top of page
Şefik Özcan

Bir yürüme eyleminden parçalar

Merkezkaç Kolektif Mekân, Hülya Özdemir ve Ferhat Satıcı’nın Maruzdur Engin Boşluğa isimli ortak sergilerine ev sahipliği yapıyor. Sanatçıların yıllara ve yollara yayılan kesintisiz üretim süreçlerinin kavramsal çok katmanlılığı, sergide yer alan videolar, çizimler ve metinler aracılığıyla izleyicilere duyuruluyor. Sergiyi, Bir “yürüme eylemine iliştirilmiş notlar” olarak, sürekli bir mücadeleyi gerektiren topraklarda yollarda olma hali üzerinden, tanıklık, düş-gerçek ve büyüsellik bağlamında değerlendirdik


Yazı: Şefik Özcan


Hülya Özdemir ve Ferhat Satıcı


Bu sergi yazısı şöyle bir ilkeden yola çıkıyor; yürümeyi basit bir eyleme kesinlikle indirgememeli ve bu eylemin sesinin uzlaşılmaz olanı duyurabilmesi ölçüsünde güncel-dışı olmalı daha çok. Bunun için de yapılması gereken "şey", metnin bir çözümlemenin dispozitifi olmaktan çıkarılıp, bir sözcelemin ortaya konulabilmesine olanak sağlamak gerekiyor. Bu yüzden de, temel kişileri, yani bu serginin failleri olan "ben"leri, kendi sözcelemleriyle, yani –ben, bugün, burada- olmak-lıklarıyla birlikte metne geri veriyoruz. Faillerin metne geri verilişiyle birlikte, burada dis-cursus sözcüğünün etimolojik kökenlerinden birini de geri çağırmamız gerekecektir. Söylem, söylev, tartışmalı bir konuda konuşmak, münakaşa etmek vb. anlamların yanında, şuraya-buraya koşma edimleri, gidiş-gelişler, girişimler, hiç de amaçsızca olmayan yürüme edimleri. Tüm bu söylediklerim, bu metni mümkün kılan faillerle ilişkili. Bundan sonrasında bu faillere, "özne" diyeceğiz. Bir adım ötesinde, Sanatçılar. Engin boşluklara maruz kalan sanatçılar. Yukarıda sözünü ettiğim sergiyi ve metni mümkün kılan sanatçılar.


Hülya Özdemir, Algının Karanlık Çekirdeği


Ve aynı zamanda Maruzdur Engin Boşluğa sergisini mümkün kılan sanatçıları isimleriyle çağıracağız. Hülya Özdemir ve Ferhat Satıcı. Her iki sanatçı da yıllara ve yollara yayılan kesintisiz bir üretimin, söylecelemin dis-cursus’unu bu sergi dolayımında ortaya koyuyorlar. Gerçektende, Özdemir ve Satıcı, birlikte ama kendi zihinlerinde durmamacasına yürüyen, koşan, tartışan, yeni girişimlerde bulunan tekil özneler olarak sürekli bir edim hali içerisindeler. Söylemleri ama önemli, ama önemsiz, bilinçli ya da rastlantısal durumlara göre esintili dil soluklarıyla dopdolu. Sanatçıların bu esintili dil soluklarıyla dolu söylem parçalarına "beti"dersek -belli noktalardan- yanılmış olmayacağız. Tabi kesinlikle bu tanımlama sözcük düzeyinde olmayacaktır. Ya da antik Yunanlı’ların anladığı biçimde bir varlık şemasından, çizgeden de söz etmiyoruz. Dururken izlenen değil, ziyadesiyle devinim halindeyken, çok canlı bir biçimde, edim içindeyken yakalanan "devini"ler anlamında "beti"lerden söz ediyoruz. Bu açıdan beti, yürüme edimi halindeyken iş başında olan sanatçıdır da.


Ferhat Satıcı, Canonica’nın Kabusu


Maruzdur Engin Boşluğa sergisi Hülya Özdemir’in Algının Karanlık Çekirdeği ve Ferhat Satıcı’nın Canonica’nın Kabusu adlı video çalışmalarından, metinlerden ve çizimlerden oluşuyor. Video çalışmaları karşılıklı olarak konumlandırılmış ve ortak bir anlatıyı paylaşıyor. Bu ortak anlatının paylaşımı, her iki çalışmadaki yüzer gezer göstergelerin titreşimlerinin gücünü sergideki diğer çalışmalara da sirayet ettiriyor. Büyüsel bir şekilde, titreşen, parıldayan, yanıp sönen göstergelerle çevrili buluyoruz kendimizi. Ama bu göstergeler neyi gösteriyor? Burada okumamızın nesnesi nedir ? "Yazılı olan" olarak ortaya konulmuş yapıtlarla karşı karşıyayız. Amansız bir çizgiyle ve yol boyunca kat edilerek ortaya çıkarılmış bu biçimler bize ne söylüyor? İmgelemin dolaysız gücüne bir anlığına bırakılırsa her şey, hemen koşup gelmeye başladığını görürüz imgelerin. Ben aramadım. Sadece yürüdüm. Onlar geldiler.


