top of page
Ayşegül Tabak

Halkların evrensel dili: Desen DNA'sı


Türkiye-Ukrayna iş birliği ile hazırlanan, küratörlüğünü Olesya Drashkaba'nın üstlendiği Desen DNA'sı sergisi 11 Kasım'a dek görülebilecek. Sergiyi Ayşegül Tabak değerlendirdi.

CerModern, geçtiğimiz yıl Meksika ile yaptığı birbirinden çarpıcı dört önemli serginin ardından, bu yıl rotasını çok daha yakın bir bölgeye, kültürel bağlarımızın beklenmedik biçimde benzeştiği Ukrayna’ya çevirdi. Ankaralılara ve Ankara’ya ziyarette bulunacak sanatseverlere Ukrayna’nın ruhunu açan CerModern, ilk iş olarak Ivan Marchuk ile sezonu açtı. Yüz yılın en önemli sanatçılarından biri sayılan Marchuk’un, saçlarını her daim ören annesi ve ablalarından yola çıkarak keşfettiği ‘örgü’ tekniğiyle yarattığı; karın ve üzerine düşen ışığın türlü hallerine dair peyzajları ve insan bedenini keşfe açtığı tabloları Cer’in duvarlarını süsledi.

Tam da bu serginin üzerine CerModern, Ukrayna ile Desen DNA’sı adı verilen ortak bir sergi daha hazırladı. Olesya Drashkaba’nın küratörlüğünü üstlendiği sergi iki ülkenin benzer, hatta belki ortak hafızasına ışık tutuyor. Etnografik bir çalışma olmanın ötesindeki sergi, iki ülkenin birbirini yakından tanıyıp benzerliklerini keşfedebileceği, kolektif hafızalarımıza dokunan bir konuyu ele alıyor; desenleri. Ukrayna kırsalında her biri çok şey anlatan, keten bezlere, pamuklu kumaşlara işlenen desenlerden başlayıp Türk halı motiflerine uzanan sergide, temel desenlerin anlamları izleyicilere şiirsel bir dilde anlatılıyor.

“Bellek-geçmişi, günümüzü ve geleceği bağlayan bir iptir. Ustaların elleri halkın belleğini, kültürel ‘DNA’yı saklayan ve aktaran sistemlerde–desenlerde saklıyorlar. Günlük ve kutsal unsurların birleşimi hem Ukrayna hem Türk kültürüne hastır. Dahası, benzer desenlerin ve sembollerin, bakış açılarının ve ritüellerin birbirine karıştığını görebiliriz. Serginin anlattığı halkların evrensel dili budur.”

Halkların ortak dili olan ve tarihin en eski iletişim biçimlerinden biri olan desenle hikâye anlatma geleneği, sanatın geçmişten gelen geleneksel dilinin hâlâ ne kadar etkileyici ve ruha dokunan bir yanı olduğunu da gösteriyor. CerModern’in Hub Galerisinde, Nadiva (Umut) adı verilen salonda geleneksel motiflerle bezeli elbiseleriyle Ukraynalı kadınları gördüğümüz büyük baskı işleri ve tavandan yere sarkıtılmış uçuşan kumaşlardaki el emeği, göz nuru denebilecek güzellikte Ukrayna motifleri yer alıyor. Ukrayna’nın farklı bölgelerinden toplanmış ruşniklerin (desenli dokuma/havlu) bazıları yeniyken bazılarının tarihi 18. yüzyıla kadar dayanıyor. Herkesi etkileyen çok başarılı kürasyon metinlerine sahip sergide, desenlerin ne zaman ve ne için kullanıldığına dair açıklamalar verilmiş; mesela yeni doğan bir bebeğe renkli, neşeli, siyah dikişi olmayan bir havlu hediye edilir ve üzerindeki her çiçek, kıvrım ve çizginin bebeği koruduğuna inanılırmış.

