17 Mayıs – 11 Ağustos 2024 tarihleri arasında Yapı Kredi Galeri'de gerçekleşen Bugünü Resmetmek'i serginin küratörleri Burcu Çimen ve Didem Yazıcı ile konuştuk
Röportaj: Merve Akar Akgün
Burcu Çimen ve Didem Yazıcı, Fotoğraf: Berk Kır
Küratörlüğünü Burcu Çimen ve Didem Yazıcı’nın üstlendiği Bugünü Resmetmek sergisi 11 Ağustos 2024 tarihine kadar Yapı Kredi Galeri’de devam ediyor. Ahu Akgün, Figen Aydıntaşbaş, Can Aytekin, Gökhun Baltacı, Taner Ceylan, Antonio Cosentino, Cansu Çakar, Timur Çelik, Fulya Çetin, Rojbin Ekinci, Eda Gecikmez, Leylâ Gediz, Tayfun Gülnar, Hakan Gürsoytrak, Onur Kılıç, İhsan Oturmak, Toygun Özdemir, Yağız Özgen, Deniz Pasha, Kirkor Sahakoğlu, Rugül Serbest, Yaz Taşçı, Sevil Tunaboylu, Derya Ülker, Gülnihal Yıldız, Nalan Yırtmaç, Ecem Yüksel ve Erdoğan Zümrütoğlu’nun eserlerini bir araya getiren serginin ışığında, YKKS’nin bir sanat kurumu olarak işleyişini, Bugünü Resmetmek’in resim pratiğini ele alma şeklini ve küratöryal sürecini, serginin küratörleriyle konuştuk.
Bugünü Resmetmek, Sergi görüntüsü, Yapı Kredi Galeri, 2024. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz
YKKS’nin bünyesinde, Yapı Kredi Galeri’de küratörlük yapmaktasınız ve bir süredir galerinin sergilerine kendi bakış açınızı getirerek galeriyi dönüştürdüğünüzü gözlemliyorum. Özellikle son dönemde açılan ve tüm yaz açık kalacak resim sergisi Bugünü Resmetmek, güncel sanatın nabzını nasıl tuttuğunuza dair önemli bir gösterge. İkinizden de tek tek buraya gelene kadarki yolculuğunuzu ve buraya katmak istediğiniz vizyonu dinlemek isterim.
Didem Yazıcı: 20’li yaşlarımda İstanbul’daki sanat kurumlarında kısa ancak yoğun çalışma deneyimlerim oldu. Şimdi düşündüğümde 2000’lerin başındaki o dönemin beni ne kadar yoğurduğunu daha iyi anlıyorum. Hafriyat Karaköy’de A’dan Z’ye bir sergi sürecinin koordinasyonuna dahil olma, o zamanki adıyla Garanti Güncel Sanat Merkezi’nde stajyerlik yaparken sanatçı arşivlerinde kaybolma, 10. İstanbul Bienali’nde sergi turu verirken sanat hakkında konuşma, Pera Müzesi’nde koleksiyon envanteri tutma, Radikal Gazetesi’nde sanat hakkında yazma ve bağımsız küratörlere asistanlık yaparken serginin doğum sürecini yakından gözlemleme olanağım oldu. Okul bitince küratörlük eğitimi için gittiğim Almanya’da on seneyi aşkın süre boyunca hem kurumlara bağlı hem bağımsız küratörlük yaptım. O dönemde küratörlüğe dair birçok şey oturdu bende ama içten içe aklım hep Türkiye’deydi. Yapı Kredi Kültür Sanat’ta kendimi evime dönmüş hissediyorum.
Almanya’dayken Türkiye’deki siyasal dalgalanmaları ve sanatsal dönüşümleri yakından takip ediyordum. 2000’lerin başlarında etkili olan bağımsız sanat alanlarının ve sanatçı inisiyatiflerinin yerlerini zamanla galeri eksenli bir atmosfere bıraktığını gözlemledim. Toplumsal koşullara göre değişen sanat aynı zaman bir mücadele alanıdır. Bugün de sergileri kurgularken bu, her daim aklımın bir kenarındadır.
