Zeynep Tosun, yürüttüğü sosyal sorumluluk projesi kapsamında Anadolu’daki kadınlarla birlikte yöresel geri dönüşüm tekniklerini kullanarak üreteceği sürdürülebilir bir koleksiyon sunmaya hazırlanıyor. Tosun’la günümüzün tüketime endeksli yapısında önemli bir yer tutan hızlı moda akımını ve tasarıma olan yaklaşımını konuştuk
Röportaj: Merve Akar Akgün
Zeynep Tosun
Kendi adın ve soyadın olan markan Zeynep Tosun, sürdürülebilirlik adına neler yapıyor?
Kendi markamı kurduğumdan beri üretim ve materyal bakımından sürdürülebilirlik üzerinde hep çalışıyorduk. Ben konunun daha çok üretim bakımından üstüne düşüyorum; çünkü çok fazla el işi yapıyoruz. Sonra gördük ki kadınlar ve çocuklar durumla çok ilgilenmiyor. Sistemler hiç sürdürülebilir değil ve insanlar zaman içerisinde çok fazla sömürülmüşler. Biz de “Daha sürdürülebilir bir sistem nasıl kurulabilir?” sorusu eşliğinde ilerlemeye başladık. Son iki buçuk senedir yaptığımız işlerde veganız; hiçbir hayvansal ürün kullanmıyoruz. Tamamen doğal materyaller kullanmaya özen gösteriyoruz. Paketlemelerimizi bile kendi kumaş artıklarımızdan yapıyoruz.
Üretim pratiğiniz bu sektöre girdiğinizden günden bugüne nasıl bir evrimleşme sürecinden geçti?
Mesleğe ilk başladığımda kullandığım materyalleri seçerken önceliğim doğaya duyarlılık değildi. İstediğim her şeyi üretmek ve “moda” yapmak istiyordum. Zaman ilerledikçe, kişisel gelişimimle beraber doğaya olan ilgim arttı ve tercihlerime dikkat etmeye başladım. İnsanlar için iyi bir gelecek bırakmamız gerektiğini anladım. Örneğin yaptığımız işlerde etnik yönü ağır basan üretimler yapmaya başladık. Tekniğimiz geliştikçe atığımız da azalmaya başladı; çünkü iş yeri olarak üretim anlamında atıklarımızı dönüştürmeye başladık. Olgunlaşma ve tecrübeyle birlikte de sürdürülebilirlik tekniklerimiz gelişti. İlk başlarda önceliğimiz kısıtlama olmadan güzel şeyler yapmaktı; fakat şimdi kısıtlanarak bu hassasiyette işler yapmak çok daha iyi geliyor. Benim için dünyayı değiştirebilecek bir şeyin parçası olmak en iyi elbiseyi yapmaktan çok daha önemli.
Bugünlere gelirken tasarım çizginde neler değişti ve yoluna neleri katarak ilerledin?
Kişisel gelişimimle birlikte tasarımlarım da çok gelişti. Ben her şeyden ilham alıyorum: Kendi hayatımdan, yaşadıklarımdan, müzelerden, kadın hikâyelerinden, sanatçılardan, yazarlardan… Zamanla daha da ayakları yere basan koleksiyonlar yapmaya başladım. Ekibimi çok seviyorum, her biri aile fertlerim gibi. İnsan psikolojisinden daha çok anlamaya başladıkça mentorluğum da gelişti. Eskiden koleksiyonlarımın daha trendy ve güzel olmasına önem verirken şimdi “bir ömür giyerim” dediğim zamansız kıyafetlere imza atmayı tercih ediyorum. Müşterilerimin markamla bir gönül bağı kurması benim için çok önemli, bunların hepsi ancak güzel anlatımlarla kurulabiliyor. Yaptığım işlerin ve tasarımların daha anlamlı olması için hızlı değil yavaş adımlarla ilerlemeyi ve hedefe sağlam bir şekilde ulaşmayı tercih ediyoruz.
Sanatsal açıdan nelerden besleniyorsunuz?
Sanatla bir arada olabilmek için hep New York ve Londra gibi büyük şehirlere gitmeyi tercih ediyorum. Mesela Londra’ya her gittiğimde Tate Modern’i kesinlikle ziyaret ediyorum, birçok müze ve sergi takip ediyorum, bağımsız sanat galerilerinin olduğu yerleri gezmek en keyif aldığım işlerden biri. Aynı zamanda küçük yerlere de gidiyorum. Örneğin, köylere gidip oradaki kadınların yaptığı işleri izlemek de beni müzelere gitmek kadar besliyor. Yeni insanlarla tanışmak, yeni yerler görmek ve yeni müzikler keşfetmek beni çok etkiliyor.
