top of page
Rafet Arslan

Dada’nın ekmeğini masumca yemek

Sürrealizm'in muhalif sesli devingen galaksisinde Avangart'ın düşüne ve dönüşümüne aktörleriyle eşlik ederken Dada'nın hayaletine bugünün ruhuyla yakından bakıyoruz


Yazı: Rafet Arslan


David Lynch, Boy Lights Fire, 2010

I

Sanat alanının “muhalif” aktörlerinin sanat tarihinin belli bölümlerine gönderme yapan jestlerinden hep şüphe duyarım. Öncelikle sanat tarihi denen alanın kendisinden şüphe duyarım, çünkü saf, yekpare ve bilimsel bir sanat tarihi olamaz. Sanatı tarihe not düşmek, sanatın icra edildiği dünyanın gerçekliğinden, ekonomik/politik mücadelelerinden bağımsız değildir. Hatta W. Benjamin’in vurgusuyla tam da bu savaşımın belirleyiciliğindedir.


II

Burjuva estetiği yüzyıllar boyu sanatın sanat için yapıldığı, estetik bir mükemmellik düşünün peşinde koşmuştur. Sanat yapıtının tekilliği ve mimesis gücü üzerinden bir estetik aura yaratılmıştır. Bunun sonucu olarak Aydınlanma Çağı'na paralel natüralist imge üzerinden, yetkin ve klasik bir estetik form hâkim olmuştur. Yeteneğin ve sanatçının form üzerindeki ustalığının belirleyici olduğu bir mükemmellik arayışı üzerinden yaratılan bir estetik ideal. 19. yüzyılın ortalarından itibaren kent soylu kültür ve uygarlığa karşı büyüyen öfke kendisini sadece politik hareketlerle değil, karşı kültürel hareketler ile ifade etmeye başlar. Paris Komünü sırasında salt militarizmim sembolü Vendôme Sütunu'nun değil müzelerin de “özgür halk” tarafından hedef alınması boşuna değildir. Bu yıkımı yine Courbet’in başını çektiği komünün kültür komisyonu engeller.


III

Sosyalist ütopyacı Saint Simon’un sanatsal, Bakunin’in ise politik bir rol verdiği Avangart’ın tarihsel rotasına oturması, kültür çölünün ortasında bir vaha olarak kendi kaynağını yaratması sürecinin belirleyici faktörü, kuşkusuz estetik modernizm olgusudur. Uygulayıcısı ve ilk teorisyeni Baudelaire’in dilinde “modernlik; geçişsel olandır, kaçak olandır, rastlantısal olandır”.

Klasik kent-soylu estetik için, Baudelaire’in formülü ettiği modernlik, özgürleşen imgeye sığmayan bir çeşit deli gömleğine dönüşmüştü. Aristokrasinin yerine geçen yükselişteki yeni burjuva sınıf, sanatı saraylar ve şatolardan çıkarıp burjuva hayatın içerisinde bir yere konumlandırıyordu ve her türlü formsal yeniliğe açıktı. 

Bu noktada tarihsel avangart; farklı biçimlerle, dolaylı ve dolaysız olarak, birbirinden çok ırak iki kaynaktan beslenerek ilerledi:


Rafet Arslan, Kolaj

  1. Baudelaire’in de sanatı konusunda bir inceleme yazdığı Gustave Courbet, 1871 Paris Komünü’nde Sanat Birliği Başkanı seçildi. Komünün 71 gün süren deneyiminde sanat ve hayat ilk kez Avangart’ın büyüttüğü ütopyaya uygun olarak aynı şeye dönüştü; yani hayatın kendisi sanat olmaya soyundu. Ve bu düş seli 68 Baharı'na dek yaklaşık 100 yıl boyunca büyüyerek sürdü.

  2. Avangart’ın düşünü taşıyanlar birer sanatçıydılar ve sanat üretmeye devam etmeleri için; hayatta kalmaları gerekiyordu. Bu noktada devreye Marx’ın ''devrim yapamadan duramaz'' diye tanımladığı burjuvazi girdi. 20. yüzyılın başıyla birlikte yükselen yeni, entelektüel burjuvazi modernist sanata para yatırdı, koleksiyon yaptı, özel müzeler, müzayedeler ile destekledi.

