Ansen'in x-ist'te gerçekleştirdiği 8. kişisel sergisi Tyrant’s Reign, Titan’s Slain* insan ve güç ilişkisini mitoloji ve günümüz iktidar savaşları ikileminde irdeliyor. Nazlı Yayla sanatçıyla buluştu, son sergisi ve iktidar meseleleri üzerine konuştular.
Ansen, Naked King (Çıplak Kral), C-Print, Fuji crystal archive pearl paper, face mount to plexiglass mounted on dibond, 88cm x 220cm, 2017
Serginin başlığı Tyrant’s Reign and Titan’s Slain aslında serginin içeriğini de özetler nitelikte. Bu sergide insan ve güç meselesini ne şekilde ele aldınız? Ne değişti?
Aslında temel olarak, yaklaşım olarak bir fark yok; yine insan ve güç ilişkisini sorguluyorum. Bu sefer kullandığım teknikle ve meseleyi sunuşumla ilgili değişiklikler var. Bu sergi 3-4 sene önce yapılmış olsaydı siyah ve beyazla çalışırdım. Şimdi ise daha renkli bir palet ama daha karanlık bir resim var. Renk demek illa bir şeyin neşeli ve sevimli olması anlamına gelmiyor tabii. Bu işlerimde renk kullanımı, ışık ve kontrastla birlikte daha dramatik bir etki oluşturdu.
Peki serginin fikri nasıl oluştu?
Özellikle kişisel sergilerimde tek bir konseptin altında toplanmayı tercih etmem. İşlerimi üretirken yeterince kurgusal bir şeyle uğraştığım için bir başlık altında sınırlı kalarak daha da kurgulu olmak istemiyorum. Bu nedenle Tyrant’s Reign and Titan’s Slain benim için bir başlığın etrafında birleşen ender bir sergi oldu. Serinin ilk işi Contemporary İstanbul’da yer alan When Atlas Kneeled (Atlas Diz Çöktüğünde). Bir Titan olan Atlas’ın diz çökmesini anlatan bu resimde Atlas’ın sırtına yıkılmış olan gökkubbenin tek tek söndürülmesi var. Bunu yapan sistem, kişi her neyse ve kimse o yıldızları bir bir söndürerek kendilerinin de karanlıkta kalacakları bir hamlede bulunuyorlar ve bunun farkında değiller. Bu resmin sonrasında ise iki gün geçti, üç gün geçti, üç ay geriye gittim geldim. Kafamda yine aynı sorular var. Yeni gelen bir fikir diğerini çürütmedi. Ve bu değişmeyen soruların değişmeyen yanıtları olduğu için bu işler aynı başlık altında toplanabildiler. İçinde bulunduğumuz dünya ve zaman çok ilginç yerlere gidiyor. İşte bu noktada da benim kafamdaki soruya geri dönmüş oluyoruz: İnsanın eline güç verirsek ne oluyor? Üç kişinin eline verirsek dördüncü ne der? Veya beş kişinin elinde varken diğer bir kişinin elinde niye yok? Ya da güç illa ki birinin elinde olmak zorunda mı? Bu toplumsal soruları, sosyolojik sorunları sanat tarihinin getirdikleriyle birlikte harmanlamaya çalışıyorum.
Ansen, Gargantua (François Rabelais'ye saygıyla) C-Print, Fuji Crystal Archive Pearl paper,
face mount to plexiglass mounted on dibond, 95cm x 210cm, 2017
Bu insan ve güç meselesini işlerken Putin, Trump, II. Elizabeth gibi güncel karakterlerin yanında bir de François Rabelais’in Gargantua’sını görüyorum.
