Burçin Başar’ın Corpus başlıklı üçüncü kişisel sergisi 4 Nisan-4 Mayıs 2019 tarihleri arasında x-ist’in yeni adresi Karaköy Juma’da izleyiciyle buluştu. Resimlerin yanı sıra heykel ve videoyla farklı ifade biçimlerini bir bütünün parçası olarak izleyiciye sunan sanatçının bedeni soyutlaştırırken düşünceyi somutlaştırdığı sergisi Corpus’u İlker Cihan Biner değerlendirdi
628 kelime
Burçin Başar, İsimsiz VII,Tuval üzerine karışık teknik, 85 x 100 cm, 2018
Burçin Başar'ın Corpus sergisi bir kaçış imkânını işliyor. Yaşadığımız gerçekliklerin ötesine geçerek hayal gücünün dinamiklerini devreye sokuyor. Sanatçının düş kudreti gözünü tabiatın enerjisine dikiyor. Eserler bir şekilde reklam imgeleriyle kuşatılan bilindik klişeleri aşarak başka alanlar açmaya uğraşıyor.
Önce serginin gerçekleştiği mekâna bakarsak, x-ist'in siyah bir kutuya benzer bir alana dönüştüğünü görüyoruz. Alternatifleşen ve küçük evreni andıran bu saha kendi içinde birbirinden farklı biçimleri barındırıyor. Formlar, madde ve malzemenin bağlantısıyla birlikte ışıldıyor.
Öncelikle göze çarpan ve yağlı boyanın hâkim olduğu çalışmalardan bahsedelim: Çeşitli lekeler, izler, renk karışımlarıyla oluşan İsimsiz yapıtlarda soyut dışavurumculuğun etkisine rastlıyoruz. İrrasyonel çizilerle oluşmuş eserlerde yağlı boyanın yanında pigment, kum, litografi ve asetat kalemlerini de eserlerin oluşumunda görebiliyoruz. Hiçbir sınırla belirlenemeyen görseller dekoratif olmaktan uzaklaşarak yeni soyut çiziler ve kümeler yaratıyor.
Sergideki heykellere bakınca Schiller'i anmak şart hale geliyor. Çünkü Schiller, formun tekilliğini dile getirir yani heykel kendine has bir model olma özelliğini taşır, aynı zamanda mevcut estetik pratikteki aylaklığa ve kayıtsızlığa işaret eder... Başar’ın odun parçalarının üzerini modelaj hamuru ile kaplayarak yaptığı heykellere özgür görünümlere sahip olma özelliğini verdiğini görüyoruz. Yapılma biçimleri bir zanaatkârdan farklı olarak yeni duyumsamalara kapı açıyor. Schiller'in kayıtsızlık dediği mesele işte böyle bir yerde düğümleniyor. Heykeller illa bir gerçekliğe gönderme yapmıyor. Burçin Başar'ın kurmaya uğraştığı başka bir dünyadan parıltıları taşıyor. Sıradan olanın deneyiminden koparak fark düzlemini oluşturmaya çalışıyor.
Esasında sanatçının yağlı boya çalıştığı eserler, heykeller ve mekânın dönüşümündeki hareketlilik izleyici için de demokratik bir girişim sayılabilir. Çünkü kendi dünyasını cesurca açan sanatçı görüntü düzeniyle hiyerarşik yapılanmadan farklı olarak kozmik biçimlenmeyi benimsiyor. Diyebiliriz ki; işte bu yüzden birbirinden farklı çalışmalar bir arada durabiliyor.
Burçin Başar, İsimsiz IX, Tuval üzerine karışık teknik, 130 x 193 cm, 2019
Böylelikle sergiye hâkim olan ana nosyona geliyoruz. Titreşim diyebileceğimiz kavram sanatı karakterize eder. Mefhumu hayattaki güçleri estetiğe çeviren anahtar olarak görebiliriz. Kozmostan bedene her daim aktarım olurken sanat böyle bir alışverişten beslenir. Gece ile gündüzün etkileşimi, güneş ışığı, ölüm, cinsellik, mevsim döngüleri gibi titreşen ne varsa sanata konu edilir. Aynı zamanda bedenin iç mekânı da bu duruma dâhildir. Kalp atışı, gözün hareketi gibi haller çoğu zaman estetik pratiklere konu olur.
Burçin Başar'ın Corpus adını alan mikro kozmosundaki uzay, boşluk, evren duygusu kaynağını titreşim nosyonundan alıyor. Öte yandan serginin çıkış noktası olan video çalışmanın ana parça olduğunu görüyoruz. Başar'ın çizmiş olduğu eskizler, resimler, yazılar yerleştirmenin tümüne yayılıyor. Bilhassa eserin yüzeyinde iki ilginç çalışma var. Sanatçı bu resimlerde sinir hücrelerini işliyor. Burada da titreşim kavramı devreye giriyor ve Başar beynin doğasını aktarmaya girişiyor. (Ayrıca video yerleştirmenin Fevzi Öndü'nün yardımıyla da hazırlandığını ekleyelim.)
Sanatçının ilk kişisel sergisi Retrace öznel anlatıları barındırıyordu. İkinci etkinliği olan Ravenous daha politik bir zeminde vuku buldu. Corpus ise Başar'ın sanatsal yaşamında yön değişikliğine işaret ediyor. Bellek, siyaset veya yaşamsal izler gibi tekil durumların ötesine geçiyor ve bu kez makro dönüşümlerden güç alıyor.
İşte mekân kozmik titreşimlerin izleriyle vuku bulurken, Başar başka bir hikâyenin anlatımına girişiyor. Merve Akar Akgün yazdığı katalog metninin sonunu şu cümlelerle bitiriyor: "Burçin Başar’ın yeni sergisi Corpus’ta mikro kozmos ile makro kozmos tıpkı sanatçının üretim süreçlerinde olduğu gibi birbirleriyle çarpışıyor, birbirlerine geçiyor, aniden ayrışıyor, bazen üst üste geliyor ve en nihayetinde bize yeni bir resimsel dil gösteriyorlar."
Akgün'ün vurguladığı parlak ifadeler bize Corpus sergisiyle birlikte değerli bir şeyi işaret ediyor. Tefekkür yaşamdaki güçlerin olumlanmasıyla ilişkili. Yeniden bir dünya yapabilmemiz için parlak perspektiflere sahip olmamız gerekiyor. Kuşkusuz bu durum ancak sanatla olanaklı hale gelebilir. Burçin Başar'ın çalışmaları da bu bağlamda geniş ufukları işaret ediyor. Toplumsal sıkışmışlığımızı aşıp kozmik hareketlenmelere anlamlar verebilmek, bedenin iç mekânlarını keşfedebilmek dünyamızı genişletme potansiyeli taşıyor.
Sonuç olarak; Corpus yeni bir bakışın nüvelerini içeriyor. Serginin yarattığı titreşimler skalası ise yaşama dair başka çerçeveler oluşturmanın imkânlarını yaratıyor.
Comments