Gizem Ünlü’nün Bonedog isimli kişisel sergisi 1 Haziran 2024’e kadar İMÇ'yi mesken tutan 5533'te devam ediyor. Serginin vitrininden içeriye; takılanlara, çoğalanlara ve alt üst olanlara bakıyoruz
Yazı: Deniz Gül
Gizem Ünlü’nün Bonedog sergisinden yerleştirme fotoğrafı, 5533
Can Küçük’ün programını sürdürdüğü ve 15 yıldan uzun süredir faaliyetlerine devam eden 5533, 11 Mayıs-1 Haziran 2024 tarihleri arasında Gizem Ünlü’nün Bonedog* isimli ikinci kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden 2015 yılında mezun olan Gizem, aidiyet, yaralanabilirlik ve kayıp üzerine çalışıyor. Gizem’in bilindik mecrası resim fakat geleneksel anlamda değil; pratiği, çeşitli malzemeleri hem birbirine hem çalıştığı mekânlara diken bir hassasiyeti barındırıyor. Burada bahsi geçen sergi okumasını da Gizem’le 2019 yılında pratiği üzerine birlikte düşünmemiz üzerine aldığım notlara dokunarak yapıyorum.
Sergi mekânını sergiden bağımsız düşünmek mümkün değil. 5533’ün müdavimi olanlar da bu sanat mekânına dair en çarpıcı ve en sıradan şeyin mekânın vitrini olduğunu bilirler. Bu durum birçok sanat mekânı için geçerlidir; mağazacılık için vitrin ne demekse sergi mekânı için de vitrin odur. Vitrin hem kişiyi (vitrin, kişinin seyrinde bir tutulma anıdır), hem mekânı (mekânın sosyo-psikolojik ve fiziksel varlığının taşıyıcısı olur) tutar. Bir sanat mekânının ya da bu durumda 5533’ün vitrini de sokaktaki ya da İMÇ’deki mağazaların vitrinlerindeki gibi geçici düzenlemelere olanak sağlıyor. Pencere içinde kamusal çerçeveler çizilirken, sanatçının mekânın bu dışa (kamuya) açılan penceresini (vitrinini) kapatmak gibi bir tercihi yoksa 5533 adlı sanat mekanı serginin tamamını vitrinden izleyip içeri girmeden yolunuza devam edebileceğiniz bir seyahatnameye dönüşebiliyor.
Gizem Ünlü’nün Bonedog sergisinden yerleştirme fotoğrafları, vitrinden içeri, vitrinden dışarı bakış, 5533
Camdan içeri bakıyorum. (Bakışın yönü tayin edilebilir mi?) Cama bakıyorum. Camdan içeri bakıyorum. Cama bakıyorum. Camda (vitrin camında) birbirine bakır telle dağınık hatta neredeyse gevşek teyellenmiş, tülden, içi bir boş bir dolu (bu doluluk nasıl bir yoğunluk arz ediyor sorusu beni epey vitrinde tutuyor) bayrak ölçüsünde ve bayrak olmayan bir yapı var. İmgesiz bayraklığı, bu kurgunun camı arzulama şeklinden ayrıştırıyorum: Okul pencerelerine asılan dışbükey örüntü beliriyor. Göz gerisin geri kayıyor. Camdan içeri bakıyorum. Keza isimlerinin Vitrin olduğunu sonradan öğreneceğim cam ve metal, buluntu ve yapıntı heykel nesneler görüyorum. Mekânı çeviren duvarlarda detayını seçemediğim başka parçalar… Vitrini göğüsleyen duvarda bir ekranda bir video dönüyor. Bir köşeye bir halı rulosu gibi atılmış ve kendini tutamayan, ağırlığını yahut hafifliğini yere salmış mavi pelurumsu bir kağıt var. Bayrağın olmayan ay yıldızları bu mavi kağıda sekmiş, birbirine dikiş ipliğiyle tutturulmuş. Ay yıldızlar uzayıp giden mavi kağıdı delmişler adeta. (Meydan Manzarası, 2019) Camın yüzeyine tekrar bakıyorum. Bir dolu bir boş bayraklar. Dolu dediğim de şu çelimsiz tüle bakır telle tutturulmuş yanık poşetlerin içinde küçük kırıntılar gibi bir şeyler. Pek literal değil sergide birbirini ilintileyen işaretler, onlar kendi simgesel ve materyal varoluşlarıyla ilintililer. İzleri takip ediyorum. İçeri girmeliyim. İçeride ahşap kaide üzerinde ayakta duran bir camı kıskaca almış ve onu kanırtırcasına temizlemeye çalışan oto cam sileceği iktidarsızlaşmış gibi. (Ev Tipi Sessizlikler, Vitrin 1, 2024) Kauçuğu cama erimiş, camı silecek yere lekelemiş bu silecek. Kırık camlar var camın içinde. Kırık camların tuttukları bazı lekeler. Nedir? Tükürük. Bu kırık camların ne şekli benzer, ne dağınıklıkları. Tutma, tutamama, tutulma: Şeyler birbirini tutuyor, fakat bir gevşeklik, dağınıklık hatta sanatçının eli, elin hatası, hatanın kararsızlığı var bu apaçıklıkta.
