Lara Ögel’in İmtidâd adlı sergisi, Galata Rum Okulu'nda bulunan Açık Okul Kütüphanesi’nde 20 Ocak 2017 - 17 Şubat 2018 tarihleri arasında gerçekleşti. Bir dizi okuma ve söyleşi etkinliğiyle zenginleşen sergiyi Fisun Yalçınkaya değerlendirdi
Lara Ögel, Bindik ağaçların basamaklarına, Pencereler ve demir konstrüksiyon, Yaklaşık 192 cm çapında, 2018
Kişileri bir yere ait yapan, bağlayan, ilişki kurduran şey nedir? Mesleğe başladığı kurumda emekli olan birinin masasındaki âhenk, uzun yıllar yaşanmış kalabalık bir evin kokusu, ya da bir okulun içindeki koşuşturmanın kulakta yer eden sesi nasıl oluşur? Hatıraların kendisi, bu soruların yanıtı... Bir mekânı duvar ve eşyadan fazla yapan en önemli şey hatıra. Hayatı bir mekân üzerinden paylaştığımızda ortaya çıkan aitlik duygusu en çok bununla alakalı... Lara Ögel’in Galata Rum Okulu’nda, 4. katta bulunan Açık Okul Kütüphanesi’nde düzenlediği İmtidâd adlı sergisi de bu aidiyetin yapı taşlarını araştırıyor.
20 Ocak 2017 - 17 Şubat 2018 tarihleri arasında gerçekleşen ve bir dizi okuma, söyleşi etkinliğiyle zenginleşen sergi, İmtidâd adını taşıyarak değişenle değişmeyen arasındaki bağa işaret ediyor. Türkçe edebiyatta değişimin, zamanın, huzursuzluğun en zarif kalemi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kullandığı bu kelime bir yerden gidiyor olmak fakat gitmek istememekle, zamanın geçiyor olması ama geçmesini istememekle ilgili isyanımıza sesleniyor. ‘İmtidâd’, sergi metninde tarif edildiği üzere “değişerek devam etmek ve devam ederek değişmek” anlamına geliyor. Böylece, duyanı, bu isyanı biraz durdurmaya ve bir tür rahatlamaya davet ediyor. Bu rahatlığın çatısı altında Lara Ögel, sanki saklandıkları yerden bir kapı aralanmış da dışarı bakıyorlar gibi duran renkli kareleri okulun duvarları arasına yerleştiriyor.
Lara Ögel, Şafak, Başlangıç, Mekana özgü yerleştirme, Kitap kapakları, Her biri 9x9 cm, 2018
Bu renkli kareler, okulun merdivenlerinden yukarı çıkarken önce izleyiciye göz kırpıyor. Sonra da sol kısımdaki odaya ulaştırıyor. Artık renkli kareler, çepeçevre tüm odadalar ve okulun sarıyla kahve, griyle siyah arasında değişen renklerini bozguna uğratıyorlar. İzleyicide renkleri gördüğünde “elbette, zaten duvarlar renkli olmalıydı, burası bir okuldu ya eskiden” düşüncesi oluşuyor. Bir sergi alanı olarak defalarca ziyaret edilmiş bu alan, böylece çocukluk fikriyle yeniden düşünülebiliyor ve okul sergiye mekân olmaktan çıkıyor, serginin bir aktörüne dönüşüyor. Ögel’in sergiyle hedeflediklerinden biri de bu aslında. “Okulu bir sergileme mekânındansa hafızası, kimliği olan bir yer olarak değerlendirmek istedim. Orada kimler var olmuş, neler olmuş diye düşündüm. Bu sorularda ise varlıktansa yokluğa yöneldim, yani, artık bu mekânda olmayan nedir? Bu sorunun cevabı da öğrenciler oldu,” diye anlatıyor sanatçı.