İlk kaynak, Avangart’ı kolektif bir hareket, bir yeni dünya düş işçiliği olarak varlığını, sanat üretimini ve mücadelesini beslerken, ikinci kaynak ise onu tekilleştirdi, kolektiften uzak marjinal ve zamanla yıldızlaşan bir sanatçı kimliği yarattı. Tabii tam da bu noktada Avangart’ın yolunun üç çatal üzerinde yürüdüğü unutulmamalı: Birincisi Kübizm, Empresyonizm gibi biçimin bilişselliğin önüne hareketleri. İkincisi kendi mantalitesi içinde toplumlara hizmete soyunmuş hareketler Bauhaus, Pürizm, çok başka kulvarlardan akmış olsalar da Sovyet ve İtalyan Fütürist hareketleri. Üçüncü kulvar Dada ile yola çıkan, Sürrealizm'e evrilen ve oradan Letrizm, CoBrA, Situasyonist Enternasyonal, Panik Hareketi olarak gelişen moment. Sanırım Fluxus akımı da ikinci ve üçüncü hat arasında bir sınırda seyretmiştir.


Dada’nın burjuva beğeni için bir umacı, bir heyelan, bir kara ninni olması gerekirken kültür endüstrisinin prensliğine yükseltilmesi büyük bir fiyaskodur. Sanat elitlerinin Avangart geleneğin içinden sadece Dada’yı çıkarıp, geleneğin kalanını mezarlığa havale etmesi neden bu kadar masumca kabul edildi?

IV

Baudelaire, kuşkusuz bu tarihsel süreçte bir leitmotiv. Çünkü modern şiirin ve edebiyatın prensi olması yanında, o modernliğin ilk teorisyeni ve eleştirmeni, farklı sanat disiplinlerini ilk kez aynı şey olarak yan yana getiren bir kâhindi. Baudelaire örneğini takiben tüm tarihsel Avangart akımların manifestolarını yazan ilk kıvılcımları çakan şairler olmuştur. Ve onların açtığı kapıların ardından plastik sanatlar geçmiştir. Dada’nın umacısı olarak Tzara, Füturizm için Marinetti, Empresyonizm için Trakl, Sürrealizm için Breton, Letristler için Isou, Sitüasyonistler için Debord...

Paris Komünü barikatlarında çarpışmış Rimbaud, şaire voyant misyonu biçti; şair ''ateş hırsızı'' ve de “kesinlikle modern” olmalıydı. Şair 20. yüzyıl boyunca forma dönük sanat yapan Avangart’ın voyant’ı, manifestocusu, yoldaşı oldu. Bunun yanında da bazen menajeri, bazen spekülatörü, bazen de eser satıcısı.

1960’ların sonların da sanatın küresel bir "pazar" olarak yeniden örgütlenmesi, 68’in yenilgisi, Avangart’ın geri çekilmesi ve modernizmin kumdan kalesinin yıkılışıyla tüm bu doğal ittifak yenildi. Akıldışının sözcüsü şiir ve şair küresel olarak gözden düştü; sanatçı ise bir star olarak sanat alanına geri döndü.


Barbara Kruger, I Shop Therefore I Am, 1990

V

Dada’nın burjuva beğeni için bir umacı, bir heyelan, bir kara ninni olması gerekirken kültür endüstrisinin prensliğine yükseltilmesi büyük bir fiyaskodur. Sanat elitlerinin Avangart geleneğin içinden sadece Dada’yı çıkarıp, geleneğin kalanını mezarlığa havale etmesi neden bu kadar masumca kabul edildi?

Artık yazılmış sanat tarihi diyor ki; 60'lı yıllarla Sürrealizm ve onun temsil ettiği Avangart geleneğe karşı Dada'ya dönüş ve ucu açık bir Neo-Dada eğilimi öne çıkmıştır. Peki gerçekte bir Dada'ya dönüş yaşanmış mıdır? Ya da tek, yekpare bir Dada mı vardır, geri dönülecek? O zaman hangi Dada'ya, kimin Dada'sına geri dönülmüştür?


Avangart, modernizmi en uç noktasına kadar sürükleyerek götüren ve o uçurumdan öncellikle modernin tüm değerlerini ve uygarlığını atan eylemcidir. Avangart; hiçbir zaman modern olmayıp aynı zamanda hep "üst" modern olduğu için post-modernizm iksirinden zehirlenmez. Tam aksine mutasyon geçirip street art'tan İnternet sanatına her yeni uzaya sızar.