Türk geleneği ve motifleri için ayrılan salona ise göçebe köklerimize atıfla Yol adı verilmiş. Çok daha girift desenlerden oluşan Türk halı sanatında hayat ağacı, kuş, eli belinde gibi motiflerin ne anlama geldiğini, bir arada kullanıldıklarında nasıl bir öyküyü anlattıklarını öğrenmek çok ilginç. Aslında hepimizin bir şekilde bildiği ya da hatırladığı o kilim desenlerinin şifrelerini çözmek insanın içini sızlatıyor. Evlilik, doğum, mutluluk, ölüm ve doğa hakkındaki yaşanmışlıkların ya da beklentilere dair hikâyelerin; göçebe bir yaşam nedeniyle gidildiği yere götürülmesi uğruna kilimlere, halılara dokunması aynı zamanda içe dokunan bir şeye dönüşüyor. Kâğıdın kalemin olmadığı, okuma ve yazmanın hükümdarlara mahsus olduğu dönemlerde insanların dertlerini, heveslerini rengarenk dokuyup, göçerken katlayıp nereye giderlerse yanlarında götürmeleri sanatın her çağda, her toplumda ve koşulda insan hayatında nasıl bir önem arz ettiğini gösteriyor bir yandan; kendini ifade edebilmenin önemini.

Siyah küp olarak hazırlanmış, Sonsuzluk adı verilen meditatif salonda ise saman balyaları üzerine Türk ve Ukrayna halıları serilmiş. Karşıdaki balya yığını üzerinde oynayan videoyu izlemek isteyenler halı kaplı samanların üzerine oturabiliyor ve desenlerin rengarenk akıp gittiği tam bir görsel şölen başlıyor. Ukrayna kültürüne dair izlerin, balıkların ve kurşun askerlerin de geçit töreni yaptığı videoda tüm motifler şekilden şekle giriyor. Videoya eşlik eden Ukrayna halk müziği ise o kadar tanıdık ki Balkan müziği etkisini iliklerine kadar hissediyor izleyici. Balkan, Baltık ve Rus etkisini; Osmanlı’nın hakimiyet alanıyla geçen Türk etkisini, Hunlar dönemine dek uzanan kavimler göçüyle ulaşmış Orta Asya etkisini izlemek ve bu ortaklığı duyumsamamak imkânsız. Her iki toplumda da bu kadar kadim bir halk kültürü söz konusu olunca; küratör Oleysa Drashkaba’nın da belirttiği gibi, günlük yaşamın ve kutsal unsurların iç içe geçtiği açıkça görülüyor. Şamanların doğuma ve avcılık gibi günlük yaşama ait olaylara dahil olmasının, onlar hakkında kehanetlerde bulunup ritüeller gerçekleştirmesinin beklendik, alışılmış şeyler olduğu dönemlerden kalan etkiler ve ardından gelen tek tanrılı dinlerin izleri söz konusu, haliyle desenler de bu sıradanlıkla ruhaniliği bir arada sunuyor hikâyeyi okumak isteyene.

Dokumalar üzerindeki çiçeklerin, geometrik desenlerin, her tondan rengin oynaştığı Ukrayna desen geleneğiyle, en sevinçlisinden en hüzünlüsüne hikayelerini halı ve kilimlerde yaşatan Türk motif geleneğinin bir araya gelişi, iki toplum için de ortak kültürel kodlarını yeniden keşfedecekleri, benzerliklerini hayretle izleyip yakınlık kuracakları bir ortamın müjdecisi sanki. Daha önce İran ve Meksika’yla yaptıkları gibi CerModern bu ortamı ve ortaklığı sağlamada takdiri hak eden bir önderlik sürdürüyor.

Ukrayna ve Türk kültürel iklimi açısından çok kayda değer bir iş olan Desen DNA’sı adının da serginin derdini tam olarak anlattığı aşikâr. Belki bir DNA dökümü yapılsa genetiğimizin ne kadar karıştığı da ortaya çıkar, bunu bilemiyoruz; fakat kültürel genetiğimizin ciddi anlamda benzeştiğini, geleneksel DNA sarmalımızda desenlerin, kırsal yaşamın ve inanışların sıra sıra dizilip kardeş kadar yakın durduğunun biraz daha farkındayız bu sergi sayesinde. Belki kardeş iki kültür değiliz, ama kolektif bilinçaltlarımızın akrabalığı; artık kesin.

Halıların yanı başında yer alan Ukraynalı düşünür, şair ve öğretmen Hryhorii Skovoroda’nın şiiri;

Kendi başına bu

Dünyada ebediyet içinde

Geçicilik, ölümün içinde

Hayat, rüyanın içinde

Uyanış, yalanın içinde

Gerçeklik, kederin

Ortasında mutluluk

Ve umutsuzluk içinde

Umut var.

Comments


bottom of page