İhsan Oturmak’ın kişisel sergisi Çift Başlı, 30 Mart'a kadar Öktem Aykut’ta devam ediyor. Sanatçıyla serginin hikâyesini ve sanat pratiğini konuştuk
Röportaj: Abdullah Ezik
İhsan Oturmak, Dörtyol, 2023, Tuval üzerine yağlı boya, 140x260 cm
Merkezinde çıkışsızlık, çaresizlik, sıkışmışlık gibi birçok farklı meselenin yer aldığı sergi, gerek ele aldığı başlıklar gerekse geliştirdiği kara mizah ile dikkat çekiyor. Kendisine has anlatı üslubuyla devlet, otorite ve toplum arasındaki bağları ele alan Oturmak, yeni bir fikrin peşinden gidiyor ve iç içe geçmiş nesneler üzerinden dünyamıza dair eleştirel bir bakış geliştiriyor.
Geçtiğimiz günlerde açılan serginiz Çift Başlı'nın beş yıl aradan sonra gerçekleşen ilk kişisel serginiz olmasıyla, referans verdikleriyle ve size, sanatınıza dair söyledikleriyle ön plana çıktığını söyleyebilirim. Bu beş yıllık süreçte Çift Başlı'ya giden yol, sizin için nasıl bir dönemdi?
Benim kişisel sergi açma aralıklarım, özel bir sebebi olmamakla birlikte, ikişer yıl arayla gerçekleşti. Şimdi bu soruyla düşündüğümde, üretimlerimin düşünsel süreçlerinin sonrasındaki emeğin yoğunluğuna bağlıyorum. Türkiye’deki sanat geleneğinde de yıl aşırı açılan kişisel sergi yoğunluğu dikkatimi çekiyor. Bu kez sergi hazırlamamın beş yıl sürmesinin sebebi sanırım zamanın tuhaflığıyla da ilgiliydi. Her şeyden önce pandemi yaşadık. Alışık olmadığımız bir düzenin içinde bulduk kendimizi. Hastalıkların dışında hiç olmadığımız kadar kısıtlandık. Bu kısıtlı yaşama alışkanlıklarıyla sonrasında da kısıtladık kendimizi. Büyük bir deprem oldu. Doğa felaketleriyle acı bir dönem yaşadık. Herkes biraz durup ne olduğuna baktı. Ne yapmaya çalıştığımızı, nereye doğru gittiğimizi sorguladık. Bu da hepimizi duraklattı. Son beş yıl sanki bir yıl sürdü. Ama bir taraftan da çok uzun zaman oldu gibi hissediyoruz. Bilmiyorum, her şeyiyle tuhaf bir dönemdi. Ben de bu süreçten etkilendim galiba. Bu hem süreye hem işlere yansıdı. Kısacası kurgulamadığım, özel bir amacı olmayan bir aralık oldu bu beş yıl.
Serginin merkezinde sizin üretim pratiğinizin ana hatlarını ve bu hat üzerine geliştirdiğiniz yeni açılımları, perspektifleri görmek mümkün. Bu anlamda, sergi hem bir birikime işaret ediyor hem de mevcut pratiklere dair yeni bir yaklaşım geliştiriyor. Çift Başlı, sizin sanat pratiğinize dair ne tür açılımları beraberinde getirdi? Üretim temelleriniz bu sergide nasıl bir karşılık buldu?
Her şeyden önce “çift başlılık” düşüncesi işlerimde yeni bir kapı açtı. Dediğiniz gibi içerik anlamında da yeni yaklaşımlarımı gösterme imkânı sağladı. Farklı disiplinlerde işler üretmeye başladım. Yeni ifade biçimleri geliştirmeye çalıştım.
Televizyon, araba, arazi ve çocuk gibi mekanik, coğrafi ve toplumsal görsel öğeleri daha önce de işlerimde kullandım. Ama bu öğelerin, yıllar içinde çalışmalarımda değişkenlik göstererek bu yoğunluğa gelmesini serginin konusunun katmanlılığına ve ilişkiselliğe bağlıyorum.
