Portekiz'den Eira ile Türkiye’den Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın ortak projesi, Taşıdıklarımız, Francisco Camacho’nun sanat yönetmenliğinde 27 ve 29 Ağustos tarihlerinde Bergama Tiyatro Festivali’nde gösteriliyor. Performansla birlikte gündelik hayat hurdalığında, anti-otoriter, anti-hiyerarşik ve anti-kapitalist bir evren ihtimalini sorguluyoruz
Yazı: Ecem Arslanay
Asàrotos òikos detayı, II. yüzyıl, Vatikan Müzesi, Roma
Yaprak, kuruyemiş, üzüm çöpü, ıstakoz bacağı, balık başı ve kılçığı… Antik Roma’nın az bilinen bir mozaik temasından nesneler bunlar. “Süpürülmemiş zemin“ anlamına gelen asàrotos òikos, mükellef bir sofradan yere saçılanları dekoratif bir zemin illüzyonu olarak taşır. Milimetrik tesseraların alacalı birliği meşakkatli bir el işçiliği ve yüklü bir bütçe gerektirir. İtalya'da ve Kuzey Afrika'nın Roma Kolonilerinde, dönemin elitlerine ait konutların misafir ağırlanan odalarında rastlanır. Statü göstergesi olduğu muhakkaktır; fakat nüanslı ikonografisine layıkıyla vakıf olunamamıştır. “Ölü doğa”dan ibaret değildir; döküntüye katılan canlılar da vardır. Asıl konuklar doyduktan sonra fare, kuş, kedi gibi davetsiz konuklara zeminde tanınan ikincil misafirperverlik düzlemi, Zeynep Sayın’a göre “armağan ekonomisi” ile ilişkilidir. Zira insan besin zincirinin son halkası değildir, doğadan aldığını doğaya vermekle mükelleftir¹.
Saklama ve biriktirme temelli piyasa ekonomisinin aksine harcama temelli, dayanışmacı bir veriş-alış döngüsü sunan “armağan ekonomisi”, Marcel Mauss’un 1925’te Avustralya ve Kuzey Amerika kabilelerini inceleyerek kuramsallaştırdığı bir ekonomik sistem. Armağan bir güvence, bir mülk değil; durmaksızın ve koşulsuzca dolanan, biriktirilemeyen bir mübadele nesnesi. Bir mübadele nesnesi, ama farklı emek biçimlerini eşitleyen soyut bir mübadele değeri yok ki bu da kullanım değerinin ucunu açıyor. Armağan ekonomisinde dolanan bir nesnenin yararlılık olanakları piyasa koşullandırmalarıyla sınırlı değil.
Taşıdığımız şeyler aslında ihtiyacımız olan şeyler mi? Bizi hayatta tutan şeyler mi bunlar? Yoksa hiç sorgulamadan kabul ettiğimiz hayatı devam ettirmemizi sağlayan şeyler mi? Sonucu olmayan hareketleri, ne kadar keyfi olduklarını fark etmeden yapıp duruyor muyuz, yoksa onlar olmadan boşluğun yavaşça içeri süzüleceğini bildiğimiz için mi tekrar ediyoruz bunları?
Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Eira
Çıplak Ayaklar Kumpanyası & Eira, Taşıdıklarımız, Performans, Fotoğraf: Kam stüdyo, Mustafa Erdoğan
Stop lambası, silikon tabancası, su terazisi, rüzgâr çanı, kask, çevirmeli telefon, gastronom küvet, çalar saat, statör, el lambası, saplı süpürge, lastik takoz, dalış maskesi, iş eldiveni, metal sulama bidonu, emniyet şeridi bandı, tavan lambası, halat, pvc boru dirseği, cam kavanoz, elbise askısı, akrobat boy mikrofon ayağı, tencere, ip, makrome bitki tutucu… Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Eira’nın ortak projesi Taşıdıklarımız performansının sahne malzemeleri bunlar. Garaj, kiler, merdiven altı gibi gözden ırak mahallerde depolanan cazibesiz nesneler… Disipline edilmiş gündelik hayatın alelade protezleri… Bedenin bir uzantısı gibi işlev gören cansız, katı, akılcı araçlar… Somatik ve iktisadi ezberlerle taşıdıklarımız, elden çıkaramadıklarımız, durmaksızın biriktirdiklerimiz… Ele geçirildiği gibi ele geçiren yüklerimiz… Zihnimizi, kaslarımızı, kemiklerimizi zapturapt altına alan bakiyemiz… Bizi önceden tartılmış ve kararlaştırılmış mana ve işlevlerce hareket ettiren külfet-hazinemiz…
"Kullanımdan düşme", bir tekniğe dönüşmeden önce, çeşitli incelemelere konu olmuştu. Konunun uzmanları, nesnelerin kullanım sürelerini iyi bilirler: Bir banyo, üç yıl; bir oturma odası, beş yıl; bir yatak odası takımı, sekiz yıl; bir dükkân, bir otomobil, vs. üç yıl. Bu istatistiksel ortalamalar, üretim maliyetleri ve kârlarla karşılıklı bağlantı içinde, nesnelerin demografisi içinde yer alırlar.
Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat
Çıplak Ayaklar Kumpanyası & Eira, Taşıdıklarımız, Performans, Fotoğraf: Kam stüdyo
Taşıdıklarımız bırakma ihtimalleri üzerine bir performans. Gündeliğin mekanik koreografisini, onu tayin eden anlamlar cenderesini eşeliyor. Çocuksu bir keşifle nesnelerin/ bedenlerin açık uçlu kullanım rezervuarına erişiyor. "Çocuk, amaçsız etkinliği içinde, her şeyi tersyüz eden bir atlatmayla, mübadele değerine karşı kullanım değerinin yanında yer alır. Tam da oynadığı şeyleri dolayımlanmış yararlılıklarından yoksun bıraktığı için, hem insanları hem de şeyleri eşit ölçüden çarpıtan mübadele ilişkisini değil, insanlara karşı iyicil olanı kurtarmaya yönelir bu oyuncaklarda" der Theodor W. Adorno². Nesneleri piyasa ederinden sıyıran bu özgür icra, Protestan ahlakı kaynaklı biriktirme modeline karşı bırakma, elden çıkarma ve hafifleşme sunan “armağan ekonomisi”ni hatırlatıyor. Tabii performanstaki nesneler asàrotos òikosun doğaya geri verilebilen nesnelerinden farklı. Yaşam döngülerine katılamayan, hatta bu döngüleri tıkama laneti taşıyan endüstriyel cisimler onlar. İtaatkâr işlevlerinin ömrü dolunca “atık” sayılanlar... Taşıdıklarımız, bu nesnelerdeki tüketilemez canlılığı, armağan mahiyetini ortaya çıkarıyor. Bedenlerin üretken zevki, nesneler için umulmadık yararlılık olanakları yapıyor. Nesneler iç içe geçerek, üst üste binerek, yan yana sıralanarak, birbirine dolanarak ve karışarak yeni acayip sıhhatler kazanıyorlar. Bu açık kodlu evrende her şey hızlıca halloluveriyor.
