Ebru Kurbak, Irene Posch ve Matthias Mold’un dört yıldır üzerinde çalıştıkları Dünyalar Örmek projesi Nisan ayında Viyana’da bulunan Angewandte Innovation Laboratory’de sergilendi. Avusturya Bilim Fonu tarafından desteklenen bu sanatsal araştırma projesi blog, kitap, sergi ve konuşma gibi farklı katmanları bünyesinde barındırıyor. Ege Kökel, elektronik dünya ile tekstil dünyasını birleştirip elektronik teknolojilere eleştirel ve sanatsal bir bakış açısı sunan Dünyalar Örmek’i değerlendirdi ve proje yöneticisi Ebru Kurbak ile bir söyleşi gerçekleştirdi
The Embroidered Computer, 2018, Ebru Kurbak, Irene Posch, Fotoğraf: Elodie Grethen, ©Stitching Worlds
Değişim ve yeniliğe açıklık teknoloji endüstrisinin en önemli özelliklerinden biri. Teknolojinin ilerlemesi yenilenme ve değişmeyle mümkün. Ürünler, sistemler ve hizmetler daha piyasaya sunulmadan kaç sene sonrasında yeni modeli çıkarılacağı planlanarak tasarlanırlar. Tasarlanan ürünler de başarılı olduğu taktirde hızlı bir şekilde piyasa ve toplum değerlerini değiştirebilecek güce sahip olur. Dolayısıyla toplumun alıştıkları gerçeklikler bugünden yarına dijital kapasiteler dahilinde hızlıca şekillenebilir.
Teknoloji endüstrisi her ne kadar yenilik ve değişimden beslense de, buna karşıt olarak ona ithaf ettiğimiz birçok kavram, yıllardan beri demirleşmiş bir şekilde yerini koruyor. Teknoloji endüstrisinin esnekliği markete ve tüketime hizmet ettiği sürece geçerli iken, kendi oluşmuş yapısını sorgulamaya ve sarsmaya başladığında geçerliliğini yitiriyor. Peki nedir teknolojiyle özdeşleşen ve değiş(e)meyen kavramlar?
Daha yeni, daha hızlı ve daha verimli olmak teknoloji sektörünün en büyük motivasyonlarının başında gelir. Piyasaya çıkarılan her yeni ürün, sistem ve hizmet öyle olsa da olmasa da en iyisi, en hızlısı ve en verimlisi olduğunu savunur, ta ki bir kaç sene sonra aynı veya farklı bir firma tarafından ‘daha iyisi’, ‘daha hızlısı’ ve ‘daha verimlisi’ çıkarılana kadar. Verimlilik ve hız kavramları sadece ürünlerin kullanımında değil aynı zamanda üretim yöntemlerinin de özellikleri olarak karşımıza çıkar. Firmaların en son teknoloji ürünlerinin yine en son teknoloji makineler tarafından üretildiğini savunan pazarlama kampanyalarına çokça rastlanılır.
The Embroidered Computer, 2018, Ebru Kurbak, Irene Posch, Fotoğraf: Elodie Grethen, ©Stitching Worlds
Teknolojiyle bir başka ilişkilendirdiğimiz kavram ise ‘kapalı kutu’ oluşu. Bugün birçok insan kullandıkları teknolojik ürünlerin nasıl çalıştığı konusunda bir fikir sahibi değilken onlara bağımlı şekilde hayatlarını sürdürüyorlar. Üretilen ürünler özellikle alışılagelmiş piyasalarda tüketiciler tarafından içine ulaşılması zor olarak tasarlanıyorlar ki tüketimleri hızlı ve kontrol altında olabilsin. Kullanıcıyı pasif bir tüketici haline sokan bu sistem aynı zamanda teknoloji sektörünün kısa zamanda ‘yeni’ birçok ürün üretmesine de imkan sağlıyor. Üretici ve tüketici arasındaki o dokunmatik ekranlar gerçekte ne kadar kırılgan ve ince olsa da aslında kavramsal olarak fazlasıyla güçlü ve aşılmaz duvarlar.
