Fransız sanatçı Maude Maris’in son dönem çalışmalarının yer aldığı BLUE MILK başlıklı kişisel sergisi, 28 Mayıs - 26 Haziran 2021 tarihleri arasında Pi Artworks Istanbul’un ev sahipliğinde gerçekleşti
Röportaj: Selin Çiftci
Maude Maris, 2017, Fotoğraf: Vincent Ferrane
Son serginizin itkisi nasıl gelişti; sergide yer alan çalışmalarınızdan bahseder misiniz; sergi nasıl bir çekirdek etrafında şekilleniyor?
BLUE MILK hayvan davranışlarına ve biçimlerine uzun süredir devam eden ilgimin bir yansıması. Sergideki resimler, türü tam olarak tanımlanamayan hayvansal varlıkları temsil ediyor. Gerçek bir biyolojik ortamda, buluşması mümkün olmayan türlere aitler. Beni asıl ilgilendiren ise onların ilişkileri, örneğin bazen sembiyotik bazen koruyucu bir ilişkideler ve resim karşılıklı konumlarla, yansıma ve renk oyunlarıyla aralarında neredeyse kozmolojik bir bağ oluşturuyor… 1948 yılında İsviçreli zoolog Adolf Portmann tarafından yazılan La Forme Animale adlı bir kitap var, resim yaparken o bana eşlik etti; harika bir kitap. Portmann hayvanların dış görünüşleriyle de iç işlevleriyle olduğu kadar ilgilenen birkaç kişiden biri. Simetri ilkesini, organların içsel düzeninin aksine dışsal bir sabit olarak ortaya koyuyor, ancak hayvan şeffaf olduğunda ise, bu türün gözleri olmasa veya tamamen karanlıkta yaşasa bile, iç organlarının simetrik olduğunu gözlemliyor. Canlılar güzelliklerini, izleyecek kimse olmasa bile dünyaya sunuyorlar. Portmann buna “adressiz güzellikler” (non-addressed appearances) adını veriyor. Bu çok güzel bir şey, canlıların güzelliğinin tamamen beklentisiz, kendisi için var olduğunu ve sadece bir işlevin sonucu olmadığı anlamına geliyor.
Kariyerinizde hangi noktayı tarif ediyor bu sergi; nasıl konumlandırırsınız; önceki çalışmalarınızla nasıl bir ilişki kuruyor?
Bir işin gelişimi, hayatımızla ve ilgi alanlarımızla tamamen ilişkilidir. On beş yıl önce mimariyle bağlantılı resimler yapıyordum, pürüzsüz, yapay manzaralar. Bununla birlikte öncesinde hayvanlar dünyasına tutkuluydum, etoloji, biyoloji ve benzeri konularda birçok kitap okuyordum, ancak bu doğrudan işimde kendini göstermiyordu. Yani bu son seri bana gerçekten yakın oldu. Sanırım bu konularla ilgilenmeme izin veren resimsel tekniğimin evrimi ya da tam tersi!
Üretim sürecinize geldiğimizde nasıl bir mekanizma karşılıyor bizi, oradaki dinamiği bize tarif eder misiniz? Nelerden ilham alıp, neleri dert ediniyorsunuz; uyguladığınız ritüelleriniz var mı?
On beş senedir hemen hemen aynı çalışma düzenini takip ediyorum, resimlerimin öznelerini kendim yapıyorum. Ancak bu süreç içerisinde büyük varyasyonlar ve olası kazalar var. Alçıdan küçük nesneler kalıplıyorum, onlarla bir sahne oluşturuyor, fotoğraflıyor ve ardından ortaya çıkan görüntüyü boyuyorum. Beni ilgilendiren ölçeğin değişmesi, farklı aşamalar başlangıç nesnesinin aşınmasına neden oluyor ve bu nesne değişken hale geliyor. O zaman bilinen ya da bilinmeyen dünyaları çağırıyorlar. Gözün nesnenin ne olduğunu tanıyamadığını kabullenmesini ve ağırlığı, malzemeyi, boyutu, resimsel duyumu algılamaya çalışmasını istiyorum. Temsil edilen nesne, somut olmalıdır; ancak farklı boyutlarda, kimliklerde ve malzemelerde düşünülebilir. Şeyleri, var olan çerçevelerin dışına çıkarmanın bir yolu bu.
… Resimsel yüzeyin kalitesine, harekete, bir resmin parlaklık ya da donukluğuna o kadar bağlıyım ki, resme özgü ve içkin olan bu algı düzeyini kaybetmememiz önemli diye düşünüyorum.
İş yapmaya başladığınızdan itibaren sanat dünyasında işler nasıl değişti; gözlemleriniz neler?
2003 yılında Caen’de Ecole des Beaux-Arts’dan mezun olduğumda sosyal medya yoktu! Bence bu, sergi yapmaya başladığımdan beri en büyük değişiklik. Ben kullanmaktan yanayım çünkü nihayetinde onsuz asla var olamayacak bağlantılar yaratıyor, özellikle de sanatçılar arasında, uluslararası düzeyde, hoşuma en çok giden şey bu, yeni sanatçılar keşfetmek, günümüzde resim sanatında yapılanlara dair bir panoramaya sahip olmak, bu ressamlarla iletişim kurabilmek… Sapkın tarafı ise zaman ile ilişkisi, sosyal ağlarda dolaşımla birlikte bazı işlerin çok hızlı geliştiği izlenimini edindik ve bu bir sorun, tıpkı “instagramlanılabilir” işlerin yaratıldığı gerçeği gibi, resimsel yüzeyin kalitesine, harekete, bir resmin parlaklık ya da donukluğuna o kadar bağlıyım ki, resme özgü ve içkin olan bu algı düzeyini kaybetmememiz önemli diye düşünüyorum.
Kariyerinizde kırılma noktası yaratan ya da sizin için çok önemli olduğunu düşündüğünüz, ayrı bir yere koyduğunuz bir eser ya da seriniz var mı?
Bunu kesin bir nokta olarak yaşamadığımı düşünüyorum, çalışmada her zaman sürekliliği var, ama üç yıl önce paralel olarak küçük formatlarda herhangi bir cihaz ya da ön görüntü olmadan resim yapmaya başladım, hepsi çok farklı, ama onları göstermiyorum, ancak sanıyorum çalışmalarımın geri kalan kısmına belli bir özgürlük soluğu verdiler.
Niçin sanat yapıyorsunuz ve devam etmeye neden değerdi?
Çünkü ifade edilemez şeyleri ifade etmek için bulduğum tek yol bu! Beni şaşırtan ve resimlerime bakan insanları şaşırtan deneyimler keşfettiğim sürece, buna değer diye düşünüyorum. Bu resim sanatı hakkında az önce söylediklerimle de mutlaka ilişkili, bana göre resim maddesi ve derinliği olan bir görüntü ve bugün nesnelerle bu ilişki bana gerekli görünüyor.
Comments