Çalışmalarımda üzerinde düşünmekten zevk aldığım, zaten biriktirmiş olduğum konulara referans veriyorum. Tarihin de bir tekerrür sahnesi olduğunu düşündüğümüzde bir arkayı, bir geriyi, bizden bir öncekini hatırlatarak mevcut bulunduğumuz noktayı göstermeyi seviyorum. Biraz da zamanlıyla zamansızı bir arada, yeni olanı döneminin dışında, ait olmadığı yerlerde, konuya katkısının bulunduğunu düşündüğüm yerlerde kullanıyorum.
François Rabelais’in Gargantua’sı da bu kullanıma bir örnek. Gargantua’nın edebi olarak daha farklı bir anlatımı vardır. Ben ise şu anki sorduğumuz soruya uygun bir Gargantua’nın görsel bir anlatımını oluşturdum. Buradaki temel başlıklardan biri de bizi beslemesi gerekirken bizim beslediğimiz devlet fikri. Vinçleri, asansörleri, kaldıraçları ve ışıklarıyla Gargantua’yı besleyen bir mekanizma. Ansen'ce bir Gargantua görselleştirilmesiyle bu referansı hatırlatmış oldum.
Naked King (Çıplak Kral) dönüp dönüp geri geldiğim bir işti. Sizin için ne ifade ediyor?
Naked King serginin temasındaki tiranlar kısmında en önemli bulduğum yapıtlardan bir tanesi. Kralın çıplak olması ve kimsenin söylemediği bu aşikar durum üstüne basarak işlediğim bir konu. İki, hatta daha fazla anlatım katmanı var burada. Benim için bunların en önemlisi kralın çıplaklık olgusuyla örtüşen fermuar. Tebaanın ve başlıklarının oluşturduğu fermuarın ucunda fermuarın başı işlevinde bir taht ve çıplak bir kral bulunuyor. Bir diğeri ise, Bruegel’de de atıfta bulunulan üç kap oyunu. Buradaki üç kap da cam, üçü de şeffaf. Kimse de kalkıp itiraz etmiyor, top burada, neyi bilip neyi bilmiyorsun diye.
Seyirci sizin resimlerinizdeki mekanla nasıl bir ilişki kuruyor? Nerede duruyoruz?
İzleyicinin her zaman bir tanık gözü vardır. Resmin ön kısmına doğru resim bulanıklaştıkça, arkada bizim olduğumuz ortaya çıkar. Bizim bütün olan bitene şahit olma durumumuz var. Çağdaş bir izleyici oluşturma çabam var burada.
Ansen, The Terrarium (Secret Garden) C-Print, Fuji crystal archive pearl paper, face mount to plexiglass mounted on dibond, 95 x 200 cm, 2017
Bu resimleri nasıl yapıyorsunuz peki? Nasıl başlayıp ilerliyorsunuz?
Bu resimler için yıllardır uğraştığım bir yöntemin son versiyonu diyebilirim. Mekanları bazen elle bazen bilgisayarla oluşturuyorum. Mesela Naked King'in arka planı bilgisayar ortamında yapıldı. Gördüğünüz sütunlar ise kağıt havlı rulolarıdır. Biriktirdiğim oyuncakların üstüne elle müdahelelerim var. Bu resimdeki mekan çok büyük bir mekan. Her bir figür bu mekana girebilecek şekilde ayrı ayrı konumlandırılıp, ışıklandırılıp, poz verdirilip çekimleri yapıldı. Grup halinde duran figürler de aynı şekilde ayrı ayrı çekilip atmosferin içine dahil edildi.
Şu aralar zihninizi ne meşgul ediyor? Ne izliyorsunuz, okuyorsunuz, düşünüyorsunuz?
Hiçbir şey okuyamıyorum şu sıralar. Ghost in the Shell filminin Mira’sının beni ne kadar çok üzdüğünü ve Alien: Covenant’ın da ne kadar kötü bir şey olacağını düşünüyorum. Olmuyor, ne yapıyorlarsa olmuyor. Kötü niyetli beklentilerim var bu filmlerden.
* Zorbanın hükmü, titanın katledişi (ç.n.)
Comments