Buna tepki olarak 2000’li yıllarda başlayan maker hareketi bu kesin ayrımları saydamlaştırmaya ve ulaşılabilir yapmaya çalışıyor. Maker hareketi ile ortaya çıkarılan ürünler ne kadar bilgi ve beceri paylaşımını esas alsa da, teknoloji sektörünün büyük şirketlerinde hala bu tarz eğilimlere rastlamak mümkün değil. Siyah ekranlar geçirgen olmayan bir şekilde tasarlanıp, tüketiciyi kısa zamanda yeni ‘daha iyi’ ürünlere muhtaç bırakmaya devam ediyor.
Teknoloji dünyasında verimliliği savunan ve saydam olmayan ürünler ağırlıkla erkekler tarafından ortaya çıkarılıyor. Maskülenlik teknoloji ile bağdaştırdığımız kavramlardan bir diğeri. Bugün gene dev teknoloji şirketlerine bakıldığında özellikle karar alma sürecinde rol alan erkeklerin kadınlara oranla çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Böylelikle ortaya çıkarılan teknolojik gelişmelerin çoğunda da maskülen bir bakış açısı ve tasarım dili hakim. Teknoloji bu nedenle hala bir erkek dünyası olmaya devam ediyor.
Peki farklı teknolojik dünyalar hayal etmek mümkün mü? Marketin ve tüketici kültürünün devamlılığına hizmet eden bu kavramları sorgulamak, yeni çıkan teknolojik yapıları daha farklı şekillendirmek gerekli mi? Tüm bunları yapmak için öncelikle market endişesi gözetmeksizin farklı dijital realiteler yaratmak mı gerekli? Eğer daha farklı sistemler kurulabilirse teknolojinin de en çok ilgilendiği kavramlardan biri olan gelecek nasıl şekillenirdi? Geçmiş teknolojilerde kaçırılmış fırsatlar var mı? Dünyalar Örmek projesinin proje yöneticisi ve baş araştırmacısı Ebru Kurbak’la bu konular hakkında sohbet ettik.
Exhibition view, the reconstruction of the Stitching Worlds workshop, Fotoğraf: Elodie Grethen, ©Stitching Worlds
Dünyalar Örmek projesi içinde birçok katmanı barındırıyor. Bütün bu çalışmaların sonuçlarını göz önüne aldığında aralarında nasıl bir bağ görüyorsun? Dünyalar örerken ortaya çıkan bu yansımalar projenin yarattığı dünyada nasıl birlikte yaşıyorlar? Hangi gerçekliğe ait oluyorlar? Hangi gerçeklikleri paylaşıyorlar?
Her yeni fikir oluşurken bu fikir nereye, hangi dünyaya ait sorusu akla geliyor. Acaba bu bir geçmiş hikayesi mi? Gelecek hikayesi mi? Bu bir paralel evren mi? Bu projede bizim izlediğimiz yol bu tip hikayeleri netleştirmemek ve fonksiyonel, yani yaşayan ve çalışan nesneler üretmek. O nesneyi üretirken fonksiyonuna uygun alternatif bir malzeme ve alternatif bir ustalık ile tasarlanmaya çalışıyoruz. Önemli olan ustalık ve bilginin gerçekten var olması ve bunu yapabilecek bir üretici grubunu hayal etmek. Malzemelerin yine bu üretici grubu tarafından bulunabilir ve ulaşılabilir olması önemli. Fonksiyonu ilk planda tutarak bir çerçeve çizildiğinde, ortaya çıkan işi zaten koşullar belirliyor. Dolayısıyla yeni bir hikaye yazmaya gerek kalmadığını düşünüyorum. Aslında yarattığımız teknolojik nesnenin bugün var olabilmesi önemli. Benim gözümde bu nesneyi karşıma alıp baktığımda “Bugün var, çalışıyor ve burada.” diyebilmek en önemlisi ve yeterlisi.
