top of page
Emel Altay

Çağdaş Şenliknâme(ler)


Bu yıl 6 - 17 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen 37. İstanbul Film Festivali’nin çok konuşulan afişi, sanatçı Murat Palta’nın imzasını taşıyor. Palta, minyatür tarzıyla oluşturduğu afişlerden yola çıkarak gelenekselle güncel arasında kurduğu ilişkiyi ve son dönem çalışmalarını Emel Altay’a anlattı

Murat Palta

İstanbul Kültür Sanat Vakfı, festivallerin tanıtım afişlerinde farklı sanat dallarından isimlerle çalışmaya devam ediyor. Geleneksel (Osmanlı) motifleri ve çağdaş batılı sinemayı birleştirdiği deneysel eserler üreten sanatçı Murat Palta’nın bu yılki İstanbul Film Festivali için tasarladığı afişler üzerine de çok konuşuldu. Palta, pratiğini anlatırken Osmanlı dönemindeki ‘şenliknâme’lerden söz açarak “O dönemde şenlikte neler olup bittiğini tasvir ve minyatürler anlatırmış,” diyor ve ekliyor: “Aslında şu an yaptığım da bu anlayışa çok yakın.” Palta, Şubat ayında x-ist’te gerçekleşen sergisi Gods, Monsters and Men’de yer alan Space X- David Bowie - Uzayda Süzülen Araba işinde de Falcon Heavy’nin uzaya fırlatılışını minyatür tekniğiyle çizmiş. İlk solo sergisini 2015’te İtalya’da açan Palta, halen x-ist’nin daimi sanatçısı olarak üretmeye devam ediyor. İşlerinde minyatür başta olmak üzere geleneksel sanatlarla güncel olanı bir araya getiren sanatçı “Minyatür benim için şu anki dünyayı resmetme biçimi oldu.” diyor.

Sinema tarihine mâl olmuş karakterleri minyatür tekniğiyle yeniden canlandırıyorsunuz. En eski sanatlardan biriyle sinemayı birleştirme fikri ilk ne zaman aklınıza düştü?

Bunun çok net bir cevabı yok aslında. Bir insanın aklına bir fikir nasıl düşerse benim de öyle oldu. Ama şunu hatırlıyorum; kardeşimle Star Wars izlerken, Osmanlı’yla bağdaşan çok fazla şey varmış diye düşünmüştüm. Ama bu da net bir çıkış noktası olarak alınamaz elbette. Kendi adıma en çok güvendiğim nokta yaratıcılığım. Grafik tasarım ve illüstrasyonla ilgiliyseniz yaratıcı olmanız, farklı farklı alanları bir araya getirebilmeniz gerekiyor.

Murat Palta, Dark Knight

Cezayir’de katıldığınız bir workshop var. Ardından Londra ve Filadelfiya’da sanat festivallerinde yer aldınız. İlk kişisel serginizi ise 2014 yılında İtalya’da açtınız. Çalışmalarınızın yurt dışında bu denli ilgili görmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Cezayir’de minyatür ve tezhip festivaline davetliydim, orada bir workshop yaptım. Dünyanın farklı yerlerinden gelen, geleneksel sanat üzerine çalışmalar yapan sanatçılarla bir arada bulunmak çok geliştirici bir deneyim oldu. İtalya’daki sergi için teklif oradan geldi. Osmanlı minyatürü çok ilgilerini çekiyor, farklı buluyorlar ve ilgileniyorlar. Çok güzel çalışılmıştı sergi için, biraz şaşırmıştım da açıkçası. Hazırladıkları katalogda minyatürle ilgili verdikleri detaylar, ne kadar ilgi duyduklarını gösteriyordu.

Tabii konunuz sinema gibi evrensel bir mecra olunca insanları yakalamanız da kolaylaşıyor. Minyatür tekniğiyle padişah sergisi yapsaydınız mesela, ilgi kısıtlı olurdu belki de.