Dada her biri neredeyse lokalde de bölünmüş, farklı şehir bazlı otonom yapılar olarak ortaya çıkar. Zürih’te şiir ve plastik sanatlarda bir yıkıcı estetik olarak yeşeren Dada’ya karşı Alman’yada üç ayrı Dadacı oluşum baş göstermekteydi: Hausmann'ın başını çektiği Berlin de örgütlenen “Dadaist Devrimci Kurul”, Köln de Max Ernst’in oluşturduğu Dadaist oluşum ve Kurt Schwitters’in Hannover’deki öbeği. Cabaret Voltaire ve üç Alman seleksiyon dışında New York’ta Duchamp ve Man Ray’in Dadacı hareketi ve Fransa da Breton, Aragón, Éluard gibi şairlerin ağırlıklı olduğu Dadacı grup bulunuyordu. Picabia ise erken tarihlerde hem New York hem de Paris seleksiyonları içinde kendi varlığını göstermişti.

Letristler, CoBrA, Panik Hareketi, Co-Ritus, Fluxus ve ilk kavramsal sanatçılar bir sanat akımına dönüşerek kendi varlık zeminini boşaltan (hepsi olmasa da çoğunluğu yeni bir sanat aristokrasisine dönüşen) Sürrealizme karşı Dada’nın ruhuna geri dönüşü savunmuşlardır. 

Situasyonistler 1961 yılına kadar sanat icra etmişler, bu tarihten sonra sanat ile eylemi birleştiren yaklaşımı dışlayıp; sadece devrimci bir hareket olmaya soyunmuştur. Bu manada sadece Dada'nın Berlin'deki devrimci örgütlenmesi ile aralarında analoji kurulabilinir. Ama asıl düğüm noktaları 1871 barikatlarıdır. Peki; nedir geri gelmesi istenen hayalet: Provakatif, saldırgan, nihilist, anti-burjuva, anti-sanat hayalet Dadadadada da!


Hugo Ball, 1916'da Zürih'teki Cabaret Voltaire'de rol aldı
Hugo Ball, 1916'da Zürih'teki Cabaret Voltaire'de rol aldı

Kuşkusuz özlenen ruh Vaché’nin, Hausmann’ın, Cravan’ın, Huelsenbeck’in, Rigaut’un, Duchamp’ın yarattığı ruhtur. Fakat 60’ların sonlarında diriltilen ve bugün belirleyici hâle getirilen Dada, kolektif ve eylemci bir hareket olarak değil tekil sanatçı mitosu olarak doğmuştur.  Ve bu anlamda burjuva bir kökten gelip, burjuvalara olduğu kadar sola da nefret besleyen Picabia'nın, her koşulda kendine oynayan, bireyci tavrından çıkış almıştır denilebilir. 

Bu dirilişi aynı süreçlerde sanatın merkezinin Paris'ten New York'a kaymasıyla birlikte düşünmekte de fayda vardır. Özellikle Amerika da Neo-Dada bir sanat akımı olarak ortaya çıkmış, bir Avangart olarak örgütlenmemiştir. Tabi sanatçılar yine de her şeye rağmen yan yana gelmiş, özellikle Vietnam Savaşı'na karşı barış hareketleri ve eşit haklar hareketlerine destek vermişlerdir. Yeni gelişen Pop sanatı ile de paslaşarak ilerleyen Neo-Dada sanatçıları kısa sürede sanat piyasası içerisinde bir yer elde etmişlerdir.


68 sonrası; post-modern ve post takılı diğer ideolojiler adına konuşan birçok yorumcu, post-modern tavrın kökleriyle birleştirdikleri Dada dışındaki Avangart geleneğin, diğer büyük söylemlerle birlikte "ölüm" raporunu açıklamışlar ve imkânsızlığını ilan etmişlerdir. Ama post yorumcu hata yapmaktadır; çünkü Avangart, modernizmi en uç noktasına kadar sürükleyerek götüren ve o uçurumdan öncellikle modernin tüm değerlerini ve uygarlığını atan eylemcidir. Avangart; hiçbir zaman modern olmayıp aynı zamanda hep "üst" modern olduğu için post-modernizm iksirinden zehirlenmez. Tam aksine mutasyon geçirip street art'tan İnternet sanatına her yeni uzaya sızar.