Bu alanları tarihsel birer ikon haline gelmiş bazı sembollerle beslemeye çalıştım. Çift başlı kartallar, yılanlar, çift başlı insan mitleri gibi. Antik çağdan bu yana çift başlılığın bulduğu anlamsal karşılıkların, günümüzün yaşam biçimi ve siyasi atmosferiyle olan ilişkisi bu katmanları daha da destekledi. Böylece kendi çalışma geleneğimdeki görsel elemanlar, yeni anlam katmanlarıyla kendilerine farklı bir yer buldular.
İhsan Oturmak, Arzunun Koordinatları, 2023, Tuval üzerine yağlı boya, 6 parça, 48x67 cm (her biri)
Kara mizah, bir sanatçı olarak sizin anlatı dilinizi biçimlendiren en temel öğelerden biri. Öyle ki hemen her işinizde bu mizahın izlerini sürmek mümkün. Sizde ve sanat pratiğinizde kara mizahı bu denli ön plana çıkaran temel dürtü/arzu nedir? Bu konuda ne tür kişisel, toplumsal ve sosyal çıkarımlar yapılabilir?
Kara mizah bilinçli seçtiğim bir üslup değil. Genelde klasik sanat eğitimi almış biri olarak izlediğim yol bellidir. Nokta, çizgi, doku, biçim, espas, renk gibi görsel öğeler işlerimdeki önceliklerdir. Teknik önemsediğim bir konudur. Düşünce aşamasını teknikle ilişkili bir şekilde ilerletirim. Bu düşünce aşaması daha duygusal bir şekilde ilerler benim için. Böylelikle ortaya klasik bir iş çıkmış olur. İlk işlerimin ortaya çıkma süreci böyleydi.
2015’ten sonra mimari yapılanmayla insanlar arasındaki kamusal alan tartışmalarını konu edinmeye başladığımdan beri bu tür konular beni ister istemez iktidar kavramına götürdü. İktidar ve toplumsal yaşam arasındaki ilişkileri irdelerken kendime daha güvenli alanlar yaratmaya çalıştım. Her şeyi rahat söyleyebileceğim alanlar… Ama son dönemde ilgilendiğim konuların kendiliğinden absürt ve karikatürize oluşları klasik eğitimimle birleşince beni durum tespitleri yaparak kara mizahi bir dil oluşturmaya itti.
Bunun dışında, dönemin de böyle bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız çağın politik ve sosyal süreçleri bizi hemen fikrimizi söylemeye yönlendiriyor. Otosansür barındırsa da yaşadığımız ironik durumlar, söylemek istediğini hemen söyleyen işler çıkmasını tetikliyor. Anlatı dili olarak kara mizah; söyleyeceğimiz sözü, çabuk ve az dolambaçlı ifade etmeyi sağlıyor.
Sizin sanat pratiğiniz, resim, yerleştirme, video gibi birçok farklı disiplin üzerinden gelişiyor. Bu çok yönlü pratiğin en önemli unsurlarından biriyse hemen her eserde, disiplini ne olursa olsun, sizin için kıymetli bir değerin/anlamın varlığı. Farklı disiplinler etrafında çalışmak sizi nasıl besliyor ve üretimlerinizin düşünsel arka planını nasıl şekillendiriyor?
Uzun zaman sadece resimle ilgilendim. Bütün sorunlarımı bu dört köşe etrafında biçimlendirmeye çalıştım. Daha sonra anlatımlarımın yetersiz kaldığını hissetmeye başladım ve ifade biçimimde eksikler gördüm.
Resmin içerik bakımından anlatım olanaklarını elverdiğince kullanmaya çalıştım.
Ardından şekilsel müdahalelere başvurdum. İlk olarak fotoğraftan faydalandım. Daha sonra resimlerimde asamble bir etki yaratmaya çalışarak rölyefe benzer biçimler yaratmaya çalıştım. Tebeşir gibi farklı malzemeleri denedim. Zamanla bu biçimler de bana yetersiz gelmeye başladı. Daha sonra üç boyutta heykel ve hazır nesne, stop-motion gibi ifade yöntemlerine ilgi duymaya başladım. Çünkü bana söylemek istediğimi daha anlamlı bir şekilde söyleme fırsatı sunuyordu. Bu sergide, kendi geleneğim içinde ilk defa, görece ağırlıklı olarak farklı materyaller kullanmaya başladım. Kamerayla ilgilenmeye başladım mesela. Araç gibi fabrikasyon, mekanik, büyük bir nesne üzerine, varlığını temelden değiştirmeye çalışan müdahalelerde bulunarak galeri ortamına koymak da benim için bir ilk oldu. Bu ölçekte işler yapmak benim için yeni deneyimler oluyor.