Projenin en öne çıkan parçalarından biri altın ipliklerle işlenmiş nakıştan 8bitlik elektromekanik bir bilgisayar. Henüz bitmemiş ve devam edilmeyi bekliyor. Teknolojiye ve bilgisayarlarla ilişkilendirdiğimiz kavramlardan çoğuna meydan okuyor bu bilgisayar. Üretimi modern ve hızlı makineler tarafından değil el emeğiyle gerçekleşiyor. Bir zanaat ürünü olarak ortaya çıkan bu bilgisayar alışılmışın aksine kullanıcıya verimi ve hızı vaadetmiyor. Peki senin gözünde bu bilgisayar alternatif hangi kavramları ve hangi dünyaları vadediyor?
Bu bilgisayar 1950’lere 60’lara bir referans veriyor. Silikon teknoloji kullanmıyor ve içinde transistör yok. İnsan olarak bizim belli kapasitelerimiz ve isteklerimiz var ve bunlar aslında kendi hayal edebileceklerimizi sınırlandırıyor. Dolayısıyla geçmişte bir takım teknolojiler de yapılmamış ve düşünülmemiş olarak orada duruyor. Ben bu teknolojilere geri dönüp, bunları gerçekleştirmenin ve düşünmenin bugünkü sınırlılığımızı anlamaya yardımcı olacağını düşünüyorum.
İkinci önemli katman bence yapılışında. Ben elektronik teknolojiyle bu projeler sayesinde tanıştım. Bu konuyu okumadım. Ama böyle bir bilgisayarı tasarlarsan ve işlemeye çalışırsan bir bilgisayarın nasıl çalıştığı konusunda inanılmaz bir bilgiye sahip oluyorsun. Bu bilgiye bir de o nakışı işleyebilen kişinin sahip olabileceği gerçeği var. Yani bu bilgisayar bize hızı ve verimliliği değil ama birçok alternatif hikayeyi sunuyor.
Testing a crocheted switch, Crafted Logic, 2015, Ebru Kurbak, Irene Posch, Fotoğraf: Elodie Grethen, ©Stitching Worlds
Maker dünyasında sıkça rastladığımız dijital kodlar bilgi aktarımını kolaylaştırıyor. Sen de işlerinde, örme, dokuma ve nakış desenlerinin bu kodlara benzerliğinden söz ediyorsun. Bu benzerliği biraz açıklayabilir misin?
Bence tekstil objelerine dair meta enformasyonun tekstil desenlerinin içinde var olması da çok heyecan verici . Bu durum aynı zamanda maker hareketiyle ortaya çıkan “Gelecekte nesneler transfer edilmeyecek, kodlar transfer edilecek. Bir nesneye ihtiyacımız olduğunda modelini indirip cismini üç boyutlu baskıyla elde edeceğiz.” algısının aslında tekstillerde ezelden beridir var olduğunu gösteriyor. Ayrıca tekstilde de tersine mühendislik mümkün. Örneğin; Anadolu kültüründe masa örtüsü örecek biri motifler biriktirir. Bir başkası bu motiflere baktığında, onu sökerek o motifin tekrardan nasıl örüleceğini anlar. Nesnenin kendisinin nasıl yapıldığına dair bilgiyi taşıyor olması ve o bilginin bir koda dönüştürülebilir olması tekstilde var olan bir özellik. Örgüde mesela; bir ters - bir düz gibi sözle veya çizimle tarif edilebilen desenler vardır.
Detail from the exhibition, Crafted Logic, 2015, Ebru Kurbak, Irene Posch, Fotoğraf Elodie Grethen ©Stitching Worlds)
Teknolojide üretim ile tüketim arasındaki kalın duvarları tekstil kullanımıyla saydamlaştırmak mümkün mü?
Evet, saydamlaştırmak mümkün ama belli bir kesim için. O tekstile bakıp nasıl yapıldığını anlayacak insanlar için saydamlaşıyor. Tabii ki tıpkı bilgisayar kodlarında olduğu gibi tekstil desenleri de o ortamı bilen ve o ortama alışık insanlar tarafından çok daha hızlı okunabilen kodlar. Ama hızlıca herkes tarafından öğrenilebilmesi de mümkün.