Hazin olan ise şair ve şiirin konumudur; çünkü onlar 68 barikatlarında yitip gitmiştir. Situasyonistler, Sürrealizm'i şiiri devrimin hizmetine koşmakla eleştirmişlerdir. Kralın Adamları başlıklı bildiri de şöyle derler: "Sorun, şiiri devrimin hizmetine vermek değil, devrimi şiirin hizmetine sokmaktır. Devrim, ancak böylelikle kendi tasarısına ihanet etmemiş olabilecektir. Tam da devrimin artık ortadan kalkmış olduğu bir anda kendilerini onun hizmetine sunan gerçeküstücülerin hatasını tekrarlamayacağız." Oysa; 68'de devrim tam da şiirin hizmetine girdiği anda, şiir ve voyant şair kaldırım taşlarının altına girdiğinde, üstü de örtülmüştür. Andy Warhol'un Fabrika'sında sanatçı bir şairden öte bir şovmen, bir moda ikonu, bir rock star'dır (The Velvet Underground’ın akıbetini düşünelim). 


Her şeyin çek defterine bağlandığı yerde ilk vurulacak insan şair olandır.


VI

''Gerçekten bienale ihtiyaç var mı?''

Şair ve ressam Picabia, Breton'a karşı aldığı tavırla Paris Dada hareketinin çökmesine ve istem dışı olarak onun Sürrealizm'e dönüşmesine neden olmuştur. Peki Dada'nın içinden doğan Sürrealizm'in bugün bu kadar Dada ile karşıt iki cephe olarak konumlandırılması haklı bir yorum mudur? Peki gelinen noktada Sürrealizm'in "sabah yıldızı" gibi merkezinde konumlandığı Avangart geleneğin modern ile birlikte öldüğünü söyleyen yorumcular doğruyu mu söylüyorlar?

Olayı, Paris merkezli bir komplo teorisi durumundan çekip genelleştirirsek "büyük oyun" ortaya çıkar. Zürih'te Dada'nın başlatıcılarından Arp Sürrealistlere katılmıştır. Köln Dada hareketinin sözcüsü Ernst Sürrealizm'e katılmıştır. New York şehrinde Dada'yı temsil eden Duchamp ve Man Ray Sürrealizme katılmıştır. Picabia dışındaki Paris Dada, Sürrealizmi kurmuş ve ilerleyen yıllarda eski yoldaş Tzara da tekrardan Gerçeküstü hareket ile ilişkili olmuştur. Dada ruhunun hayaleti de hiçbir zaman Sürrealist hareketten uzaklaşmamıştır. Bugün Sürrealist geleneğin karşısına karşıt bir figür olarak Duchamp'ın konulması ise ironiktir. Duchamp sanat üretiminden uzaklaştığı uzun yıllar boyunca, Sürrealist sergileri kurmaya ve Sürrealistlerin dergilerinin editörlüğünü üstlenmeye devam etmiştir. Peki; Sürrealizm post-moderne temelden bir karşıt kutup mudur? 


Tam aksine güncel Sürrealist hareketler post-modern ile kendilerini hep bir ensest ilişki içerisinde konumlandırmaktadır. Gerek post-modern’in, gerek kavramsal eğilimli sanat arayışlarının ve hatta bugün "güncel sanat" olarak adlandırdığımız tuhaf şeyin bile temel araçlarında Sürrealist geleneğin gölgesi vardır. Bugün her yanı kaplayan hazır-yapıtların, kurgusal fotoğrafların, montajların, somut şiirlerin mucidi Gerçeküstücü galaksidir. Gerçeküstücü geleneği Bataille'dan Artaudcu Gnostisizm'e ve oradan büyük oyun hareketine dek genişlettiğimizde bugün post-modern denilen şeyin yapıtaşları ortaya çıkar. 

Hermetik ve heretik bir Avangart çınar olarak.


Bugün Sürrealizm'i devrimi terk etmekle eleştirecek bir konum yok, çünkü devrim çoktan bir reklam sloganına dönüştürüldü. Bugün Sürrealizm'i merkeze oturmakla eleştirecek hiç kimse yok; çünkü artık periferi diye bir konum kalmadı.

VII

Bugüne müdahale eden ve geleceği ''an''dan başlayarak değiştirmeye soyunan Avangart hareketin ve onun tutarlı duruşunun “ölümünün” ilanı ile, tuhaf bir jest ekonomisi radikal öznellikten kalan bu boşluğunu doldurmaya soyunmuştur. Kuşkusuz bu jest ekonomisi tekil bir harekettir; çünkü 68 yenilgisi sonrası Avangart geleneğin ilk yok edilen direniş cebi kolektif tavırdır. 