Lara Ögel, Şafak, Başlangıç, Mekana özgü yerleştirme, Kitap kapakları, Her biri 9x9 cm, 2018
Renklerin üzeri şekiller ve yazılarla kaplı. Bu yazılarda Eski Yunanca’dan alınmış Sapho fragmanlarını takip ediyor izleyici. Cilt dokusunu taşıyan renkli kareler böylece Antik Yunan’da kendi okulunu yaratmış bir başka düşünürün fısıltılarıyla buluşuyor. Sergi Sapho’yla birleşerek bir katman daha kazanıyor, orası kesin. Sergide bu kareler üzerindeki yazıları Anne Carson’ın Sappho’nun Fragmanları isimli kitabından yapılmış alıntılarla takip ediyoruz. Lara Ögel başucu kitabı olarak bahsettiği bu kitap hakkında “Onu edindiğimden beri zaten gidip gelip bir yerleri işaretler, bir şeyler aradım. Carson’ın fragmanları değerlendirmesi beni çok etkilemiştir hep, yani bu fragmanların tam halinin her türlü çevirisini bulabilirsin, ama sanıyorum tek tek kalan kelimeler, yitirilmiş cümleler halinde onları değerlendiren bir tek Carson var. Bunu yaparken düşünce ve tavrı, onları yitirilmiş, okunamayan hatta çevrilmesinde bile lüzum görülmeyen kesitler hâlinde değil, onları nefes alan, yüz üstüne çıkan ‘an’lar gibi görüyor. Bu tavrı beni çok etkilemişti, benim okul ile kurduğum ilişkide de buna benzer bir tavır olduğunu düşündüm, bu yüzden ufak ufak onu de ekledim işlerin içine, çok dikte etmiyorlar, ama bir yandan da oradalar” diyerek sergideki yerlerini özetliyor.
Serginin orta alanında ise pencereler, karelerin duvarlar arasından bakışının yarattığı etkiyi bu kez başka bir anlama taşıyor. Okuldan çıkmış parçalar olan bu dizili pencereler okulun dışına açılması gereken objeyi içeri çekerek izleyicinin bakışının yönünü değiştiriyor. Okulun iç kısmında yarım bir daire şeklinde duran yan yana pencereler mekânın geçmişi hakkında düşünmek için bir davet daha sunuyor. Lara Ögel bir hayal nesnesi diyor bu pencereler için: “İşe pencereler girdi, yakın zamanda değişmiş, artık fonksiyonunu tamamen yitirmiş, ama bir yandan da kenara atılmışlardı. Fakat tam da gitmiyorlardı okuldan uzağa. Onları birer öğrenci gibi düşündüm. ‘bindik ağaçların basamaklarına’ biraz zaman, biraz insan, biraz da hayal nesnesi. Fiziksel kimlik olarak okulun tüm hissiyatını ortaya koyan, ama aynı zamanda belki bir kendi üzerine düşünmeyi de içeren bir şey oldu.”
Lara Ögel, Şafak, Başlangıç, Mekana özgü yerleştirme, Kitap kapakları, Her biri 9x9 cm, 2018
Açık Okul Kütüphanesi’nin kitaplıklar ve dersliklerden oluşan okuma odasında ise sulu boya ve kolajlar yer alıyor. Bu çalışmalar, Galata Rum Okulu’nun arşivinin serginin oluşum sürecine etkisine işaret ediyor ve hazırlanış sürecini aktarıyor. Sergi bir okulun geçmişine dokunan küçük müdahaleler, renklenmeler ve bir mekânın kendisine dokunmasına izin veren bir sanatçı arasındaki ilişkinin özetine dönüşüyor böylece. Sadece mekânsal bir bellek keşfi değil, sanatçının ‘başucu kitabının’ da içinde yer bulabildiği bir ortaklık ve etkileşimle ilgileniyor izleyici daha çok. Böylece iki katman hâlinde izlenebileceğinden bahsedebileceğimiz İmtidâd, daha sonraki bienal ve etkinlikler sırasında da anımsanabilecek bir sergi.
Lara Ögel, İmtidâd, Suluboya ve kolaj, Anaokulu öğrencilerin suluboya çalışmaları, 2018
Şair Ali Asker Barut, bir şiirinde eski bir dostuna seslenerek “Böyle bir iki anın daha var bende” der. Çok kıymetli, üstüne şiir yazılmış bir dostluğu hatırlatıp, sonra da geçiştiriverir aynı şiir içinde. Aradan çıkarmaya çalıştığı bir bağı anlatır sanki. Bu bağ ne kadar öyle geçiştirilecek bir şey gibi söylense de aslında çok önemli olduğu da ortadadır. Bu önemli kısmına ulaşmak içinse zaman, emek harcamak, üstüne düşünmek, tekrar elimize almak ve belki o kişiyle konuşmak gerekir. İstanbul’daki tarihi yapıların çoğuyla ya da büyük kısmıyla şehrin baskın kalabalığının bağı böyle belki de. Zaman, emek ve onlarla konuşmak gerek, bu apaçık hissediliyor fakat harekete geçilmiyor sanki. Önlerinden geçiveriyoruz. Lara Ögel bana göre o hepimizin tanıdığı olan eski dostla konuşuyordu bu sergide. Böyle bir iki anı işte, denemeyecek kadar kıymetli şekilde.
Comments