top of page
Özge Yılmaz

Bir müzikal ayin


26. İstanbul Caz Festivali, 29 Haziran-18 Temmuz tarihleri arasında yine cazın önemli isimlerini bizlerle buluşturdu. Festivalin bu yılki yıldızlarından biri de, türler ve biçemler üstü müziğiyle dünya çapında bir başarı elde eden Kamasi Washington’dı. 2016’da yine İstanbul Caz Festivali kapsamında verdiği konserin ardından İstanbul izleyicisiyle ikinci kez buluşan Washington’ın müzikal evrenini ve 10 Temmuz akşamı saksafonuna üflediği nefesini İstanbul’a yaydığı konserini Özge Yılmaz yazdı

☕️ 8 dakikalık okuma

Kamasi Washington, 10 Temmuz 2019, Volkswagen Arena Fotoğraf: llgın Erarslan Yanmaz

26. İstanbul Caz Festivali bu yıl pek çok değerli müzisyenle birlikte Kamasi Washtington’ı da ağırladı. 10 Temmuz gecesi Volkswagen Arena’da gerçekleşen konser, Washington’ın saksafonundan geçen nefesini bizlerle ikinci kez buluşturdu. Konsere değinmeden önce, Washington’ın müziğiyle daha evvel tanışmamış olanlar için bir profil çizmek faydalı olabilir.

Los Angeles’lı Kamasi Washington, pek de şaşırtıcı olmayacak şekilde, müzisyen bir aileden geliyor ve çocukluğu müzikle iç içe, farklı enstrümanları öğrenerek geçmiş. Alameti farikası olarak tanımlayabileceğimiz saksafonla ise, ancak 13 yaşına geldiğinde tanışıyor. UCLA’de (University of California, Los Angeles) etnomüzikoloji öğrenimi gören Washington, 2004 yılında, henüz öğrenciyken Young Jazz Giants (Genç Caz Devleri) isimli dörtlüyle aynı adı taşıyan ilk albümünü yayınlıyor. Bundan sonrasıysa doğru hamleler ve başarılı işbirlikleriyle muntazaman ilerleyen bir caz kariyeri.

Washington’ın tüm dünyada tanınmasını sağlayan esas sıçrama ise 2015 tarihli ilk solo albümü The Epic ile gerçekleşiyor. Üç saatlik The Epic, Washington’ın, grubu The Next Step ile birlikte yarattığı, türlerin ötesinde bir başyapıt olarak tanımlanabilir. Caz kökenlerine sahip çıkarken hip-hop’tan, rock’tan ve elektronik müzikten de beslenen bu albüm, caz dünyasını aşıp, ana akım müzik yayınlarının yılın en iyi albümleri listelerine yerleşiyor. Genetiğinin ve geleneğinin sağladığı klasik caz altyapısını hiç korkmadan eğip bükerek bambaşka müzikal dünyaların kapılarını açan Washington, kapak fotoğrafında elinde saksafonu, tüm ihtişamıyla boy gösterdiği The Epic ile, Yeşilçam filmlerinde plakların ve gazete kupürlerinin üst üste atıldığı başarı sahnelerinden birini yaşıyor adeta.

Kamasi Washington ve The Next Step, 10 Temmuz 2019, Volkswagen Arena Fotoğraf: Selçuk Polat

The Epic’i bu denli benzersiz kılan şeylerden belki en önemlisi, Washington’ın klasik Afro-Amerikan cazını tüm ustalığıyla icra ederken, farklı müzikal tür ve biçemleri kullanışındaki samimiyet. Zira Washington bunu müziğinin daha popüler olması için değil, müzikal evreninin sınırlarını genişletebilmek adına yapıyor. Öyle ki, yaylıların Afro-Amerikan cazında çok sık rastlanmayan şekilde kullanımı ve Patrice Quinn’in R&B’ye meyleden vokali, The Epic’in imza özelliklerinden biri olarak çıkıyor karşımıza. Washington, bu albümün başarısıyla tüm dünyayı turlarken, 2016 Temmuz’unda 23. İstanbul Caz Festivali kapsamında İstanbul’a da gelmiş ve Beykoz Kundura Fabrikası’nda verdiği konserle bizleri büyülemişti.

The Epic’le birlikte müzik otoritelerince John Coltrane ve Sun Ra gibi dev isimlerle kıyaslanmaya başlayan Kamasi Washington, 2017 yılında Truth (Gerçek) ve Harmony of Difference (Farkın Uyumu) adlı iki single çıkarıyor. Bu teklileriyle de başarısını devam ettirmesinin ardından, 32 kişilik orkestra ve 20 kişiden oluşan koroyla kaydettiği yeni albümü Heaven and Earth’ü (Cennet ve Dünya) ise 2018 yılında yayınlıyor.

Patrice Quinn, 10 Temmuz 2019, Volkswagen Arena Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz

Patrice Quinn, 10 Temmuz 2019, Volkswagen Arena Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz

Heaven and Earth (Cennet ve Dünya), sırasıyla Earth ve Heaven isimli iki bölümden oluşan bir albüm. Washington, albüm tanıtımında Earth başlıklı ilk yarıyı dış dünyayı yorumladığı kısım olarak nitelerken, Heaven adlı ikinci yarıyıysa kendi iç dünyasına bakışı, kimliği ve yaptığı seçimlerin bir yansıması olarak tanımlıyor. Burada sanatçının kullandığı “seçim” kelimesinin altını çizmek gerek zira albüm bir de ghost part (gizli bölüm) olarak tanımlanan ve The Choice (Seçim) başlığını taşıyan 38 dakikalık bir bölüm daha içeriyor. The Choice’u kendi gizliliğiyle baş başa bırakırsak, albümün taşıdığı düalieteye geri dönebiliriz çünkü Heaven and Earth’ü “Cennet ve Dünya” olarak çevirmek doğru olsa da, müzisyen verdiği röportajlarda, birebir cenneti ve dünyayı işaret etmediğini, daha kişisel bir deneyimden bahsettiğini özellikle vurguluyor. Burada, dilin çok katmanlılığına sırtımızı yaslayıp bir Türkçe karşılık daha çıkarabiliriz aynı iki kelimeden: Gök ve Yer. Bu okumada da ruh-beden ikiliğinin izlerini ruhun göğe, bedeninse yere bağlı olduğuna inanılan düşünceyle görebiliriz. Washington, bu öğretiye dair tesadüflere yer bırakmayacak denli ince hesaplanmış tematik ögeleri müziğinde de aynı profesyonellikle işlemiş.

