top of page
Yazarın fotoğrafıMerve Akar Akgün

Dayanıklılık ve rahatlık getirdiği sürece...

30. yılını geride bırakan modern tasarımın öncüsü Mozaik, yalın, gözümüzü ve ruhumuzu rahatsız etmeyen, kalabalık ve kargaşanın olmadığı, gerçek ve kaliteli detayların ön plana çıkarmaya devam ediyor. Yaman Erturan ile tasarım hakkında konuştuk


Röportaj: Merve Akar Akgün

Fotoğraf: Flufoto


Yaman Erturan, Fotoğraf: Flufoto

Tasarım ürünleriyle ilgilenmenizin temeli neye dayanıyor?


Mobilya, baba mesleği olarak önümde bulduğum işlerimizden biriydi. Ailemin sahibi olduğu otelin tekrar elden geçirilmesi sırasındaki uygulamaları ve mekâna özgü mobilyaların üretimini de bizzat yapmamızın katkısıyla tasarıma yakınlaşmış oldum.


Mağazanızda satılan ürün kategorilerini nasıl belirliyorsunuz? Yenilenen web sayfanızda 100’den fazla yabancı tasarımcıyla karşılaşıyoruz. İlgililere ve müşterilerinize nasıl bir deneyim sunmayı öngörüyorsunuz?


1992’den bu yana Mozaik’i, tasarımın yaşam tarzıyla kesişimini sunan özgün bir referans noktası olarak konumlandırmayı ilke edindik. Bu kesişimde Mozaik, bünyesinde Bauhaus, Viyana, arkasından Cranbrook Okulu, sonra İtalyan Modern tasarımının en önemli örnekleri ve günümüze yansıyan, öncülerin izinde olan çağdaş tasarımcıların özgün örneklerini geniş bir perspektifte bulunduruyor.


Yalın ve rasyonalist tasarım prensibini sunan bakış açısı ve bunun izdüşümleri Mozaik’in ürün çizgisi kriterlerini oluşturuyor: Mies van der Rohe veya Giuseppe Terragni’nin çizgisini takip eden, onlar gibi düşünen, tasarıma onlar gibi baktığını varsaydığımız tasarımcıların ürünlerini sunuyoruz. Burada dikkat ettiğimiz bir diğer önemli kriter ise kesinlikle özgünlük. Bugün MoMA, Victoria and Albert Museum, Centre Pompidou, The Metropolitan Museum of Art gibi kurumların koleksiyonunda bulunan özgünlüğünü ispatlayan ikonik tasarımlar Mozaik’in ürün yelpazesini oluşturuyor. Belirtmiş olduğum kriterlerin dışında kalanlar, Mozaik’in de dışında kalmış oluyor.


Sürdürülebilirlik, yeşil tasarım ve çevresel sorumluluk ürünlerinizin ve Mozaik’in nasıl bir yerinde konumlanıyor? Sizin kişisel hayatınızda bir yer işgal ediyor mu?


Birlikte çalıştığımız firmaların neredeyse hepsi, üretimlerinde dünyamızı yeni nesillere daha

yaşanılabilir bir yer olarak bırakabilmek için olması gereken tedbir ve öngörü hedeflerini tuttura-

bilmek için çalışan firmalar, birçoğu sürdürülebilirlik raporlarını her ay birlikte çalıştığı partner-

leriyle düzenli paylaşıyor. Örneğin, öncü tasarımcı Sergio Rodrigues’in ahşap tasarımlarını üreten

Lin Brasil çevre ve iklim koşullarını göz önünde bulundurarak ahşap malzemesini farklılaştırabi-

liyor. Aynı şekilde yıllar içinde üretim anlayışını sürdürülebilirlik bilinciyle yenileyen Vitra bugün

üç adet çevresel sorumluluk sertifikasına sahip. Biz de şirketimizde kullandığımız ve israf ettiği-

miz her şeyi kontrol altında tutmaya çalışıyoruz. Örneğin mobilyaların taşınmasında kullanılan

ahşap kasalar tekrar kullanılması mümkün değilse dikkatle geri dönüşüm için ayrılıyor.


Tasarım dünyasının bir başka gündemini de “dijital tasarım ve kullanıcı deneyimi”. Dijital platformlarda kullanıcı deneyiminin geliştirilmesi, web sitesi tasarımı, uygulama geliştirme ve yapay zekâ ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Siz Mozaik olarak nasıl bir uygulama yapıyorsunuz?