Yapı Kredi Galeri’nin programını ekipçe kurgularken küratörlüğün bir düşünme yöntemi olmasından besleniyoruz. Belirli eserlerin yan yana geldiğinde ne söylediği; sergi tasarımının sergi okumasındaki rolü; sanatçının kendini iyi hissettiği doğru bir temsil dilinin müşterek inşası; her yaştan, dilden ve sosyal çevreden gelen izleyicinin galeride kendini iyi hissetmesi gibi konular üzerine düşünüyoruz. Bir eseri sergilerken onu bağlamından uzaklaştırmamak, eserin sanatsal yaklaşımını temel alarak bir sergileme yöntemi aramak, kısacası sanatı ve sanatçıyı araçsallaştırmadan ve indirgemeden kamusallaştırmak gibi hassas bir konuları önemsiyoruz. Yapı Kredi Kültür Sanat, 1964’ten bu yana sergiler yapan köklü bir kurum. Biz de bu sergi tarihinde kalıcı izler bırakan sergiler yapmaya çabalıyoruz.
Burcu Çimen: Üniversite döneminde İstanbul Bienali’nde asistan olarak çalışmaya başladım. Bu büyük sergi deneyiminin içinde olmak ve adım adım kuruluşunu, sergi sürecini izlemek ikinci bir okul gibi oldu. Sergi yapımının birçok aşamasında yer almak, sergi kurulumunu izlemek, sanatçılarla bağ kurmak, onların üretim süreçlerine tanıklık etmek, deneyimimdeki en önemli kısımlardı. Sonrasında İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nda çeşitli projelerde çalışmaya devam ettim. 2019’da 58. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nda İnci Eviner’in sanatçı asistanı olarak çalıştım. Hem öğrenim süreçleri üzerine zihin açıcı yaklaşımları olan bir hoca olan İnci Eviner’in asistanlığını yapmak hem de uluslararası bir sergide edindiğim deneyim bu alanda nasıl devam edeceğim konusunda bana ışık tuttu. Sonra Yapı Kredi Kültür Sanat süreci başladı. Çocukken gezdiğim bir sergi mekânında ve İstiklal Caddesi’nin orta yerinde sergi yapma fikri hem heyecan hem de tedirginlik yarattı. Kurumun sahip olduğu mirası koruyarak yeni denemeler yapmak sanırım temel bakış açım. Miras aldığımız bu alanı bizden önce yapılanlarla yeni bağlar kurarak geliştirme ihtiyacı şekillendi. Kurumun izleyiciyle temas ettiği noktaların gelişmesini ve varlığının bir hafıza mekânı olarak da kamusal bilinçte yer etmesini amaçlıyoruz.
Ülkemizde genel olarak ekonomik, politik, sosyal ve altyapısal sorunlardan kaynaklı sanat kurumlarında (çoğu özel sermaye olmakla birlikte) finansman eksikliği, devlet desteğinin kısıtlılığı (ya da yokluğu), hedef kitlenin niteliği, ifade özgürlüğü sorunları gibi durumlardan dolayı sıklıkla istemediğimiz duvarlarla karşılaşabiliyoruz. YKKS ölçeğinde büyük bir kurumda işleyiş nasıl ilerliyor? Siz bu tür bir kurum bünyesinde topluma karşı sorumluluklarınızı nasıl alıyor ve tanımlıyorsunuz?
B.Ç: Yapı Kredi Kültür Sanat’ın üstlendiği toplumsal roller var. Farklı seslerin duyulabilmesi ve ifade özgürlüğü önemsediğimiz konular. Sergilerde genellikle çok sesliliğin getirdiği bir düşünce yapısıyla hareket ediyoruz. Fatoş Üstek, geçen günlerde okuduğum The Art Institution of Tomorrow isimli kitabında psikolojik bir terim olan threshold fear kavramının etkisinden ve sanat kurumlarıyla ilişkisinden bahsediyordu. İnsanları sanat kurumlarına girmekten alıkoyan etmenler üzerine kafa yorup bunları ortadan kaldırmakla ilgili düşünüyorum ben de. Bir sanat kurumunun mekânsal varlığının bile bazen insanların içeriye girmeye çekinmesi için bir sebep yarattığını düşünürsek politik ya da sınıfsal dinamikleri de göz önüne aldığımızda hem mimari hem de kamusal birçok unsur elbette insanlarla kurumlar arasına bir mesafe koyabilir. Biz, binaya girilen ilk andan itibaren bu mesafenin sanat eserleriyle ve kitaplarla kırılmasını istiyoruz. Bu sergide izleyici ilk andan başlıyor eserle temas etmeye. Leylâ Gediz’in Intro/Giriş (2024), isimli yerleştirmesinde yumuşak bir başlangıç yapıyor sergiye. Ziyaretçi tuval bezine dokunarak giriyor; duygusal bir ilişki kurmaya davet ediyor izleyiciyi Leylâ Gediz bu işinde. Hem resmin dokunulamaz olduğu fikrini hem de izleyiciyle galeri arasındaki mesafeyi resimle yıkıyor.