Elbette. Bir insan geleneksel sanatlara özel olarak ilgi duymuyorsa minyatür sanatına göstereceği ilgi de bir derece olur. Minyatürün ne kadar farklı bir dünya olduğunu, ne kadar ilgi çekici olabileceğini göstermek adına sinemayı konu edinmek etkili bir yol oldu. Sonuçta çağımızda ortak dillerden en ilgi çekicisi sinema. İnsanlar “Aslında o kadar da sıkıcı değilmiş.” demeye başladılar. Minyatüre daha farklı bir bakış geliştirenlerin olması benim için apayrı bir mutluluk kaynağı.

Murat Palta, Küçük Prens

Minyatür sanatında minimalizm ön plana çıkıyor. Bundan kaynaklı bir sınırlayıcılık hissediyor musunuz?

Sadece minyatürü değil tüm geleneksel sanatları günümüzde kullanmaya kalktığımızda modern zamanlarla, teknolojik yeniliklerle alakalı çözümlerde zorlanmalar yaşanabiliyor. Ama bunları eksiklik değil bir meydan okuma olarak görüyorum. Minyatür özelinde değerlendirirsek, biçim olarak kısıtlayıcı olduğunu düşünmüyorum. Minyatürde derinlik, perspektif, boyut, gölge gibi teknikler yok. Böyle olunca da daha primitif, daha kısıtlı bir sanatmış gibi anlaşılabiliyor. Böyle düşünülmesini garipsemiyorum ancak tam aksini düşünüyorum. Minyatür birden çok hikayeyi tek kompozisyonda anlatma adına çok faklı çözümler sunuyor.

Aslında perspektif ortadan kalkınca tek bir düzlemde yan yana sıralanmış film şeritleri gibi bir sahneleme olanağı çıkıyor ortaya, değil mi?

Evet. Bu bir tek minyatürde de yok. Avrupa minyatürlerinde, orta çağ el yazmalarında da bu var. Zaman ilerledikçe aydınlanma çağıyla birlikte kitaptaki tasvirlemeler de gelişiyor, değişmeye başlıyor. Kitaplardaki tasvirlemeler illüstrasyonun atası, zamanla bugünkü modern illüstrasyon biçimini alıyor. Kitaplardaki hikayeleri çok da kişisel yorumlara girmeyerek anlatmaları açısından tasvir sanatıyla illüstrasyonun işlevleri aynıdır. Ama Osmanlı’da durum böyle ilerlemiyor. Geleneksel sanat tak diye kesiliyor. Bir anda batılılaşma başlıyor. Bir geçiş durumu yok. Bunun eksikliğini yaşıyoruz.

Murat Palta, Fahrenheit

Minyatür renk konusunda nasıl bir alan sunuyor size?

Minyatürde kullanılan geleneksel renkler parlaktır, canlıdır. Matem içeren karanlık renkler olmaz. Bu da ilgimi çeken bir nokta. Ne anlatılırsa anlatılsın canlı ve parlak renkler seçiliyor. Bir ilgi çekme amacı olduğunu görebiliyoruz. Çünkü o dönem resimlere bakmak sinema izlemek gibi keyif veriyor insanlara. Seyirlik bir şey. Ben de olabildiğince orijinal renklere sadık kalmaya çalışıyorum. Tabii kendi yorumumu kattığım, geleneksel minyatürde yer verilmeyen renkleri kullandığım da oluyor ama nadiren.

Yaptığınız tüm işlere baktığımızda popüler kültürle geleneksel sanatı birleştirme çabasından bahsedebilir miyiz?

Evet, kesinlikle. Minyatürle sinemayı birleştirmenin yanında kitaplarla alakalı çalışmalar da yaptım. Klasik eserlerin başkarakterlerini çizdiğim bir seri oldu. Sonra popüler kültürle, son güncel gelişmelerle ilgili olayları da çiziyorum.

Minyatür sanatını derinlemesine araştırmışsınızdır mutlaka. Yaygın olarak kullanıldığı dönemde hangi konular ele alınıyordu minyatürlerde?

