top of page
Oğuz Karayemiş

Bir sanat pratiğinin bilinçdışında seyrüsefer notları

İnci Eviner'in son kişisel sergisi Bir Adanın Sinir Uçları, 3 Eylül - 3 Kasım 2024 tarihleri arasında Dirimart Pera'da gerçekleşiyor. Sergideki yapıtların izinden sanatçının pratiğini ele alıyoruz


Yazı: Oğuz Karayemiş


İnci Eviner, Atölyeden Yankılar, 2024. Fotoğraf: Nazlı Erdemirel


İnci Eviner’in Dirimart Pera’da gerçekleşen Bir Adanın Sinir Uçları isimli kişisel sergisi, seyircisine bir sanatçının sanat pratiğinin bilinçdışına samimi bir seyahat sunuyor. 3 Kasım'a kadar devam eden sergi, sanat pratiklerinin mevzubahis bilinçdışını toplumsal ve kozmik olanla ilişkileri dâhilinde düşünmek için önemli bir fırsattı. Ben de bu yazıda İnci Eviner’in yarattığı fırsatın peşine düşerek bilinçdışının bu bağlamda ne anlama geldiğini sorgulamak istiyorum.


Ne kişisel ne de toplumsal bir bilinçdışı


İnci Eviner, Atölyeden Yankılar, 2024. Fotoğraf: Nazlı Erdemirel


İnci Eviner, sanat pratiğiyle son kırk yılda ulusal ve uluslararası ölçekte mühim işlere imza atmış bir sanatçı. Sanatçının yapıtlarının yayılım uzamında ciddi toplumsal ve ekolojik problemleri sanat bağlamında problemleştiren, estetik mülâhazaları politik kaygılarla harmanlayan çok sayıda unsur bulunuyor. Bu açıdan son kişisel sergisine yaklaşırken dikkatli olma ve aceleci sonuçlara varmama yönünde ciddi bir kaygı besliyorum. 


Dirimart Pera’nın kabaca üç bölmeli sergi alanını temelde iki yapıt mesken ediniyor. Biri sergiyle aynı ismi taşıyan, sanatçının “hareketli resim” demeyi tercih ettiği video; diğeri ise sanatçının eski yapıtlarından parçalardan, eskizlerden ve başka yerlerde de gösterilmiş yapıtlarından oluşan Atölyeden Yankılar (2024) isimli heybetli yerleştirme. Yerleştirme o kadar heybetli ki mekânsal düzenlemeden tek bir yerleştirme karşısında bulunduğumu anlamakta güçlük çekiyorum. Sergi metni olmadan bunu kavramak ziyadesiyle zor. Fakat bir kez kavrayınca önümde son derece heyecan verici bir manzara açılıyor: İnci Eviner’in pratiğinin işleyişi ile bitmiş yapıtları arasındaki bağları keşfetme fırsatı sunan bir düzenleme. Doğrusu sanatçıların atölyelerini gidip görme fırsatı olanlar için bir yanıyla çok yeni bir deneyim sayılmaz bu. Fakat karşımda bulduğum fırsat, rastgele bir atölye ziyareti değil sanatçının kendi atölyesini düşünürken onun için önem taşıyan unsurlarla inşa ettiği bir başka yapıt. Dolayısıyla atölye ziyaretlerinde etrafa kendi mantığınca saçılmış malzeme atıkları, alet-edevat gibi gürültülü unsurlardan arındırılmış bir “yankı” bu. Bu açıdan Atölyeden Yankılar’ı, sanatçının pratiğinin haritası olarak değil ona kısmi bir giriş kapısı olarak düşüneceğim.


Peki böyle düşününce ne olur? 


Bilinçdışının yaygın Freudçu kavranışı, okuru, bilinçdışı olanın bireysel psişik bir unsur olduğuna ikna etmek ister. Temel zaafı da buradadır. Bunun ötesine geçmeye çalışan Jungcu ve hatta Lacancı çerçeveler ise onu kendilerine özgü yollarla toplumsal olana açarlar. Fakat bu bile hâlâ “insanca, pek insanca” bir sınırla malûldür. Oysa Atölyeden Yankılar’ı oluşturan unsurların çokluğuna baktığımda gördüğüm şey, cisimsiz imgelerden (fikirlerden) ve cisimsel malzemelerden oluşan bir yığın. Yığın sözcüğünü kompozisyonun karşıtı olarak değil heterojenliğin bir işareti olarak kullanıyorum. Dolayısıyla bir sanat pratiği ile onun ilişkili olduğu cisimsiz ve cisimsel unsurlar yapıtın üretiminin üretken koşullarını sağlıyorsa  son ürüne nazaran bu koşulların bir “bilinçdışı” teşkil ettiği gönül rahatlığıyla söylenebilir. O halde bilinçdışı imgelerden malzemelere kadar insani ve gayri insani kaynaklardan gelen, kozmik bir açıklığa sahiptir. Eş deyişle bilinçdışı bireysel veya toplumsal değil kozmiktir.


Desenler, örgüler, örüntüler


İnci Eviner, Atölyeden Yankılar, 2024. Fotoğraf: Nazlı Erdemirel


İnci Eviner’in sanat pratiğinde desenin rolü ziyadesiyle vurgulu. Müstakil desen yapıtlarının yanı sıra Atölyeden Yankılar’daki görsel senaryo taslakları (storyboard) gibi bazı unsurlar, sanatçının deseni, en azından çizimi aynı zamanda yapıtlarının kurgusunu oluşturmak için de sıklıkla kullandığını gösteriyor. Burada meseleyi öncelikle sanatçının Bir Adanın Sinir Uçları (2024) isimli yapıtı açısından ele alacağım.


