top of page
Rana Kelleci

Bir avuntu gerek


Kare Sanat Galerisi 10 Haziran'a kadar üçlü bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Monika Bulanda, Arzu Eş ve Mehwish Iqbal’in güncel işlerinden oluşan Her Şey Yolunda sergisi günümüz politikaları ve küreselleşen dünyada insanlık manzaraları üzerine üç kadın sanatçıya ait güncel okumaları bizlere sunuyor.

Arzu Eş

Günümüzün karmaşık gündemi içinde bazı günler öyle olaylar oluyor ki yarınlara duyduğumuz şüpheler şaha kalkıyor. Olayların gidişatını değiştirme zorluğunun farkında olarak, en azından kendimize kurduğumuz hayatı bozulmaya uğramadan devam ettirmeye çalışıyoruz. Fakat o zaman da ince bir sızı gibi kendini gösteren güçsüzlük hissiyle yorucu bir kavgaya girmek gerekiyor. İşte bu noktada insan zihni en iyi yapmayı becerdiği şeyi yapıp kendini kandırmak istiyor. Birileri "her şey yolunda," desin de inanalım, sağ çıkamama riskimizin yüksek olduğu bu münakaşaya hiç bulaşmayalım istiyoruz. Bir avuntuya ihtiyaç duyuyoruz.

Kare Sanat’ın üç sanatçının eserlerinden oluşan yeni sergisi Her Şey Yolunda, paniğe kapılmış bünyelerimize duymaya ihtiyacımız olanı söylüyor. Ne kendi ülkemizde ne de dünyada her şeyin günlük gülistanlık olmadığını pekala biliyoruz ama bunu açık açık kabul etmek de zor geliyor. Belki bu yüzden yavaş yavaş doğaya kayıyor, iki günlük kampları, doğal yemek malzemelerini, seramik kurslarını hayatımıza sokmaya başlıyoruz. Üretmenin özgür alanına sığınıyoruz…

Monika Bulanda

Monika Bulanda’nın eserleri bu kaçışı Matrix-vari bir şekilde boyutlar üzerinden kurguluyor. Einstein genel görelilik kuramıyla, bildiğimiz üç boyutlu yaşama bir ekleme yapmış ve bizi zaman boyutuyla tanıştırmıştı. Bugüne geldiğimizde ise bilim dünyası ondan fazla sayıda boyutun varlığını savunan çeşitli teorileri söz konusu ediyor. Hayal gücünün sınırı yok; Bulanda’nın eserlerinde de duyularımızı ve algımızı aşan bu boyutları veya tüm bu gizemli yapıyı tahayyül etmeye çalışabiliriz.

Sanatçının kesilmiş kağıt parçaları kullanarak kendine has tekniğiyle oluşturduğu kompozisyonlar izleyiciyi bir aksiyon filmi karakteri gibi konumlandırıyor. Karakterin iç ürpertici bir manzarayla karşılaştığı ve şaşkınlıkla donakaldığı sahnelerden bahsediyorum. Fight Club filminin sonunda gökdelenlerin ana karakterlerin önünde birer birer yıkıldığı sahne gibi… Alternatif bir boyutun olasılığını gözler önüne seren bu sahnelere, bazen sanatçı da ufak bir ekran ile bir ‘solucan deliği’ yaratarak dahil oluyor.

Bulanda’nın aksine Arzu Eş’in eserleri, kaçış için alternatif mekanlar yaratmak yerine mevcut düzene yönelttiğimiz algıyı değiştirme teklifi olarak okunabilir. Sonuçta her şey ne açıdan baktığımıza göre farklılık gösterir. Sanatçı bu değişim fikrini doğadan devşiriyor. Olumsuz algıları tedavi etme yollarını hayvanlardan ve sanat tarihinden çıkarmaya çalışıyor. Toplum ve sistem ağırlığıyla şekil değiştirmeden önceki insanın anlayışını ve his yoğunluğunu 21. yüzyıl yaşamına taşımayı öneriyor.

Mehwish Iqbal

Mehwish Iqbal ise bu karmaşık gündemin en problemli konusu olan göçün birey üzerindeki yansımalarını işliyor. Üst üste gelen ve tekrar eden formlardan oluşan baskılarını hassas materyallere yaparak insanın tüm bu süreçler içindeki fizyolojik ve psikolojik kırılganlığını ifade ediyor.

Göç tecrübesini yaşayan insanların geçtiği zorlukları ise kompozisyonların yoğun görsel dili sayesinde hissedebiliyoruz. Kendisi de bir göçmen olan sanatçı belki de izleyiciyi göç etmek zorunda kalmış insanlara karşı bir empati geliştirmeye çağırıyordur. Sanatçının bu konuyu Türkiye bağlamında düşünüp düşünmediğini bilemiyoruz fakat zamanlamanın çok yerinde olduğunu söylemek mümkün.

Sanatçının yarattığı kompozisyonlar ilk bakışta izleyiciyi bir karmaşanın içine atıyor. Eserler, sadece göç değil her türlü yaşam tecrübesinin ağır tarafını yansıtırken, sanki güncel dünyamızın bir enstantanesini de oluşturuyorlar. Ve izleyici bir ileri bir geri giderek, aynı yaşadığımız zamanı anlamlandırmaya çalışırken olduğu gibi formları tanımlamaya, bulundukları yerlerin nedenlerini anlamaya çözmeye çalışıyor…

Comentários


bottom of page