Dini olaylar ama bunların da mitolojik hikayeleri resmediliyordu. Sonra tabii savaşlar gibi tarihi olaylar. Ve padişahların verdiği şenlikler… 30 - 40 gün süren şenlikler oluyor. Loncalar geliyor, her lonca kendi hünerini sergiliyor. Bunlar çiziliyordu. Şenliknâmeler var örneğin. Şenliklerde ne oluyorsa onu çizimle aktarıyorlar. Bir anlamda güncel olanı vermiş oluyorlar aslında. O dönemin güncel ve popüler olan olayları resmedilmiş oluyordu. Surnâme-i Vehbi örneğin, 3. Ahmet döneminde 15 gün süren bir şenlikte yapılan ne varsa hepsini Vehbi’nin yazıları ve Levni’nin 137 minyatürüyle anlatır; surnâmeler arasındaki en bilinen örneklerdendir. “Aynı mantık bugün de devam etse neler olurdu?” diye düşündüm. x-ist’te açtığım ve geçen ay sona eren Gods, Monsters and Men adlı sergimde de aslında bu fikri uyguladım. Heavy Falcon’un gönderilmesini aynı surnameler gibi minyatürlerle anlattım.

Murat Palta, Moby Dick

İşlerinizde filmlerle olan ilişkiniz ön planda. Hangi filmlerin minyatürünü yapacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?

Şu ana dek klasik filmleri seçtim genelde. Büyük çoğunluğun bildiği, kolay bağ kurabileceği, minyatür formunda görse de kolayca tanıyabileceği filmler olsun istedim. Batı kültüründen öğeler içermeli ve bu öğelerin doğu kültüründe karşılığı olmalı diye de düşündüm. Bu kriterlerle seçtim filmleri. İlk filmler Baba, Kill Bill, Star Wars gibi çok bilinen filmlerdi. Zamanla kişisel film zevkimden örnekler de katmaya başladım seriye.

Peki, çok istemenize rağmen minyatür olarak çiziminin uygun olmadığını düşündüğünüz filmler oldu mu?

Olamayacak şeyler var. Western filmler minyatüre uyarlanamıyor. Kovboyu Osmanlı kıyafetleri içerisinde çizdiğinizde oturmuyor. Vahşi Batı, kendi kodları olan bir dünya. Çok doğuya özgü bir film olduğunda, zaten doğuya özgü olan bir şeyi yine doğuya adapte etmeye çalışmada bazı aksaklıklar olabiliyor.

Film festivali çalışmaları ne zaman başladı?

Normalde geçen seneki film festivali için çalışmayı düşünüyorduk ancak zaman bulamadık. Bu sene için bir zaman bulunca çok keyifle bir araya geldik. Şubat gibi işi tamamladık.

Murat Palta, 37. İstanbul Film Festivali afişi

Festival için kaç film çizdiniz?

Dünya klasikleri ve festivalde gösterilecek filmlerin karakterlerinin bilet kuyruğunda olduğu bir hikaye kurdum. Dört karakter festivalde gösterilecek filmlerden alındı; bunlar Grace Jones: Bloodlight and Bami, İpekçe, Yedinci Mühür ve Arabesk. Otomatik Portakal’dan Alex, Star Wars’tan Prenses Leila, Donnie Darko ve Elm Sokağı’ndan Freddy Kruger da klasikleşmiş sinema ikonları olarak kapakta yer alıyor. Bu çizimler festival kitapçığında, afişte ve banner gibi pek çok mecrada kullanıldı. Ayrıca afişin animasyonu yapıldı.

Film festivalinden mutlaka izlemek istediğiniz filmler nelerdir?

Wes Anderson’un Isle of Dogs filmine gitmeyi istiyorum. Arabesk’i herhalde 5 bininci kez olacak ama tekrar izlemek istiyorum.

Bundan sonraki işlerinizde de minyatüre devam etmeyi planlıyor musunuz?

Minyatür benim için şu anki dünyayı resmetme biçimi oldu. Minyatür artık benim tarzım. Minyatür dışındaki geleneksel sanatlara da değinmeye devam edeceğim işlerimde. Zaten son sergimde de Karagöz Hacivat tarzıyla yapılmış animasyonlar ve diğer geleneksel el sanatlarına da değindiğim işler yer alıyordu.

Comments


bottom of page