top of page
Tuğçe Karataş

Bütün sergiler bir öğrenme alanı


Küresel tasarım sahnesinin etkili küratörlerinden Brendan Cormier 2016 yılında Venedik Mimarlık Bienali’nde A World of Fragile Parts sergisinin küratörlüğünü üstlendi, V&A Museum'da kültürel mirasın dijital reprodüksiyonunu inceleyen bir küresel araştırma programında baş araştırmacı olarak çalışıyor ve Shenzhen Design Society’deki V&A Gallery’nin küratörlüğünü yürütüyor. Cormier, birbirinden öğrenmenin yeni modellerini tekrardan ele alma ve küratörlüğün buradaki rolü üzerine düşüncelerini Tuğçe Karataş'a anlattı

Brendan Cormier

İçinde bulunduğumuz protestolar çağında, krizde bir ekonomi, sorgulanan bir demokrasi ve yönetim sistemi içerisinde, sürdürülebilir ekosistemlerin gidişatlarının yeniden yapılandırılmasında yaratıcılık hayati bir rol oynuyor. 1919 yılında Weimar’da ortaya çıkan Bauhaus toplumsal çalışmanın, canlılığın ve entelektüel düşüncenin, diyaloğu teşvik etmek ve yeni davranış modelleri oluşturmak için nasıl kullanıldığına dair ütopik bir örnekti. Kurucusu Walter Gropius ve birkaç arkadaşı, toplumun gerçek ihtiyaçlarına cevap verebilmek için sanat ve teknolojinin birliğine inanıyor, karşılıklı daimi diyalog halinde birbirlerine destek olup, birbirlerinden öğrenmeleri gerektiğini savunuyorlardı. Rekabetçi yönelimleri yok edip, bireysel yaratıcı potansiyeli, toplum hissi ve müşterek bilinci teşvik etmek için temel bir pedagojik yaklaşım önermişlerdi. ‘Bauhaus deneyini’ bir vaka çalışması olarak ele alan 4. İstanbul Tasarım Bienali, Okullar Okulu’nun küratöryel yaklaşımı aynı zamanda Bauhaus’un yaratıcı paylaşım, tartışma, sürdürülebilirlik, katılım, dayanışma, oyun gibi anahtar temalarını inceliyor ve farklı disiplinlerin bir araya gelmesine açık bir tavırla, tasarım eğitiminde yeni yöntemleri yeniden irdelememiz için bizi özgürleştirecek bir ortam oluşturuyor.

Bununla birlikte kaynak kıtlığı, ekonomik kriz ve cinsiyet eşitliği konularında verilen mücadele, yalnızca yaratıcı ve yenilikçi tatminden fazlasını arayan toplumlarda yeni cereyanların doğmasına yol açtı. Yaratıcı toplumlar politik, ekonomik, kültürel ve sosyal süreçler ve kaynaklar yoluyla oluşabildiği gibi, günlük pratikler ve ağlar aracılığıyla da ortaya çıkabiliyor. Ancak aynı zamanda uluslararası çıkar hareketleri ya da küresel finansal menfaatler gibi mekânsal olarak daha az sınırlandırılmış çalışma yöntemleriyle alakalı olarak da oluşabiliyor. Bauhaus’un doksan yıl önce yaptığı gibi tasarım eğitimini yeniden canlandırmak için ne tür sınırları ya da bölgeleri inceliyor olmalıyız?

Ben de İstanbul Tasarım Bienali’nin Okullar Okulu temasından yola çıkarak, sosyal değişim ve birbirinden öğrenmenin yeni modellerini tekrardan ele almada küratörlüğün rolünü tartışmak istedim. Küratörler ve kurumlar ortak menfaate yönelik hassasiyeti nasıl artırabilirler? Hangi ön koşul ve hangi spesifik durumlarda küratörler sosyal değişime vesile olabilirler? Küratörler nasıl karşıtlık yerine misafirperverlik kavramını odaklarına alırlar? Hangi yeni şekillerde küratörler küresel hareketlerle yerel bağlamda başa çıkabilirler? Kafamda bu sorularla, küresel tasarım sahnesinin en etkili iki küratörü Jana Scholze ve Brendan Cormier ile bienali, bu stratejileri ve tezatları araştırmak için küratörlüğü, öğrenmeyi, kritik küratöryel pratiğin imkanlarını ve limitlerini konuştuk. Yayınladığımız ilk röportaj Brendan Cormier'e ait. Cormier, V&A’de kültürel mirasın dijital reprodüksiyonunu inceleyen bir küresel araştırma programında baş araştırmacı rolünde. Bir süredir Çin, Shenzhen Design Society’deki V&A Gallery’nin küratörlüğünü yapıyor. 2016 senesinde, Venedik Mimarlık Bienali’nde A World of Fragile Parts sergisinin küratörlüğünü üstlendi.