Yere, köklerine, geçmişine dair olan bu ilk bölümde Washington’ın arcade oyunları oynadığı naif çocukluk yıllarını bulmak da mümkün, Afro-Amerikalıların dünden bugüne yaşadıklarını da. Albümün ve Earth bölümünün açılış parçası Fists of Fury (Öfkenin Yumrukları) belki de bunun en iyi örneği. Aynı adı taşıyan 1972 tarihli Bruce Lee filminin tema müziğini geliştiren Washington, bu kült temayı nevi şahsına münhasır orkestrasyonuyla bambaşka bir boyuta taşımış. Hem Bruce Lee filmleri izlediği çocukluk yıllarının saflığını, hem de Afro-Amerikan halkının kolektif ve haklı öfkesini aynı parçada buluşturmak da Washington’ın müzikal dehasının göstergelerinden biri. Parçanın sözleriyse Earth başlıklı bölümün özeti niteliğinde:

Our time as victims is over

We will no longer ask for justice

Instead we will take our retribution

(Mağduriyetimiz sona erdi

Artık adalet dilenmeyeceğiz

Onun yerine, intikamımızı alacağız)

Kamasi Washington ve The Next Step, 10 Temmuz 2019, Volkswagen Arena Fotoğraf: Selçuk Polat

Heaven bölümü ise Space Traveler’s Lullaby (Uzay Gezgininin Ninnisi) adlı şarkıyla açılıyor. Fists Of Fury’de mevcut olan dirayet, kararlılık ve mücadele arzusuyla hem çelişen hem de bu arzunun bir sağlaması ve genişlemesi olarak görebileceğimiz Uzay Gezgininin Ninnisi ile Washington bakışlarını yerden göğe çeviriyor. Hiç bitmeyecek yeni mücadeleler, çabalar önümüze bir bir serilirken, bireyin tüm bu bitimsiz mücadelelerle baş edebilecek denli güçlü olduğunu fısıldıyor bize bu şarkı.

Kuşkusuz, Kamasi Washington’ın hem albüm kayıtlarında hem de turnelerde kendisine eşlik eden grubu The Next Step de bugüne dek elde ettiği başarıdaki en önemli unsurlardan. Tenor saksafonun Washington’a emanet olduğu grupta Patrice Quinn sesi, Ronald Bruner Jr. ve Tony Austin davulları (evet, aynı anda iki davul!), Ryan Porter trombonu, Abraham Mosley basları ve Brandon Coleman klavyesi ile Washington’ın bestelerini, muazzam doğaçlamalarıyla birleştirerek müziğin farklı kıyılarına doğru yanaşıyorlar. Böylesi bir topluluğu sahnede canlı izlemekse, bambaşka bir müzikal deneyim haline geliyor, tıpkı 10 Temmuz İstanbul konserinde olduğu gibi.

Rickey Washington, 10 Temmuz 2019, Volkswagen Arena Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz

Her bir müzisyenin eşsiz performansının yanında, konseri benzersiz kılan bir diğer şeyse, bu turnede Washington’a flüdü ve soprano saksafonuyla eşlik eden babası Rickey Washington’dı. Kamasi Washington dünyaya geldiği sırada Raw Soul Express adlı grubuyla yıldızı parlamakta olan ve geçmişte Diana Ross and the Temptations ile çalışmış olan usta müzisyen, hayati bir karar alarak oğluyla daha çok vakit geçirebilmek adına yükselişte olan sahne kariyerini bırakmış ve müzik öğretmenliğine başlamış. Kamasi Washington da bir röportajında babasının kendisiyle daha çok vakit geçirebilmek için turnelere çıkmaktan vazgeçtiğini, dolayısıyla şimdi baba-oğul olarak birlikte bir turne gerçekleştirmenin onun için çok önemli olduğunu dile getiriyor.

Kamasi Washington ve grubu çok boyutlu, çok zamanlı ve çok katmanlı bu müziklerini icra ederken, doğaçlamalarla da zenginleştirdikleri pek çok parça, sahneye albüm versiyonundan daha güçlü ve daha gürültülü şekilde yansıdı. Benzer konserlerde müzisyenlerin performanslarına artık alışmış olsak da, The Next Step üyeleri, her bir soloda virtüöziteleriyle izleyiciyi büyüledi. Sahneyi pür dikkat takip edip hiçbir müzikal detayı kaçırmamaya çalışırken aynı anda kendini müziğin akışına bırakmak da yine bir düalite tabii. Cazın tüm olasılıklarının bir arada var olduğu bu deneyimde, izleyicisine sunduğu geniş duygulanım alanıyla Kamasi Washington, nefesiyle isyanın, öfkenin, teslimiyetin, mutluluğun, huzurun ve tabii ki aşkın notalarını saksafonundan dışarı verirken, yeri ve göğü müziğin titreşimleriyle sarmalayan bir şamana dönüşüyor, bir müzikal ayini yönetiyordu sahnede adeta...

Comments


bottom of page