Nur Horsanalı, Halletmek, 2017
Bir olay veya duruma çözüm yolu bulmak, üstesinden gelmek, yoluna koymak, olumlu sonuca bağlamak anlamlarına gelen “halletmek” kelimesi, Nur Horsanalı’nın İstanbul sokaklarında giriştiği bir araştırma projesinin başlığı. Horsanalı, Gümüşsuyu’nda bir simit arabasının “çok küçük bir alanda en temel onarım yöntemleri ve basit modifikasyonlarla birçok problemi ve çözümü içinde barındırması”nı fark etmesiyle başlayan süreçte bizi şaşırtmayı bırakan bu parlak “halletme” pratiklerini belgelemiş³. El altındaki nesneleri ihtiyaca göre yeniden tanımlayan bu anlık üretim hallerini kavramsallaştıran bir antropolog var ve kendisi “armağan ekonomisi”ni ortaya koyan Marcel Mauss’un büyük bir hayranı. Claude Lévi-Strauss’un Mauss’un düşüncesi üzerine başlı başına bir kitabı var; ancak Nur Horsanalı’nın “halletmek” olarak açtığı meseleyi Yaban Düşünce (La Pensée Sauvage, 1962) başlıklı kitabında bricolage kavramıyla açıklıyor. Tahsin Yücel’in Türkçeye “yaptakçılık” olarak kazandırdığı bu kavrama tekabül eden daha yerleşik kelimeler de var: Hindistan’da jugaad, Kenya’da jua kali, Brezilya’da gambiarra ve Çin’de zizhu chuangxin… Listeye Japon kültüründe “sıra dışı araç” anlamına gelen ve belirli sorunlara ideal gibi görünen çözümler üreten gündelik aletleri tanımlayan chindōgu da eklenebilir⁴. Strauss’a göre yaptakçı yaban akıllıdır. Mühendisin kalıcı bir eser için çıktığı hesaplı kitaplı yoldan farklıdır onun yolu. Elindeki kaynaklara ani, yeni hayatlar biçer. Mutlak bir yapı peşinde değildir. Bana sorarsanız oyuncudur da, ve hala “verimli” de olabilir. Endüstriyelleşmeyle birlikte emek hep en üst düzeyde verimlilikte olmak zorunda kaldı. Adımları, kaynakları ve hareketleri kısıtlanmış süreçlere indirgendi. Emekçiyi kendi bedenine ve emeğine yabancılaştıran bu kapitalist çalışma rutini oyunu işten kati suretle arındırdı. Bu yüzden yaptakçılık, oyunu emeğe iade etmenin de bir biçimi gibi de geliyor bana. Oyun, insani emeğe düşündüğümüzden daha içkin.
Uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi. Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.
Ursula K. Le Guin, Mülksüzler
Taşıdıklarımız, performansçılar Leyla Postalcıoğlu ve Mihran Tomasyan’ın yere muntazaman dizilmiş bir gündelik yaşam hurdalığını yavaş yavaş yüklenmeleriyle başlıyor. Bu esnada müzisyen Berke Can Özcan da içine gömüldüğü nesneler yığınından çıkıyor ve o yığını özgün bir müzik enstrümanına dönüştürüyor. Bu aklıma Fender-Rhodes orglarının mucidi olarak bilinen Harry Rhodes’un II. Dünya Savaşı sırasında hurda uçak parçalarından "yaptakladığı" sağaltıcı piyanoyu (Army Air Corps Piano) getiriyor. B-17 bombardıman uçaklarının kanatlarından çıkan hidrolik alüminyum boruların ksilofon uzunluğuna kesildiğinde iyi ton verdiğini gösteren Rhodes’un Hava Kuvvetleri’nden bir onur madalyası var. Performansa dönersek, taşınan nesneler yeni ikametlerinde nizamlanıyor; fakat otoriter bilgi rejimlerince dayatılan alışılageldik işlevlerinin dışına çıkarak. Gezginliği düşündürdüğü gibi; alışılan, kabul edilen statik yaşamlar için de yeni şartlar yaratmayı düşündürüyor performans. Anti-otoriter, anti-hiyerarşik, anti-kapitalist bir evren ihtimalini kucaklıyor. “Hayat laboratuvarının ipleri tamamen elimizde mi, yoksa kararlarımız, bütün tecrübemizi sorgulamamıza sebep olacak yüzleşmeyi erteleme biçiminden başka bir şey değil mi?” diye soruyor Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Eira, “kökleri iki farklı liman şehrine dayanan bir yaratıcı ekip”… Sanat yönetmeni Eira’nın yaratıcısı olan Francisco Camacho. 27 ve 29 Ağustos tarihlerinde Bergama Tiyatro Festivali’nde izleyebilirsiniz.
Comments