Ferhat Satıcı’nın Canonica’nın Kabusu adlı video çalışması, Manuel de Landa’nın Çizgisel Olmayan Tarih adlı kitabından bir pasajla başlıyor. Temel anlatı insan toplumunun ve kültürünün jeolojik özelliklerle ilişkileri, aynılık-benzerlikleri üzerinden temellendiriliyor ve tüm uygarlık ürünlerinin jeo üzerindeki sömürü sisteminin bir uzantısı olduğundan söz ediliyor. Satıcı’nın çalışması bu açıdan bilimsel verileri, gerçeklikleri sunan bir belgesel gibi kurgulanmıştır diyebiliriz. Videoda hatırı sayılır bir süre boyunca insanın dağlara, denizlere, kayalara, nehirlere müdahalesini izleriz. Sonrasında ise video çalışmasındaki tüm atmosfer, büyülü, karanlık, absürt bir noktada seyretmeye başlar. Aniden bastıran şiddetli bir yağmur dün bir ovayı denize dönüştürür ve denizden iki vapur gökyüzüne doğru yükselmeye başlar. Anlatı da aynı şekilde gerçek ile büyüsel olanın etrafında şekillenmeye başlar.


Ferhat Satıcı, Canonica’nın Kabusu


Yağmur suları sel gibi akmaya başlar. Videoda biçimlendirilen tüm manzara güçlü yıldırımlarla elektriklenmeye başlar. Ve bir olay daha gerçekleşir. Pietro Canonica’nın Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın kaidesiyle birlikte yerinden sökülüp, zeminini kaybedip, gökyüzüne yükseldiğini ve tüm ağırbaşlılığıyla semada süzülmeye başladığını görürüz. Gökte süzülen tüm bu olmayacakları yerde olan nesneler uçucu bir imgelemin dolaylı metaforları olarak dağları, ovaları, denizleri kat ediyorlar. Anlatı bazen gerçek bazen büyülü bir karaktere bürünüp bu uçucu nesnelere eşlik etmeye devam ediyor. Ve bir gün kızıl bir toz bulutu kapladı kenti. Sergi mekânında yeniden söylenmiş bir ifadeyle, “Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorduk”. Tüm bu sözcelemlere eşlik eden, semboller, metalden eriyikler, demirden melekler, imgelemin sınırları boyunca gökyüzünde salınmaya, süzülmeye devam ediyor.


Hülya Özdemir, Algının Karanlık Çekirdeği


Hülya Özdemir’in Algının Karanlık Çekirdeği adlı video çalışması ise, iç burkucu bir kemanın ezgisiyle başlıyor ve karşımıza aynı ve benzeri ‘ikizlendirme’ye açık bir manzara çıkıyor. Manzara da kemanın iç burkucu ezgisi gibi yalnız ve tekinsiz. Tüm devingenliğiyle orada öylece hareketsiz duruyor. Manzaranın sonsuz yataylığı, yeryüzünün tüm sınırlarına ulaşıyor. Sonra manzarada yer değiştirmecelere, uzayıp gitmelere, aşağı yukarı dikey hareketlenmelere tanık oluyoruz. Aynı ve ikiz benzeri birbirinden ayrılmaya başlıyor. Biri aşağı, diğeri yukarı. Her iki hareket de sonsuzluğa doğru. Kozmolojik bir gerçek gibi. Ve araya giren karanlık bir oluş. Sonrasında Özdemir’in çalışması sadece bir enerji, titreşim alanını imlemeye başlar. İmgelemin onları oldukları gibi kabul etmesiyle son bulabilecek olan biçimsiz biçimler. Biçimsiz ve bitimsiz göstergeler. Sergi dolayımında gerçekleşen tüm bu hikâyenin birleşik zamanı, büyülenmenin zamanıdır.