D.Y: Topluma karşı sorumlulukları, sanatçılara ve sanat üretimine olan sorumluluklardan bağımsız düşünemeyiz. Bu sorumluluklara bütçe yönetiminden, iletişim diline, sergi tasarımından küratöryal yaklaşıma büyük bir yelpazede bakmaya çalışıyoruz. Örneğin sergi bütçelerini düzenlerken yeni sanat üretimlerini desteklemeye öncelik veriyoruz. Etiket metinlerini anlaşılır bir dilde, her adımda sanatçının onayını alarak hazırlıyoruz. Her yaştan ve arka plandan gelen izleyicinin eserle iletişim kurmasına ön ayak olan, izleyiciye alan açan, didaktik olamayan kısa etiket metinleri yazıyoruz. Özellikle geniş kapsamlı sergilerde sanatçı ve eser isimlerinin ayrı bir basılı malzeme olması ve sergiyi bu planla gezmenin sergi deneyiminden çok şey çaldığı görüşündeyim. İzleyici hangi odada olduğunu düşünerek nereye baktığını çözerken ve kendini mekânda konumlandırmaya çalışırken sergiyi gezme hissi bölünüyor ve odak noktası sergi deneyimi yerine bir tür mimari bulmacaya ve bilgiye erişme stresine dönüşüveriyor. Bu yüzden tasarımı eserden geri planda olan, anlaşılır etiket metinlerinin sergi deneyimlemede kolaylaştırıcı olduğunu düşünüyoruz.
Bugünü Resmetmek, Sergi görüntüsü, Yapı Kredi Galeri, 2024. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz
Ekibinizde her bireyin potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için fırsat eşitliği sağlayan, adil ve kapsayıcı bir ortamınız olduğunu her fırsatta vurguluyorsunuz. Bize bu kapsamda çalışma şartlarınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Tesis etmeye çalıştığınız ideal ortam nasıldır?
D.Y: Her şey dilde başlıyor. Öncelikle, çalışma yöntemimizle uyuşmadığı için baş küratör, eş küratör, asistan küratör gibi hiyerarşik sözcükler kullanmıyoruz. Herkes deneyim ve becerileri ekseninde elinde ne varsa masaya koyuyor, sergiler de bu doğrultuda ortaya çıkıyor. Burcu’yla çalışmaya başladığımız ilk günden bu yana birbirimizi gerçek anlamda dinleyebileceğimiz; küratöryal kararlar alırken birbirimizin bireysel yaklaşımlarına kulak verebileceğimiz ve birbirimizi açarak kolektif bir yola yönelebileceğimiz; yeri geldiğinde birbirimizi eleştirebileceğimiz; güvene, şeffaflığa ve arkadaşlığa dayalı bir zemin kurduk. Kadınlar arası rekabetten beslenen sistemlere tahammülümüz yok. Bu sistemler zehir saçıyor, emek sömürüsünü normalleştiriyor, sağlıksız çalışma ortamlarına zemin oluşturuyor. Bizim kuşağımız rekabetin iş verimini arttırdığı yalanına inanmıyor artık. Aksine yatay hiyerarşik yapılar olursa herkesin kendini daha iyi hissettiği, işini benimsediği, olumlu duygularla, iş birliğiyle çalıştığı alanlar oluşur. İyi sergiler de böyle ortaya çıkıyor. Tüm bunların arka planında genel müdürümüz Tülay Güngen’in vizyonu ve bize açtığı hem esnek hem kolektif alanın olduğunu da unutmamak gerekir.