Gizem Ünlü’nün Bonedog sergisinden yerleştirme fotoğrafı, sağda: Ev Tipi Sessizlikler, Vitrin 2, 2024, 5533
Diğer iki cam vitrin nesne de eşsiz. Metal üçgen ayak üzerindeki cam (Ev Tipi Sessizlikler, Vitrin 3, 2024), içindeki çürümüş, sonradan çiğnenmiş ekmek olduğunu öğrendiğim tekinsizliğine rağmen tozlu yüzeyiyle albenili. Net görüntü vermiyor camın şeffaf yüzeyi çünkü kalpler çizilmiş toza. Altıgen diğer kaidedeki cam vitrin (Ev Tipi Sessizlikler, Vitrin 2, 2024) ise iki köşesinde açılmış doğalgaz borusu boşluğu gibimsi deliklerle bir kamu dairesinde veznedarla görüşme esnasında dudak dayanan plastik küçük delikleri buluşturup delik içinde delik, çerçeve içinde yığın, vitrin içinde vitrin, cam içinde cam, iç içinde iç, sonsuz tekrardaymış yahut simülakr sözcüğü yenilir lokma değilmiş de zaten çağın berisine geçmişiz türünden bir sakinlikle ancak hazımsızlıkla çiğnenmiş sözün küflendiği, hortumlanan tozun yığın olduğu, tükürüğün adli bir delil gibi yüze göze yapıştığı vitrinlere yankılanıyor, çoğalıyor. Yoğun. Tükenmek üzere. Boşaltma sistemi bozuk. <— Öncesi: Nerede başladı?
“Şeylerin kırık döküklüğünü, kırılganlığını, paramparçalığını homojenleştirmek için takıntılı derecede düzenlemeler yapıyorum ve bitirmek zorluyor” demiş Gizem 2019 yılında, biz onun pürüzsüz yüzeylere ve alanlara ulaşma çabasındaki yorgunluğunu konuşurken.
Gizem Ünlü, Farklı Bir Kumaş, 2024
Bir hayal dağınıklığı hakim tüm bu çabaya. Ortadan ikiye ayrılmış yarım ve ısırılmış ekmeği ekranda algılayabilmek için biraz zaman gerekli. Elleriyle, bakır bir tel kullanarak diktiği bu delikli amorf yüzeyin ekmek olduğunu (Kemik Evi, 2023), bayraklara diktiği poşetin tuttuğu kırıntıların Gizem’in sedeften dökülen derisi olduğunu (Bayrak, 2024), bu poşetleri ütüleyerek mühürlediğini, tülle kapitone ettiği pamuğun soyulmuş bir şilte edasında duvar yerleştiğini, rose hastalığına yakalandığını ve pamuk üzerinde beliren bu pembe döküntünün kurudukça kırıntıya dönüşen pamuk şekeri olduğunu (Farklı Bir Kumaş, 2024) duyumsayabilmek için biraz zaman gerekli.
Gizem Ünlü, Bayrak, 2024
Nurdan Gürbilek, 1980’lerin kültürel iklimine baktığı Vitrinde Yaşamak (1992) adlı kitabında vitrin kavramı üzerinden toplumsal dönüşümleri ele alır. “Vitrinler hep bir bolluğa işaret eder. Ama bu bolluğu mümkün kılan, onu var eden, onun için harcanan, o sırada tükenen yer almaz vitrinde. Vitrin, teşhir ettiği malın bir emek ürünü olduğunu gizler bakan kişiden” der. Kamunun giderek özelleştiği, mahrem ile namahremin, iç ile dışın gitgide silikleştiği hatta 2024 yılına geldiğimizde insan sonrası ve insan ötesi gibi kavramlarla kamusal/özel, ben/öteki ikiliklerinin bozulmuş temsiller, yıpranmış sınırlar, hiper gerçeklikler ve hakikat sonrası ile ikame edildiği yepyeni bir dünyada, Gizem Ünlü’nün (1989, İstanbul) kendi eliyle onadığı bu yapıt, gerek malzeme izleğinden kurduğu yalın dille, gerek simgesel uzamda oluşturduğu bağlamlarla Gürbilek’in atıf yaptığı vitrinin içini dış (iç), altını üst (alt) ediyor. Tükeneni vitrine taşıyor. Belki 80’lerde doğan çocukların hissedebileceği türden bir nostalji, eve mi vitrine mi fark etmez bir hapsolmuşluk, iğreti bir ifşa tadı bırakıyor.
Gizem Ünlü’nün Bonedog sergisinden yerleştirme fotoğrafı, solda: Meydan Manzarası, 2019, 5533
Sergiden çıktım. Nostalji oldukça ilginç ve derin bir konu. Yunanca nostos (eve dönüş) ve algos (acı, ızdırap) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor, yani özütünde eve dönme arzusu nedeniyle çekilen acı diyebiliriz. Çocukken içtiğimiz şeftali sularının tadını öyle özlüyorum. Eve dönmeye ve ızdıraptan arınmaya odağımı koyduğum yıllar geçiyor. Yaşıyorum. Biyolojik bir varlık olarak insanın sınırlarının değiştiği, bilincinin ve kimliğinin dijital ortamda yeniden şekillendiği ve saklandığı, bu dönüşüm sürecinde adalet ve etik kavramlarının yepyeni tartışmalara gebe olduğu bir dönemde eve dönmek için çektiğim(iz) acının raddesi Gizem’in çalışmalarında yasını tuttuğu ve araştırdığı kayıpla örtüşüyor. Az kalır, daha doğrusu ölçülmez ve yetişmez, sanatçının acısı, evin bulunamayan kaybı.
Комментарии