Avangart bir harekete ya da farklı bir kolektiviteye inanmayan, kendi tavrını zaman zaman gösterip belli bir kamuoyu ilgisini üzerinde toplamak, popüler olmak isteyen ve sanat piyasası içeresinde yüksek bir konuma göz dikmiş sanatçı için anti-sanat gerektiğinde kuşanılacak bir jest, bir cool tavır biçimidir. 

Bazı sanatçılar bu jeste “markalaşana” dek başvurulan bir yöntem olarak bakarlar ve amaçladıkları şöhrete ulaşınca çok daha sakin denizlerde ve de sık sık da akvaryum içerisinde yüzmeye başlarlar. Bazı sanatçılar ise bu jest ekonomisi üzerinden bir kariyer planı yaparlar; markalarını sanatı, estetik formları aşağılayan bir jest üzerinden kurgularlar.


VIII

Kendini post-yapısalcı ya da post-modern konuma koyan bazı yorumcuların Avangart'ın ölümünü, Sürrealizm'in yenilgisini, Avangart ısrarın geri kalmış/eskimiş/modası geçmişliğini sürekli pişirip pişirip önümüze koyması samimi midir? 21. yüzyılda bienale hoş bakan kesimler, ''an''da yaşanan Avangart nefesleri pek de görme heveslisi değildir. Onlar ya toprakların geçmişinden ya da başka ülke deneyimlerinden söz ederler, oysa bu topraklarda çok daha radikal çıkışlar olmuştur/olacaktır. Keza bienalsiz yaşamaz hâle gelen yerli sanat camiamız sürekli Anadolu’nun farklı kentlerinde çeşitlenmektedir -ki temel ve öncül oluşum İstanbul Bienali'nin kendisi bir sorunlar ve çelişkiler yumağına dönmüşken.

O zaman açıkça soralım, bienalin uzak ülkelere gidip herkesin göremeyeceği bazı eserleri getirmesi dışında bienale ihtiyaç var mıdır? Gezi oldu bienal yapıldı, darbe oldu bienal yapıldı, Kovid 19 oldu bienal yapıldı; şimdi çok büyük bir ekonomik ve sosyal kriz içindeyiz ve yine bienal yapılacak -ki bienale katılan sanatçı dostların bu kadar çok gezilen bir etkinliğe özgü tavır aldığını; estetik kaygı dışında politik, pedagojik ya da etik bir kaygıya girdiğini neden göremiyoruz?


Jacques Prévert, Kolaj, 1969
Jacques Prevert, Kolaj, 1969

IX

Bugün Sürrealist geleneği sanatını para karşılığı satmakla suçlayacak kimse kalmadı, çünkü herkes bu ekonominin içinde olmaya oynuyor. Bugün Sürrealizm'i devrimi terk etmekle eleştirecek bir konum yok, çünkü devrim çoktan bir reklam sloganına dönüştürüldü. Bugün Sürrealizm'i merkeze oturmakla eleştirecek hiç kimse yok; çünkü artık periferi diye bir konum kalmadı. Peki bugün Sürrealizm’in düş deposunu kültür endüstrisi, gerçek karşıtı konumunu psikanaliz sektörü, şok ögesini reklamcılık, yıkıcılık misyonunu neo-liberalizm üstlenmişse çağıl bir Sürrealizm'in varlığından bahsetmek mümkün müdür? Sürrealizm diyorum çünkü; çağıl Sürrealist hareketler kendinden önceki geleneği (Alman romantiklerden Dada'ya) olduğu kadar kendinden sonraki her öncü tavrı da (CoBrA, Sitüasyonistler, İngiliz pop ekolü, Fluxus, JG Ballard ve cyberpunk bilimkurgu, grafiti vb) kendi galaksileri içine aldıkları için "güncellenebilmiş" tek Avangart yapıdır. Ve bu enerjiyle bugün Gerçeküstücülüğün yüzüncü yaş günü tüm dünyada kutlanmaktadır.


Peki bunca sebebe rağmen dünyanın her köşesinde örgütlenmiş, güncel ve uluslararası Sürrealist hareketin varlığı nasıl açıklanacak; Sürrealistlerin kendilerini hep evinde hissettikleri tekinsizlikle mi?

Çatışa çatışa geri çekildikleri Alamut Kalesi olarak şiir ve nefes aldıkları sokak ile olmasın sakın!



 



Comments


bottom of page