top of page
Yazarın fotoğrafıNazlı Pektaş

Dilin katmanları: Analı Kızlı

Mina’nın Çocukları Projesi kapsamında hayata geçen Kolektif İyileşme sergisi 1-31 Mart tarihleri arasında Metrohan'da izleyiciyle buluştu. Sergide 11 kadının katılımıyla Analı Kızlı isimli kolektif bir performans gerçekleştiren Mehtap Baydu’ya merak ettiklerimizi sorduk


Röportaj: Nazlı Pektaş



Mehtap Baydu'nun Analı Kızlı performansından


Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İstanbul Şubesi’nin bünyesindeki Mina’nın Çocukları Projesi, üç yıldır farklı sanat etkinlikleriyle hem Mina’nın Çocukları bursuyla genç üniversite öğrencilerine burs sağlıyor hem de bu gençler kendi memleketlerindeki 10-14 yaşlarındaki çocuklara mentörlük yapıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile Metrohan’da yapılan Kolektif İyileşme sergisi bu projelerin üçüncüsüydü. 1-31 Mart tarihleri arasında izleyiciyle buluştu. Ayça Okay küratörlüğünde gerçekleşen Kolektif İyileşme sergisi Metrohan’da 18 sanatçı kadın, 2 müze, TURKONFED, Endeavor gibi sivil toplum kuruluşlarıyla bir arada hayata geçti. Sergide 25-26-27 Mart tarihlerinde Mehtap Baydu da Analı Kızlı isimli bir performans gerçekleştirdi. Birbirini hiç tanımayan 11 kadın, sergileme alanındaki mutfakta kadın bedeniyle ilişkilendirilen Dul Avrat Çorbası, Kadınbudu Köfte ve Kısır gibi 11 çeşit yemeği pişirdi. Performans ilk kez bu sergi vesilesiyle İstanbul’da izleyiciyle buluştu. Mehtap Baydu ile performansı konuştuk.


Analı Kızlı performansı aklına ilk ne zaman düştü Mehtap? Daha önce Sinopale’de gerçekleştirdiğini biliyorum.


Performansın, 2008'de Kunsthalle Fridericianum'da gerçekleştirdiğim Ezogelin performansıyla başlayan ve 2009'da Kadınbudu performansıyla devam eden çalışma pratiğine dayanan bir geçmişi var. Zamanla ve mekânla birlikte kendi içinde değişen ve yeniden hayat bulan bir performans bu.


Çok katmanlı bir performans Analı Kızlı. Katılımcılık pratiği de bu performansın merkezi gibi. İçinde kadın bedeni geçen yemek isimleri ve yemeği yapan her seferinde başka başka kadınlar… Katılımcılık pratiğini ilişkisel estetik ile de okuyabiliriz. Meseleyi böyle anlatmanın sebebini Anadolu’daki geleneksel yiyecek içecek üretme pratiklerine bağlayabilir miyiz? Salça, makarna, ekmek vs. yapmak için toplanan kadınlar ve beraberinde söylenen şarkılar türküler…


Çok doğru bir okuma bu; bu performansın merkezinde katılımcılık pratiği bulunuyor ve performansın çekimini de bu oluşturuyor. Benim performanslarımın pek çoğu gönüllülüğe dayanan bir katılımla gerçekleşir. Eat Me - Meet Me performansında izleyicinin katılımı olmasa da onlar üzerimi örten ikinci bir deri gibi duran pestil kıyafeti koparıp yemeseler performans gerçekleşemez. Bu performanslarda ben, anlık olarak hem sanatçı hem de sanat objesi kimliğini taşırken, bana katılan izleyici de aynı anda hem sanat objesini oluşturan unsurlardan biri hem de izleyici olarak oradadır. Bu durum, sanatı oluşturan sanat objesini, sanatçıyı ve izleyiciyi tek bir bütün haline getirir. Koza ve Kıyafet Bürünmek performanslarında da gönüllüğe dayanan bir katılımla oluşan aynı sanatsal bütünü görebilirsiniz. Seninle birlikte gerçekleştirmekten mutluluk duyduğum Güne Hazırlık isimli yerleştirme ve video performansı da ancak, çok sayıda katılımcının kendi vücutlarından fotoğraflar çekerek, yeni bir deri oluşturmam ve sabah onu ütüleyerek güne başlamam için bana göndermeleriyle gerçekleşebildi.


Peki bu projeye nasıl dahil oldun? Projenin amaçladıklarının senin performansınla paylaştığı ortak düşünce neydi?


Kolektif İyileşme sergisine katılmam, etkinliğin küratörlüğünü üstlenen sevgili Ayça Okay'ın davetiyle oldu. Sergide pek çok sanatçının toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının güncel sorunları gibi konuları anlatan eserlerin yer alması ve bunun yanında söyleşiler ve atölyelerle desteklenmesi planlanmıştı. Benim her gittiğim şehirde spontane olduğu gibi, çok kısa sürede gönüllülük esasına dayanarak bazen birbirinden habersiz bazen bir araya getirmeyi hedeflediğim kadın kolektiflerle birlikte gerçekleştirdiğim çalışmalarımla toplumsal normları ve cinsel rolleri sorgulayan çalışmalarım ve projelerimden birinin yer almasından mutlu olduğum bir etkinlik oldu.


