Bu işi sergi bağlamında nasıl ele alıyorsun? Vitrine yerleştirmeye seni teşvik eden ne oldu? 


Evet, aslında Inbox 2022'de başlattığım Pasif Agresif Şiirler projesinden türedi. Bu projede, anlam oluşturmayı okuyucuya bırakan ve sözlü bir bağlam sunmayan asemik yazıdan esinlendim. Dijital kültürde metnin rolünü sorgularken, harfler ve kelimeler yerine Instagram biyografilerindeki semboller ve şekillerden yararlandım. Bu sembol ve şekilleri kullanarak Google Dökümanlar’da metne benzeyen yapılar oluşturdum. Sonuçta bu yapılarda harf bulunmamasına rağmen onların hizalanma ve düzenlenme biçimleri metni anımsatıyor. Bunu belki formal bir oyun olarak düşünebiliriz. Inbox’ı kurgularken, e-posta kutularımızın günümüzdeki pasif agresif iletişim biçimini en iyi yansıtan yerlerden biri olduğunu düşündüm. Gmail’in arayüzünü soyut formlarla taklit etmek, gelen kutumuza uzun süre baktığımızda yazıların bulanıklaşarak anlamsızlaştığı anları göstermenin ilginç bir yolu gibi geldi. Ayrıca, galeri vitrininin sokakla ilişkisi ve boyutlarının dizüstü bilgisayar ekranlarını andırması fikri hoşuma gitti. Bu durum metin bazlı deneysel işlerimi son yıllarda kamusal alanda sergileme isteğimle örtüştü ve böylece çalışmayı galerinin vitrinine yoldan geçen herkesin görebileceği şekilde yerleştirmeye karar verdim.


Berkay Tuncay, Inbox, 2024, Duvar üzerine folyo kesim uygulama, Sanatçının ve SANATORIUM’un izniyle


Sergiye eşlik eden bir de yayın var: Poems from Descriptive Noise (Tanımlayıcı Seslerden Şiirler). Bu yayında Mr. Robot dizisindeki ses ve gürültüleri tanımlayan altyazıları bir araya getiriyorsun. Bunun aslında pratiğinin önemli bir parçası olan şiir denemelerinden bir tanesi olduğunu söyleyebilir miyiz?   


Tabii, bu konu çalışmalarımda uzun süredir var olan bir unsur. Metin ve tipografiyle çalışmak, benim için her zaman önemli oldu. 2013’te Feelings and Anxieties of Ordinary Netizens ve 2014’te Snapshot adlı sanatçı yayınlarını çıkardım. Bu yayınlarda da metin ve tipografi vardı ama görsellik daha baskındı. Deneysel şiire ve şiirsel potansiyellere odaklanan yayınlar yapmaya ise 2016’da başladım ve 2018’den itibaren bu tür çalışmaları yayınlıyorum. Dilin ekonomik kullanımını pratiğimin ayrılmaz bir parçası olarak görüyorum. 


Tanımlayıcı Seslerden Şiirler’i geliştirirken, atölyemin yanındaki konservatuardan gelen sesler ve karşımdaki otoparktan yükselen gürültülerden etkilendim. COVID-19 kısıtlamaları sırasında izlediğim Mr. Robot’u seçmemin sebebi, baş karakterin gündüzleri yazılım mühendisi, geceleri hacker olarak yaşadığı ikiliğin yarattığı gerilimdi. Ayrıca, dizinin -bunu kimi zaman klişe bir tarzda yapsa da- büyük şirketlerin toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini irdelemesi de benim için önemliydi. 


Dizinin tüm bölümlerinin senaryolarını indirdim ve diyalogları çıkarıp sadece parantez içindeki tanımlayıcı sesleri bıraktım. “[KAPI AÇILIR]” ya da “[AĞIR NEFES ALMA]” gibi ifadeler bana şiirsel bir potansiyel sundu. Ortaya çıkan metinler, sesin ve yazının, gerçeğin ve kurmacanın, kamusal ve kişisel olanın iç içe geçtiği bir yapı oluşturdu. Altyazılardan meydana gelen bu buluntu şiir denemeleri, sesin ve gürültünün yazılı bir ifade üzerinden yeni bir anlam kazanmasına odaklanıyor. Bu çalışmanın bir sonucu olarak, Maastricht’teki Jan van Eyck Akademisi’nin yan duvarına kalıcı bir şiir yerleştirdim ve Dordrechts Müzesi’nde bir yerleştirme gerçekleştirdim. Bu projeyle Mr. Robot’un sembolik dünyası üzerinden birey ve teknoloji arasındaki karmaşık ilişkiye kendimce bakmak istedim.


Berkay Tuncay, Pasif Agresif Şiirler (Yırtılmış), 2024, Serigrafi baskı, el yapımı kağıt, 24 parça, Sanatçının ve SANATORIUM’un izniyle


Sergideki işlerin bütününde metinle kurduğun yakın ilişki ön planda. Dil ve dijital kültür ilişkisini sen nasıl ele alıyorsun? 


Bu sergi, yazının ve metnin hem maddeleşmesine hem de soyutlanmasına odaklandığım bir proje oldu. Görsel şiir, buluntu şiir ve somut şiir gibi alanlarda yaptığım araştırmalar sonucunda, 20. yüzyılın ortalarındaki bu deneysel yaklaşımları günümüzün İnternet kültürü üzerinden yeniden değerlendirmek istedim. Ayrıca, bu yıl yaptığım sergilerin davetiyelerini ve ilanlarını da kendim tasarladım. Tasarımlar, hem harf ve kelime gibi metnin temel unsurlarına hem de süslü Instagram bio’su sembollerine, milenyum estetiğine ve ASCII alfabesine atıfta bulunan öğeler içeriyor. Bu dijital kültür esintili tipografik çalışmaları sergilerin bir parçası olarak görüp içeriği daha da genişletmek istedim.


Son olarak, bu sergiyle kurduğun dünya sence clicktrance hissini besliyor mu? Yoksa bu dünyanın onlarca tab açarak geçirdiğimiz günlerde bir nefes alma alanı yaratma potansiyeli var mı? 


Cevabım C, yani her ikisi de. Sanal dünya büyük bir stres kaynağı olabileceği gibi, bu stresi hafifletecek birçok çözümü de sunuyor. Serginin de bu dinamikten beslendiğini düşünüyorum. Rahatlama Videolarından Şiirler çalışmamdan beri bu zehir ve panzehir dengesi üzerine düşünüyorum. İzleyicileri hangi yönde etkileyeceğini birlikte göreceğiz.

Comments


bottom of page