Yaklaşık 20 senedir sanat alanında çalışıyorum, iyi ve kötü deneyimlerim oldu. Arts Of The Working Class’ın daveti üzerine sanat alanındaki çalışma koşullarını eleştiren Kocaman Keskin Bir Çelişki (Working Conditions In Three Acts) isimli yazılar yazdım. Bu konularda düşünmeye devam edip her gün öğrenmeye açık olmamız ve eleştirdiğimiz konular karşımıza çıktığında kendimizi nasıl sorgulayabileceğimiz üzerine eleştirel bir bakış edinmemiz gerektiği kanısındayım. Yapı Kredi Galeri ekibi olarak en önemsediğimiz konular; şeffaf diyaloğun akışı ve işe koyulmadan önce güne samimi bir “Nasılsın?” sorusuyla başlamak. İş bölümlerini birbirimize keskince atamak yerine daha esnek ve diyalog kurarak ilerliyoruz. Böylece iş bölümü; birbirimizin ilgi alanları, becerileri, hayat koşulları, ruh hali ve bireysel dinamiklerini çerçevesinde biçimleniyor.
Açmak istediğim bir parantez daha var. 2022’de Yapı Kredi Kültür Sanat’ta çalışmaya başladığımda oğlum henüz bir yaşında bile değildi, annelik ve direktörlük rollerini aynı anda yüklendim ve kucakladım. YKKS bana anneliğin getirdiği sorumluluklarımla iş yükümü dengeleyebileceğim bir çalışma koşulu sundu. İş hayatı ve annelik arasında seçim yapmaya zorlayan, sistemin kendisi. Yeterli destek mekanizmaları oluşturulduğunda her şey mümkün.
Bugünü Resmetmek sergisi özelinde konuşacak olursak, sergi fikrinin sohbetiniz esnasında ortaya atıldığını yazmışsınız sergi metninde. Kuşkusuz bugün sadece resimlerden oluşan bir sergi yapmak çok kıymetli. Bu hususta sanatçıları seçerken neleri gözettiniz? “Resimle düşünen ve tutkuyla sanat yapan” önermesi hakkında biraz konuşacak olursak burada dışarıda kaldığını hisseden sanatçıların olabilme ihtimali aklınıza gelmiş miydi?
D.Y: “Sanatçı seçmek” ifadesi bu sergide tam karşılık bulmuyor. Daha doğrusu biz hiçbir zaman sanatçı seçmiyoruz, sergi hazırlarken sanat eserleriyle düşünüyoruz ve sanatçılarla konuşuyoruz. Sergi sanatçıları da bu süreçte netleşiyor. Resim sergisi özelinde sanatçı merkezli bir yol yerine eser merkezli düşündük.
Deniz Pasha’nın Birlik Apartmanı adlı eseri serginin ilk kıvılcımıydı. Sanatçının bozuk perspektifle, siyahi deforme edilmiş bir kadın figürünü huzursuz ve büyüleyici bir kompozisyonla resmetmesi dikkatimizi çekti. Kullandığı sarının çarpıcılığı ve tematize ettiği konunun derinliği, Türkiye’ye mülteci ve misyoner olarak gelen insanlar ve yapısal ırkçılık gibi yeterli görünürlük verilmeyen toplumsal konuları işlemesi bizi etkiledi.
Sorunun ikinci kısmına gelirsek, her serginin belirli sınırları var. Bu sınırların iş gücü kapasitesi, sergi alanın mekânsal nitelikleri, bütçe gibi çok net ayakları var. Biz elimizdeki imkânlarla olabildiğince kapsayıcı olmaya gayret ettik; yaptığımız işin hakkını vermeye özen göstererek öznel ve nesnel dengeleri gözeterek çalıştık.
Resimle düşünen ve tutkuyla resim yapan sanatçılar olarak çerçevelendirmemizin sebeplerine de kısaca değinelim. Bu nedenlerden ikisi, sergide yer alan her sanatçının resim eğitimi almamış olması ve sergide çoğunlukla Türkiye’de resim sanatı denince akla ilk gelen isimlerin, ağırlıklı olarak akademi hocalarının olmaması.