Tekstilin teknolojiyi saydamlaştırabilmesinin bir diğer nedeni de projede tekstil ile birlikte kullandığımız 1950 ve silikon öncesi teknoloji. Sonuçta o zamanda bütün bir bilgisayar iletken olan-olmayan ve manyetik olan-olmayan maddelerden oluşuyor. Bu maddelerin insanların görebileceği bir ölçekte olması zaten bir saydamlık yaratıyor.
Elektronikle geleneksel tekstilleri birleştirme fikri nasıl ortaya çıktı ve ne gibi sonuçlar doğurdu?
Elizabeth Wayland Barber ipliğin ve tekstilin tarih öncesi çağlarda inanılmaz bir çığır açan teknoloji olduğunu söylüyor ve bunu String Revolution diye tanımlıyor. Tarihe baktığımızda bir mağaraya inebilmek için, urgan yapmak için, el dokuması yelkenler ile dünyayı ilk defa gezmek için tekstil kullanılmış. Ama daha sonra bu teknik, kültürel olarak eve kapatılıp önemsenmemiş olduğu için tarihte ne kadar önemli olduğunun da üstü çizilmiş durumda. Bence bizim işlerimizde asıl vurucu olan tekstili elektronikle birleştirip domestik ortamın dışına çıkarmak, ona dekorasyonun, giyimin ve ısınmanın dışında bir fonksiyon yüklemek. Altın ve gümüş iplikler tarihte sadece dekoratif amaçlar için kullanılırken bizim projemizde iletken özellikleri için kullanıldı. Bu küçük proje de daha şiirsel, gösterişli ve ifadesi yüksek nesnelerin ortaya çıkmasına yardımcı oldu.
2015 yılında projenin bir parçası olarak, teknoloji sektörünün geneline hakim olan maskülen bakış açısına karşıt bir şekilde Türkiye’de Amber Festival kapsamında zanaatkar kadınlarla Crafted Logic adlı bir atölye çalışması düzenlediniz. Bu çalışmada geleneksel tığ işi, elektromekanik şalterler, mantıksal kapı ve son olarak da elektromekanik bir bilgisayarın aritmetik mantık birimini geliştirmek için kullanıldı. Atölye süresince nasıl izlenimler edindin?
Kadınlar -Anadolu kadınından söz ediyorum- zaten dantel, örgü veya dokuma gibi işleri küçümsemiyorlar. Bunun içindeki zanaatkarlığın ve bilginin farkındalar ve bu bilgileri paylaşıyorlar. Ancak bu bilgiler çevrelerinde özellikle erkekler tarafından aynı değeri görmüyor. Günümüzde, özellikle para getirmeyen işlerde, insan ancak o işi iyi biliyor ve o işin ustalığını anlayabilecek birikime sahipse yaratılan nesneye gerekli değeri verebiliyor.
Kadınlar için atölye çalışması çok şaşırtıcı bir şey değildi. Ortaya çıkartacakları ürünlerin nasıl çalışacağını öğrendiler ve nasıl çalıştığına, çalışıp çalışmadığına dair sorular sordular. Ama projeyi yabancılamadılar ve fikirlere oldukça açıklardı. Bu bizim için şaşırtıcıydı. Genelde karşılaştığımız soru “Bunu neden yapıyorsun?” iken, atölyede beraber çalıştığımız kadınlar bize bu soruyu sormadılar. Richard Sennett “Bir işi sadece işin kendisi için iyi yapma arzusu.” diyor zanaatkarlık için. Yani bir amaca hizmet etmek veya birini memnun etmek için değil, kendin için bir işi yapmak anlayışı. Birlikte çalıştığımız kadınlar da aynı Sennett’in dediği gibi yaptıkları şeyi iyi yapmaya odaklandılar. Bu sefer tığ işi yaparken amaç nesnenin elektronik olarak işler olmasıydı ve onlar da atölye çalışmasında buna odaklandılar.
Comments