Perwoll ile sürdürülebilirliği destekleyen sosyal sorumluluk projesi nasıl ortaya çıktı, süreç nasıldı?
Perwoll ile yaptığımız proje hem geri hem de ileri dönüştürülebilir bir proje; çünkü insanların kullanmadığı ürünleri topluyor ve bunlarla yeniden Türk kültürüne ait el sanatlarını kullanarak ürünler tasarlıyoruz. Kırk yama, çaput, iplik burma gibi birçok eski tekniği kullanarak unisex kot ceketler, çantalar, şapkalar ve muskalar üretiyoruz. Kot ceketlerde kullandığımız kumaş organik koton. Bu proje özelinde Bego Jeans firmasıyla çalışıyoruz. Bu firmanın hikâyesi çok enteresan. Firma sahibi kot taşlama üretiminde çalışan eski bir işçi. Çalıştığı süre zarfında maruz kaldığı kimyasallardan kendi akciğerinin önemli bir bölümünü kaybediyor, bunun yanı sıra çalışma arkadaşlarının da bir kısmı hayatlarını kaybediyor. Dünyada bu şekilde yapılan kot taşlama üretim sistemini durdurmak için büyük adımlar atıyor ve sonunda bu sistem artık kullanılmıyor. Bunun üstüne yıllar içinde kendisi sertifikalı ve doğaya zarar vermeyen, adil üretim sistemine dayalı bir marka kuruyor. Biz bu koleksiyon için ondan daha iyi bir partner bulamazdık.
Peki projedeki kadınlar sizin tanıdığınız insanlar mıydı?
Evet, hali hazırda iş yaptığımız kadınlardı. GAP’ın UNDP iş birliği ile kurduğu Güneydoğu Anadolu’da faaliyet gösteren ÇATOM’lardaki dezavantajlı kadın ekiplerimizle çalışıyoruz. Sürekli iletişim halinde olduğumuz bir ekip. Kadın kalkınması ve istihdamı markamızın ana üretim şekli diyebilirim. Tasarladığımız ürünlerin %90’ı el işine dayalı; adil kazanç kuralları çerçevesinde üretim yapıyoruz. Yeni projeler yaptığımızda, koleksiyonlar ürettiğimizde ya da onlara yeni bir şeyler öğretmek istediğimizde bölgelere ziyarete gidiyoruz. Aynı zamanda halk eğitim hocalarından çalıştığımız ekiplerimiz de var, bu ekipler tarafından Güneydoğu Anadolu’daki kadınlarımıza el becerilerini geliştirmeleri için çeşitli çevrimiçi dersler verdiriyoruz. Hep beraber birbirimize yardım ederek bu işin üstesinden geliyoruz.
Hızlı moda hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunun bir şekilde önü kesilebilir mi?
Hayır, ucuza üretim yapıldığı sürece bu sorunun çözülmesi çok ama çok zor. Zamanında aynısı bana da oldu, ilk para kazandığım zamanlarda hatırlıyorum kendimi hızlı moda mağazalarında buluyor ve elimi attığım her şeyi satın alıyordum. Hızlı modada ürünler çok kötü bir şekilde üretiliyor. Asıl bizler gibi tasarımcıların bu işe el atmaları gerekiyor. Ben bugün, üç tane almak yerine bir tane alıp değerinin bilinmesini savunuyorum. Maalesef sosyal medyada bu korkunç tüketimin en büyük mecrası. Bir kere giyilen kıyafetin bir daha giyilmemesi üzerine kurulmuş bir dünya.
Zeynep Tosun’un hikâyesi olan kıyafetler tasarlamasının nedeni de bu, giyildiği zaman değer verilsin istiyorum. Zamanında annemin Paris’te bir dükkânı vardı ve benim çocukluğum vintage dükkânlarında geçti. O zamanlarda aldığım eski bir Levi’s pantolonum var hâlâ giyiyorum! Fakat hızlı moda olan markalardan aldıklarımı bir ya da iki kereden fazla giyemiyorum. Bu durumun ancak devlet politikalarının değişmesi ve insanların bilinçlendirilmesiyle önünün kesileceğine inanıyorum.
Comments