A World of Fragile Parts, Venedik Mimarlik Bienali, 2016

Bize eğitim ve küratöryel pratiklerle olan ilişkinizden bahseder misiniz? Bir küratör olarak öğrenmek sizin için ne ifade ediyor?

Bana göre bütün sergiler bir öğrenme alanı; hem -serginin hazırlanmasında- küratör için, hem de izleyici için. Öğrenmek bana göre; önyargıları mümkün olduğunca askıya alıp, yeni bilgiler edinmek için bir merak alanı. Önyargılı öğrenmeyse bence öğrenmek sayılmaz çünkü bilgiyi yalnızca yerleşmiş kavramları pekiştirmek için araçsallaştırır. Önyargının geçici olarak askıya alınması çok önemli.

İstanbul Tasarım Bienali’nin Oryantasyon Günleri kapsamında İstanbul’daydınız. Favori bir okul ya da projeniz var mı?

İstanbul’da bienal ile bağlantılı olarak düzenlenen deneysel koruma üzerine bir panelde konuşmak için bulundum. Ama aslında bienali, yeni projeleri, fikirleri ve sergileme şekillerini de görmeye geldim. Bu anlamda ziyaret ettiğim her bienal benim için yeni bir öğrenme deneyimi.

Açıkçası bienalden çok keyif aldım. Favorim Ölçekler Okulu; ölçüler ve ölçekler dünyasından ve obje çeşitleri arasındaki küçük farklılıklardan öğrenilecek o kadar çok şey var ki... Standart ve normları yıkarak, bir çay bardağı kadar görünüşte masum bir objenin içindeki saklı bilgi miktarını çok daha iyi anlayabiliyoruz.

İstanbul’u bir okul olarak düşünürsek, ondan neler öğrendiniz? Bu deneyimden elinizde neler kaldı?

Şehir, kişiyi bakma konusunda eğitiyorsa eğer, her zaman için bir öğrenim laboratuvarıdır. Rutin eğitimin katilidir ve bu sebeple ziyaretçiler şehirde yaşayanların göremediği şeyleri görürler. Bu nedenle Nur Horsanalı’nın Halletmek projesini çok beğendim. Doğaçlama, çözüm odaklı Türkçe bir ifadeyi alıp, sistematik olarak şehirde buna uygun düşebilecek durumları belgeliyor. Halletmek fikriyle bir kere tanıştın mı, ziyaretçi olarak bu fenomeni her yerde görebiliyorsunuz. Bunun gibi iyi projeler, bir şehri izlemek için yeni bir objektif görevi görebilir.

Okullar Okulu gibi bienallerin küratöryel yaklaşımının sosyal dönüşüme katkı sağlayıp, güç dinamiklerinin yerini değiştirip yeniden düzenleyebileceğini düşünüyor musunuz?

Evet, ama yukarıda bahsettiğim gibi ancak dolaylı yollarla mümkün. Bienaller çok sesli ve çok ortamlı bir ekosistemdeki iletişim yöntemlerinden yalnızca biri. Ama evet, kamusal bir söyleme katkı sağlayacaktır ve bu pozitif bir şeydir.

Küratörlüğün sosyal değişim için bir araç olduğunu düşünüyor musunuz?

Küratörlük nadiren sosyal değişim içindir. Kürasyonu yapılan şey bir gösterimden ibarettir ve sosyal sonuçları bağlamında doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi kaydedilebilen bir rol üstlenir. Daha ziyade gündem oluşturmaya, fikir öne sürmeye ve farkındalık yaratmaya yardımcı olur ki bunlar nadiren daha sonra kamu tarafından destek görür ve politik çevrelerde tartışılacak bir mesele haline gelir.

Bugün güncel küratörlük sıklıkla seyirci angajmanına, sosyal pratiklere ve işbirliklerine odaklanıyor. Küratörlük rolünün bu perspektiften geliştiğini düşünüyor musunuz?

Kesinlikle, geçtiğimiz yıllarda bunun birçok kazanımını gördük ki artık yalnızca bir white cube show ortaya koymak, ustaların işlerinin kaidelere yerleştirildiği, özenle hazırlanmış etiketlerin bir işi nasıl yorumlamanız gerektiğini anlatan sergiler yapmak yeterli ya da kabul edilebilir gelmiyor. Tabii ki hala böyle sergiler düzenleniyor ve bu tip şovlar için yer var. Ama daha ziyade izleyiciye ve işbirliklerine odaklanan, küratörlüğün bir aksiyon ortaya koymak için katalizör görevi gördüğü yeni küratöryel pratikler konusunda bir patlamaya şahit olduk. Bu bana göre çok pozitif bir gelişme.

Comments


bottom of page