Hülya Özdemir, Algının Karanlık Çekirdeği


Özdemir’in ve Satıcı’nın çalışmalarında, "beti"ler, gerçekleşen söylemde, okunmuş, işitilmiş ya da duyumsanmış bir şeyi tanımamızı sağlıyor. Bunlar bir gösterge gibi betinin bir çizgiyle çevrilmiş biçimine dönüşebiliyor. Ya da bir imge, bir masal gibi anımsanabilir olana ilişkin olabiliyor. Bir çizgiyle çevrilmiş biçimlerden söz ediyoruz. Anımsanabilir olandan, dolasıyla hafızadan, yeniden inşa edilebilir belleklerden söz ediyoruz. Sanatçıların ortaya koyduğu "beti"ler, “Ben, bu sözcelemi, dilin kurulabileceği sahneyi tanıyorum, hey hat! Nasıl da gerçek!” dedirttikleri için, betiler geçerlilik kazanıyor. Betilerin geçerliliği, Satıcı’nın ve Özdemir’in çalışmalarını bu noktada oraya-buraya yürümenin ve konuşma ediminin gerçekliği konusunda yanılsamalardan yeteri kadar uzak bir mesafede bizleri de konumlandırmış oluyor.


Sanatçılar, metnin bir yerinde "failler" olarak ifade edilmişti. Şimdi şu faillerin, ortaya koydukları "beti"lere ilişkin şunu dediğini kabul edelim: Gerçekten sadece yürüme edimi, bizleri zorunluluk dediğimiz yanılsamalardan kurtarmayı başarıyor. Böylesi bir ifadenin anlamı nedir? Sanatsal ve politik karşılığı ne olabilir?


Ferhat Satıcı, Canonica’nın Kabusu


Sanatçıların dis-cursus’unda, bu betiler her ne kadar belirli bir düzen içinde ortaya konulmuş olsalar da zihinlerinde herhangi bir düzene uymadan belirirler. Çünkü yürümenin sürprizlerle dolu rastlantısallığına açıktırlar. Bunu sürekli bir akış halinde olmak olarak da belirtebiliriz. Akışta olmak. Ve bu aynı zamanda sanatçıların kendi imgesellerinin ihtiyaçlarına, buyruklarına, hazlarına göre, kendi gömülerinden betiler çıkarmaları demek.


Özdemir’in ve Satıcı’nın video çalışmalarında ortaya koydukları betilere bakalım. Bu videolarda her beti denilebilir ki; tek başına patlar, titreşir. Titreşimlerini etrafa saçar. Boşlukta salınıp durur. Salınımı yinelenir sürekli. Bir ufuk çizgisi boyunca devam eder bu yinelenme. Hatta mantık dışıdır. Betileri birbirine bağlayamayız. Yan yana-lıklarını hiçbir biçimde belirleyemeyiz. Bu açıdan anlatının da dışındalar. O yüzden çok canlılar ve gerçeklik düzleminde alımlanmaları olanaklı oluyor.


Ferhat Satıcı, Canonica’nın Kabusu


Sanatçıların ortaya koydukları tüm bu olup-biten "şey"lerin sürekli bir edim olarak yürüme eylemiyle ilişkisini düşünürken, yürümenin felsefeyle, edebiyatla, şiirle ilişkisini düşlüyoruz. Ve şu soru da kaçınılmaz oluyor: Yürümek politik midir? Jacques Ranciére bir yerde şöyle demişti; "ortak bir mekân kurma ve bu mekânda yer alacak özneleri ve nesneleri tanımlama etkinlikleri olarak sanat ve siyaset." Bunlar belli kategorik kararları ilgilendiren bir meseleye ilişkin gibi görünüyor. Bir öncesinde ne var? Bir mekânın uzun ya da kısa, mesafe ne olursa olsun, adım-lanması. Tecrübe edilmesi. Betilerin parlayıp sönen ateş böcekleri gibi bir belirip, bir kaybolması. İmgelemin bu aralıklarda devreye konuluşu. Dil öncesi bir durum gibi, salt bir ses, kemküm edilen bir sözcük. Yürümek, zorunlulukların, buyrukların alanından çıkmaktı değil mi? Bu aynı zamanda bir zorunluluk ve buyruk alanı olan polis’ten çıkmak değil midir? Bu politikanın doğuş anıdır aynı zamanda. Bir şafak vakti gibi.


Ortak bir mekânı henüz kurmadan, özneleri ve nesneleri henüz tanımlamadan, iş başında bir beti olarak sanatçının yürüme edimi halindeyken dış dünya ile kurduğu ilişkilerden çekip çıkardığı betiler. Gerçek, aynı zamanda büyüsel, mantık dışı aynı zamanda mümkün olmuş olan. Sanatçı Ferhat Satıcı ve Hülya Özdemir’in imgelem dünyalarından izleyiciye akan tam da bunlar oldu.



*Bu yazıyı mümkün kılan, sevgili dostlarım Hülya Özdemir ve Ferhat Satıcı ile yaptığımız esinleyici sohbetler oldu.


Comments


bottom of page