İnci Eviner, Bir Adanın Sinir Uçları, 2024. Fotoğraf: Nazlı Erdemirel


Desen, müstakil bir yapıta dönüşmediğinde aracı rolü oynar. Görsel taslaklar, İnci Eviner gibi çizerek düşünen bir sanatçı için demin bahsettiğim bilinçdışıyla ürünü olduğu yapıt arasındaki aracı olarak düşünülebilir. Fakat şunu unutmamak kaydıyla: Bu anlamıyla desenler, halihazırda sanatçının pratiğinin zemini olan bilinçdışındaki örüntüleri varsayar. Dolayısıyla ilk adım, imgelerin ve malzemelerin oluşturduğu, sanatçının varoluşsal karşılaşmalarından mürekkep bilinçdışı örüntülerden hareketle desenlerin oluşumudur. Bunlar ancak ikinci bir adımda yani fikirlerin desenlerinin oluşumunun ardından malzemelerle ve imgelerle ikinci bir müzakere neticesinde nihai yapıtın örgüsüne dönüşür. Ta ki bu örgü de yeni bir bilinçdışı örüntüsünün parçasına dönüşene dek. Dolayısıyla burada yapıt-örgüler, tasarım-desenler ve bilinçsiz-örüntüler arasında asla tek yönlü veya hiyerarşik olmayan, birinden diğerine durmaksızın gidip gelmekten müteşekkil bir yaratım uzamı açılır. Şimdi bu bağlamda bir örgünün ucunu tutacağım.


Bir Adanın Sinir Uçları yapıtının problematik hareket noktasındaki adalardan biri, Hayırsız Ada diye de anılan ve İstanbul’un kayda geçen en büyük köpek katliamlarından birine sahne olan ada. Bir diğeri ise Demokrat Parti’nin lider kadrosunun yargılandığı ve eski başbakan Adnan Menderes dâhil üç partilinin idama mahkûm edildiği Yassıada (şimdiki adıyla Demokrasi ve Özgürlükler Adası). Tam da bu iki örüntü zemininde, videonun sol üst iki parçalı odacığında oduna balta sallayıp son anda vurmayan bir figürün karşısında Antigone’yi görüyorum. Antigone eli kolu bağlı bir şekilde çırpınıyormuşçasına yumuşak bir ritimle ileri geri salınıyor. Antik Yunan’dan fırlayıp gelen ve çağlardır tutulmaktan men edilen yasların kavgacı figürü olarak önemli bir yer kazanmış olan Antigone, yine iki şedit olayın, Hayırsız Ada’daki köpeklerin ve 1960 Darbesi’ndeki ölümlerin yası için didinir gibidir. Örüntüler Antigone’yi, Demokrat Parti’yi, 27 Mayıs Cunta’sını, sokak köpeklerini, Osmanlı Devleti’ni durmaksızın birbirine bağlar. Bu curcunaya kumaşlar, plastik perdeler, ağaçlar ve yıldızlar da eşlik eder. İşte kozmik bilinçdışı: Tarih yok, anne yok, baba yok. Sanatçı desenini çizer, bir sahneler çokluğu yaratır, imgeler ve malzemeler kudretlerini göstermek üzere birer birer sahneye çıkar. Neticesi işte bu imge örgüsüdür.


O halde sanatçı “ne”dir? Türü, kimliği, hatta işlevi açısından bile değil ama örgüler, örüntüler ve desenler bakımından? O, bir tür düğümdür. Bizzat yeni düğümler yapmaya muktedir bir düğüm, yeni ipleri düğümüne ekleyip çıkarmaya muktedir bir seyyah.

İpler arasında bir düğüm


Örgüler, örüntüler, desenler: Bunlar bir şekilde farklı kaynaklardan neşet eden ve gerçekliği farklı yönlere doğru, farklı boyutlarda kateden iplerden oluşuyor gibi düşünülebilir. O halde sanatçı “ne”dir? Türü, kimliği, hatta işlevi açısından bile değil ama örgüler, örüntüler ve desenler bakımından? O, bir tür düğümdür. Bizzat yeni düğümler yapmaya muktedir bir düğüm, yeni ipleri düğümüne ekleyip çıkarmaya muktedir bir seyyah. Sanat elbette az seyahat edildiğinde bile seyyar bir etkinliktir. Kıtaları, tarihleri, adaları, gezegenleri ve yıldızları katetmeyi gerektirir. Malzemeler ve imgeler arasında gide gele dokunur yapıt. İnci Eviner’in sanat pratiğinin karşısında en çok bunu duyumsuyorum. Onun birçok şeyin kavşağında, çoklu imgeler ile malzemelerin ortasında durduğunu, dünyayı duyumsadığını ve bizim için yeni duyulur varlıklar vücuda getirdiğini hayal ediyorum. Kaderimiz bellediğimiz bir coğrafyada, belleğimiz olarak üstümüze yığılan bir tarihin bu uğrağında bizimle durmuş yeni bağları bağlıyor: Yeni düğümleri düğümleyen bir düğüm.


İnci Eviner, Atölyeden Yankılar, 2024. Fotoğraf: Nazlı Erdemirel


Comments


Commenting has been turned off.
bottom of page