Mekânın sanatçıların üretimleri üzerinde önemli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan galerinin yeni yerinin farklı olması da çalışmalarımda yeni şeyler denememe olanak sağladı.
Bir önceki sorunun devamı olarak, üretim pratiğinizde malzemenin yeri nedir?
Kafamın içinde dönen bir düşüncenin karmaşıklığı karşısında, sözcüklerle ifade yolunda, dilin anlatım olanaklarının yeterliliğine benzetiyorum çalışmalarımdaki son dönem çeşitlenmeyi. Sözcükle ifade yetersiz kalınca; düşünce, içinden çıkılamayan, ifadede yetersiz, gergin bir duruma dönüyor. Üretim ve malzemeyle olan ilişkiyi de buna benzetiyorum. Kullanmak istediğim cümlelerin harfleri gibi görüyorum malzemeleri. Tek başına anlam yaratmak için yetersiz ama bir araya geldikçe potansiyelleri ile varlar.
İhsan Oturmak, Two-Headed/Çift Başlı, Öktem Aykut, 2024, sergi görüntüsü
İktidar, otorite ve merkeziyetçiliğin bir sembolü olarak resmî araçlar, Çift Başlı'ya kimliğini veren en temel göstergeler olarak yorumlanabilir. Birer gösterge olarak ambulanslar, polis ve itfaiye araçları, taksiler ve daha birçok araç zamanla bir nesne olmanın çok ötesine geçer. Sizi, tüm bu eleştirileri üzerine inşa ettiğiniz temel bir değer olarak, araçlarla çalışmaya yönlendiren ne oldu?
Araçlar, ilk başlarda, kamunun ve kamusal alanın karşılaşmasında problemli gördüğüm noktaları işaret etmek için kullandığım bir görseldi. Bahsettiğim ilk çalışmalar, 2016 senesinde Diyarbakır'da Sur alanında tarihi bölgenin yıkımı ve zarar görmesiyle sonuçlanan politik olaylar için ironik denebilecek bir çözüm önerisi için yaptığım dar araç tasarımlarıydı. Tarihi alanın zarar görmemesi için araçlara uyguladığım eleştirel bir denemeydi. Çok gergin bir dönemdi, siyasi atmosfer eleştiriyi kabul edecek bir karakterde değildi ama ben bu olayla ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyordum. Bunun için yeni bir dünya yaratıp sistemin metaforu olan araçlarımla söz söyleme imkânının rahatlığına kavuştum. Artık benim için yeni bir alan oluşmuştu ve bu alanın özneyi imleyen nesnesi de araçlar olmuştu. Araçların mekaniğinin, sistem ve otoriteyi temsil ettiğini düşündüğüm karşılığına araştırmalarımda ve denemelerimde yer vermeyi sürdürüyorum.
İhsan Oturmak, Otonom Taksi, 2024, Araba yerleştirmesi, 394x144x137 cm
Anlatı dilinizde, imgelerinizde ve göndermelerinizde içinde bulunduğumuz baskıcı ortamın nasıl bir karşılığı var? Bir sanatçı olarak yaşadığınız coğrafya, sizi ve işlerinizi, ele aldığınız meseleleri nasıl etkiliyor?
Dünyaya bakmadan önce, ilk olarak kendi var oluşuma bakıyorum. Önce kendime, sonra içinde bulunduğum ortama, yaşadığım bölgeye, ülkeye bakarak dünyayı anlamlandırmaya çalışıyorum. Dünyaya bakan pencerem, önce kendi bedenimi sonra ailemi daha sonra yaşadığım coğrafyayı görüyor. İçinde bulunduğunuz evin penceresinden dünyaya bakarken görüşünüzü, içeride gerçekleşen sorunlardan bağımsız değerlendirmemek gerek. İçerideki durumlar kesinlikle bakış açımızı etkiliyor. İlişki kurma süreçlerimizi böyle değerlendirmek gerek. Zaman geçtikçe bu ölçek büyüyor. Yaşadığınız yerin dışına çıkıyorsunuz. Gittiğiniz yeni yerlerle bağlar kurarak yaşadığınız evi büyütüyorsunuz. Böylelikle hem ilgilendiğiniz konular farklılaşıyor hem de siz.