Dijital tasarım ve kullanıcı deneyimi konusunda şirketimizi doğru hedeflere taşıyabilecek genç insanlara danışarak ve bu konularda karşımıza çıkabilecek imkanları genç gözlerin vasıtasıyla değerlendirerek günceli yakalamak ve zamanın ruhuna ayak uydurmak hedefimiz.


Minimalizm ve maksimalizm aracılığıyla temaya bağlanırsak tasarımın sade ve basitliği yahut karmaşık ve aşırılığı “sıradışı” olması hususunda etkili olabilir mi?


Minimalizm ve maksimalizm kavramı tamamen zevk meselesi. Maksimalist tasarımlardan şirket felsefesi olarak uzak duruyoruz, Mozaik’te modern tasarımın öncüsü olarak -ki geçtiğimiz sene 30. yılımızı geride bıraktık- yalın, gözümüzü ve ruhumuzu rahatsız etmeyen, kalabalık ve kargaşanın olmadığı, gerçek ve kaliteli detayların ön plana çıktığı, teferruatsız mekânların iş birlikçisi olmaya gayret ediyoruz.


Mozaik'in İstanbul, Ortaköy'de yer alan showroom'u


Sıradışı yani genellikle tasarım açısından dikkat çekici veya işlevsellikleri bakımından benzersiz olan mobilyalar Vyacheslav Pakhomov’un The Scorpio Chair yahut Zaha Hadid’in The Waterfall Table’ı gibi mobilyaları hayal ediyoruz. Peki siz bu alanda bu ülkede bir fikir lideri olarak neler düşünürdünüz?


Sıradışılık ile kargaşayı karıştırmamak lazım, Zaha Hadid’in tasarımı ile Vyacheslav Pakho-

mov’u karıştırmamamız lazım, bir tarafta çok bileşenli bir tasarım felsefesi ile yola çıkılmışken,

bir tarafta daha farklı bir mecra; sanat ve zanaat önceleniyor. İyi tasarım ve sanat arasındaki fark

öne çıkıyor bu durumda ve tabii yine daha önce bahsettiğim gibi zevk ve felsefe meselesi de aynı

zamanda.


Sanat ve tasarım arasındaki sınırlar giderek daha belirsiz hale geliyor. Yapay zekâ tarafından üretilen eserler, sanatın geleceği hakkında tartışmalara yol açıyor. Aynı durum tasarım alanında da geçerli mi? Bugünün tasarımcılarını düşünürsek hayal etme-üretme süreçleri değişti diye düşünüyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?


Tasarımcı ve sanatçı arasında matematiksel bir fark var. Analitik olarak tasarımın karşılaması gereken birçok veri olması gerekirken, sanat sonsuz seçenek sunuyor. Yapay zekayı da bunu içine katarsak insan faktörü, yapay zekâyı duyguda, kavrayışta ve gerçek rahatlığı test edebilme yetisi

konusunda alt ediyor.


Günümüzde ürün tasarımı, fonksiyonellikten öte estetik ve yenilik üzerine odaklanıyor.

Siz de bu düşünceye katılıyor musunuz? Yeni malzemelerin ve teknolojilerin ürün tasarımına nasıl entegre edilebileceği konusunda neler söylemek istersiniz?


Ben buna katılmıyorum, fonksiyonel olmayan ve az önce belirttiğim analitik verileri karşılamayan tasarımlar alıcı bulmuyor, piyasaya çıksa da kısa süre sonra geri çekiliyor. Teknolojinin olanak verdiği imkanlar ve yeni malzemeler konusu da tasarım tarihini belirleyen ve yön veren başat faktörlerden, örneğin Verner Panton’un Panton Chair’ı buna mükemmel bir örnektir. Verner Panton, bir materyal olarak fiberglası iç mekân tasarımındaki potansiyelinin gören ilk kişilerdendi, insan vücuduyla bütünleşen ve ayakları olmayan bu sandalye prototipinin hayata geçmesi, yeni bir malzemenin tasarıma nasıl adapte edilebileceği üzerine kafa yorulması sonucunda ortaya çıktı. Günümüzde yeni malzeme ve teknolojiler, dayanıklılık ve rahatlık getirdiği sürece yeni tasarımların parçası olmaya hak kazanıyor.

Comments


bottom of page