B.Ç: Uzun süredir işlerini takip ettiğimiz sanatçılar vardı. Türkiye güncel sanat ortamındaki çeşitliliği göstermek istemekle birlikte sanatçıların temsil ettiklerini düşündüğümüz konuları da hesaba kattık. Hem politik anlam ve resme olan yaklaşımlar hem de resimdeki yenilik arayışları üzerinden bugünün resminin ifade ettikleri üzerine düşündük.
Bugünün resmi uçsuz bucaksız, derin ve zengin bir alanda duruyor. Araştırmalarımızda bu alanı anlamaya çalışırken çok şey keşfettik. Gelecek sergilerimizi kurgularken bu araştırmalardan kuşkusuz faydalanancağız. Bu bir küratöryal seçki ve dışarıda kalan sanatçılar olması bu sebeple kaçınılmaz. Sergiyi planlarken kendimize bir belirli kriterler koymamız gerektiğinin de farkındaydık. Serginin sadece İstanbul merkezli olmaması ve sergiyi son beş yılla sınırlamak bunlardan bazılarıydı. Serginin İstanbul’un sanat ortamı gibi çoğulcu bir yapıda olması gerekliliğinden yola çıktık.
Bugünü Resmetmek, Sergi görüntüsü, Yapı Kredi Galeri, 2024. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz
Serginin kendi içerisinde bir kurgusu var ve bu şekilde bütün yapıtlar art arda eklemlenebiliyor. Bu koreografiyi okurlarımız için anlatabilir misiniz?
B.Ç: Sergilerde bir tema etrafında şekillenen kurguyla oynamak istedik. Küratör olarak geri plana çekildiğimiz, sanatçı merkezli bir sergi oluşturmaktı amacımız. Sanatçılarla iletişimle şekillenen bir süreç olması ve resim merkezli kurguladığımız bir model planladık. Tematik sergilerin yaratabileceği olası baskıdan kaçınarak sanatçılarla açık bir diyalog sürdürüp son dönemlerde kendilerini, pratiklerini en iyi temsil ettiklerini düşündükleri işleri beraber konuşarak neredeyse her adımda sanatçılarla birlikte ilerledik.
Sergi içindeki kurgu, eserlerin yan yana geldiklerinde oluşturdukları bir aradalıkla da yaratıyor anlatı dilini. Resimlerin kendi içerisinde kurduğu ahenkle şekillendi sergi. Ahu Akgün, Yaz Taşçı ve Taner Ceylan’ın işlerinin sergilendikleri yerde bedensel bir anlatı dili üzerine şekillendi işler. Figen Aydıntaşbaş ve Cansu Çakar’ın eserlerinin olduğu alanda, bu iki sanatçı arasında pratiklerine değindikleri minyatür üzerinden bir bağlantı kurulabilir. Leylâ Gediz ve Sevil Tunaboylu’nun eserlerinin oluşturdukları katmanlar da aynı şekilde. Rojbin Ekinci, Deniz Pasha ve Nalan Yırtmaç’ın eserlerinin olduğu alan güncel resimde kendine daha az yer bulan konuları görünür kılan işlerle şekillendi. Yani aslında sadece anlatıyla değil hem pratiklerindeki ortak noktalardan hem de eserler arasında kurulan ilişkiden yola çıkarak bir plan oluşturduk.
D.Y: Sanatçı merkezli derken dışarıdan gelen küratöryal tema yerine içeriden, sanatçının çalıştığı konulardan gelen temalar üzerinde çalışmayı kastediyoruz. Burcu’nun da anlattığı gibi resim sergisi bu şekilde gelişti. Serginin anlatısı da eserlerin kendi içlerinde kurduğu diyaloglarla doğal yollarla şekillendi. Antonio Cosentino, Tayfun Gülnar, Ecem Yüksek ve Toygun Özdemir’in renk cümbüşleri ve cesur kompozisyonları kendi içinde bir anlatı ve ruh hali oluşturuyor. Serginin içinde farklı yollar, patikalar var. Bu yollardan biri de insanın doğayla kurduğu ilişki. Fulya Çetin’in Dağların Taşların Ağladığı Gün adlı kitap formundaki resimsel yerleştirmesi doğayla düşünme ve hislenme yolunu açıyor. Aynı şekilde Nalan Yırtmaç’ın triptiği de doğa ve insan ilişkisi üzerinden ilerliyor; doğanın sonsuz bir umut kaynağı olduğunu ve yaşam döngüsünü vurguluyor. Her ne kadar yaklaşımları birbirinden uzak olsa da Yağız Özgen ve Kirkor Sahakoğlu’nun eserlerindeki geometri ve soyutlamanın birbirine eş yönleri de var.