İhsan Oturmak, Patinaj, 2022, Video yerleştirmesi, 3'28'', 3+1 edisyon
Serginin ana işi olarak galerinin merkezinde yer alan Otonom Taksi başlıklı yerleştirme, devlete, topluma ve bugünün varoluşuna dair bir uç-yorum olarak değerlendirilebilir. Sizin sanat pratiğinizin birçok öğesini içerisinde barındıran bu yerleştirmenin hikâyesi nedir? Bu karakteristik iş nasıl ortaya çıktı?
Taşıtlarla öncesinde de ilgileniyordum. Dünyanın, içinde bulunduğumuz bu dönemde, bir tıkanma, aksama ve hareketsizlik içinde olduğunu düşünüyorum. En demokratik ülkelerin bile demokrasiyle ilişkilerini beklemeye aldığını seziyorum. Problem çözme, insan hakları gibi konular beklemede gibi. Dünya bu haldeyken Türkiye’nin de bundan azade bir durumda olduğunu düşünmüyorum. Bence bu tıkanmada, yaşanan olumsuzluklar en belirgin haliyle üçüncü dünya ülkelerinde görüldü ve Türkiye de bunlardan biri. Belki de o arabanın bu kadar uç bir anlatım olduğunun düşünülmesi, ülkenin içinde yaşanan sistemsel arızaların karşısında direkt bir anlatım olmamasındandır.
Taksi meselesi yerelde güncel bir konu. Yarın öbür gün çözülebilecek bir problemmiş gibi geliyor bana ama içinde bulunduğumuz dönemin atmosferini anlatmak için uygun bir malzeme olduğunu düşünüyorum. İki taksinin arka bölümlerinin birleştiği bir iş olan Otonom Taksi, bize işliyor gibi görünen ama durağan halde olan ülkeleri simgeliyor. İlk bakışta dört tekeri olan, hareket etmesi için her şeye sahipmiş gibi duran bir görüntüsü var ama onu kullanmaya karar verdiğimiz an hareketsiz bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz. Bu, ilerlemeyi vadeden ama hareketsiz sistemlere de işaret ediyor.
İhsan Oturmak
Daha önce Çanakkale Bienali’nde gösterilen Patinaj başlıklı video, zıtlıklar üzerine kurulu bir iş. Kurak bir vadide çamura saplanan siyah makam aracı, coğrafyaya, tarihe ve topluma dair birçok alt metni içinde barındırıyor. Kurtulmaya çalıştıkça daha da çamura batan bu araç üzerinden topluma, devlete ve otoriteye dair nasıl bir eleştiri geliştirilebilir?
Bir baraj yapılma vaadinin, kurak tarım yapılan bir bölgenin halkı için ne ifade ettiği ve neye dönüştüğüyle ilgili bir görüntü oluşturmak istedim. Sadece besin zincirinin en üstündekilere değil, en alttaki birime kadar olan ilişkiler ağına dair bir eleştiri içeriyor açıkçası. Su kıtlığı, çevresel tahribatlar ve ekonomik konularla ilgisi olan çalışma, barajın gelmesine sevinen çiftçinin de masumiyetini irdelemek istiyor. Barajın ömrü ve bölgenin toprak yapısının sulu tarıma uygun olmayışı kendi çevremde de gözlemlediğim bir olay. Mekanik bir yapı ile organik bir yapının birleşme anının neye dönüştüğüyle ilgili bir fikir vermek istedim. Birbirini kabul etmeyen eklemlenmelerin görüntüsünün, sizin adlandırdığınız biçimde, “kara mizahi” bir hali olduğunu düşünüyorum. Sınıf farkı ve otoriteyi temsil eden, motor gücü çok yüksek olan teknolojik bir aracın; tamamen doğal ama kendi şartlarında bir yerle karşılaşması ve birbirlerini itmeleri içinde bulunduğumuz hali yansıtıyor.
コメント