Güncel sanatta resmin yeri, oldukça önemli ve çeşitli. Geleneksel resim sanatı, çağdaş sanatçılar tarafından yeni teknikler, malzemeler ve kavramlarla yeniden yorumlanarak güncelleniyor ve çeşitleniyor. Medya ve teknolojinin resme entegrasyonu, malzeme denemeleri, performans ve yerleştirmeyle tamamlanan resimler gibi bir yelpazede sizin günümüz sanatının resim alanında sıradışı bulduğunuz çalışmaları nelerdir ve neden? Bu gerçekleştirdiğiniz sergi izleyicisine ne söylemek istiyordu?
B.Ç: Resimle denemelerde beni en çok etkileyen, malzemeyle ifade arayışları ve malzemenin resmin sadece aracı olmaktan çıkıp, anlatımı güçlendirecek ve geliştirecek bir unsur olarak kullanılması. Expanded painting, sergide yer vermek istediğimiz, resmin mekânla ve malzemeyle olan sınırlarını zorlayan bir kavram. Elbette yeni bir deneme değil, 1950’lere kadar giden bir tarihi var. Bugün de bu sınırların resimde yeni medya araçlarıyla gelişmesini görmek; Yves Klein, Shigeko Kubota yaptığı gibi resmin bedenle ilişkisini incelemek heyecan uyandırıcı.
Politik olarak resmin, harekete geçirme ve kolektif değişimin fitilini ateşlemede söz sahibi olduğunu görmek, sanatla politik olanın bir anlamda ayrılmaz bir bütün olduğunu hatırlattı.
D.Y: Bu soruyu sergiye referans vererek yanıtlayacak olursak, Derya Ülker’in sergi sürecini resimleştiren eserini bahsettiğin dinamikler etrafında düşünmek zihin açıcı olabilir. Günümüz resminde artık radikal ya da yeni olan, resmin yeni medya ve teknolojilerle ilişkisi yerine sanatçının 2024’te izlenimci resim yapmanın gerekliliğini duyması ve güncel sanatla yeni bir bağlam yaratmasıdır diye düşünüyorum. Sergi sürecini fotoğrafla belgelemek yerine resimle görselleştirmek, bir diğer deyişle resim konusundaki ısrar, başlı başına çok güçlü. Araştırma merkezli ve kavramsal sanatın güncel sanat alanında sıkça yer bulduğunu göz önünde bulundurursak, 2024’te bir sanatçının şövalesini alıp galeriye gelip çalışmasını, yalnızca nostaljik bir yaklaşım olarak değil, bugünün sergi yapma süreciyle de ilişkilenme olarak okuyorum.
YKKS nasıl bir küratöryal yol izleyecek? Yakın dönem projeleriniz neler?
D.Y: Yapı Kredi Galeri’nin programını şekillendirirken belirli referans noktaları belirledik. Odaklandığımız dört temel sergi formatı var. İlki Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet (2022) gibi tematik grup sergileri. Güncel ve toplumsal konuları işleyen bu sergiler devam edecek. Eylül 2024’te uluslararası ve Türkiyeli sanatçıların katılacağı bir tematik grup sergisi açacağız. İkincisi, kişisel sergiler. 2023’te ilkini gerçekleştirdiğimiz, iki ayrı katta iki ayrı sanatçının kişisel sergilerine ve orta katta bu iki sanatçının sanatsal diyaloguna, yeni eser üretimlerine odaklanan Bir Arada sergi dizisi devam edecek. Üçüncü format, Yapı Kredi Kültür Sanat’ın yayınları, koleksiyonu ve arşiviyle ilişkilenen sergiler. Sonuncusu, küratörlü kamusal programlar. Örneğin Portiko Okumaları. Video programı, performans, okuma gibi sergi formatının dışına çıkan küratöryal programlara da yer vereceğiz.
Comments