Mehtap Baydu'nun Analı Kızlı performansından

Deprem felaketiyle serginin iyileşme hakkında ürettiği sözler başka anlamlar çoğalttı. Bu performansın böyle bir dönemde senin gözleminle nerelere ve nasıl dokundu? Biraz üretimine dönmek ve sözü yemeklere de getirmek istiyorum buradan.


Tabii biz projenin hazırlıklarına başladıktan hemen sonra gerçekleşen ve gündemimizi tamamen değiştiren afetin etkisi ile projede benim performansımı da içine alan bazı ertelemelerle birlikte performans da kendi içinde ödevler üstlenerek içerik değiştirdi.


Kadının sosyal statüsünü ya da kadın vücut parçalarının güzelliği ve erotizmi referans alan isimleri ile Türk mutfağı geleneğine ait yemek ve tatlılarla tek tek karşılaştığımızda bizde soru işaretleri bırakır. Ancak performansla bu isimlendirme eğiliminin çarpıcı örneklerinin bir araya getirilmesi bunu bir sorgulama ve tartışmaya taşımayı amaçlar. Çoğu birbirini önceden hiç tanımayan 11 kadının kolektif çalışma ile yapacakları yemekler arasında Dilber Dudağı ,Hanım Göbeği gibi isim verilen bazı tatlılar yanında depremin yıkıcı etkilerinin üstesinden gelmeye çalışan Malatya‘ya ait Analı Kızlı adında bir et yemeği, Gaziantep'ten Ezogelin adında bir çorba ve Diyarbakır‘dan Duvaklı Pilav gibi kadına ve onun sosyal statüsüne göndermeler yapan 11 mutfak örneği seçilerek bir araya getirilir. Toplumsal normların ve cinsel rollerin sorguya açılmasının kaçınılmaz olduğu bir atölyeyle bu 11 yemeğin,11 kadınla birlikte hazırlanarak 50 davetli misafire sunulması ile Türkiye geleneklerinin ve sosyal yapısının tartışılması gereken bir yönünü vurgulanır. Sosyal yapı üzerine tartışmaların workshop katılımcıları ve davetlilerin bir araya geleceği bir sofraya taşınması amaçlanır.


Mehtap, “çıplak” senin üretiminin merkezindeki bir sıfat. Ve bu sıfatı pek çok üretiminde kendinle işliyorsun. Sıyırmak ve soymak da bu sıfata eşlik eden eylemler. Pek çok heykelinde ve performansında ten sıyrılıyor ya da beden kendine yeni bir ten örüyor. Bir yandan çıplaklığı gerçek anlamıyla yeniden üretimine dahil ediyorsun bir yandan da bir metafor olarak varoluşa giydirilen, gerçekliği örten türlü şeyin saf haline dokunan bir metafora… Kadın, göçmen kadın ve sanatçı kadın… Çıplaklığı üzerinden sıyırdığında hangisiyle baş başasın?


Sevgili Nazlı, sanatsal üretim pratiğimin çok sayıda malzemeyi ve yöntemi kullanmamı gerektiriyor. İzleyiciyle aramda kurduğum dilin kelimeleri ve grameri gibi bunlar. Ten de diğer malzemeler gibi bazen cüretkar cümleler, imgeler, anlamlar, metaforlar yaratan türlü anlamlarıyla kurduğum bu dile gerektiğinde hizmet ediyor.


Sanatçının kendisini üzerini saran, onu tanımlayan sıfatlar oluşturan kültürel, sosyal ve psikolojik katmanlardan kendini sıyırarak yalınlaştırarak tanımlaması pek kolay değil.

Ama böyle bir tanımlamaya girişecek olursak, herkesin kendi durduğu yerden bakarak bildiği, gördüğü ve anlamlandırdıklarıyla sanatsal çalışmasına yön verdiğini ve izleyicinin de gene buradan sanata baktığını görürüz. Bugün artık sosyal yaşam, cinsel roller ve toplumsal normlar gibi konular üzerine konseptler oluşturan ve bunların çevresinde güncel sanatla uğraşan bir sanatçının sanatsal aktivitesi gereği sürekli yer değiştirmesi çok normal. Sanatçı belki önceleri "Batı Kültürü" gibi çok geniş bir coğrafyayı tanımlasa bile kendi kültürel kökleriyle ve diliyle dünyaya bakıyor ve bunu sanatına taşıyor. Ancak zamanla belki farkına bile varmadan kendi kurduğu dil yarattığı sanatsal gramer onun anadilinin yerini ve dünyaya baktığı vatanının yerini zorluklarıyla birlikte bazen hiç rahat vermeyen ve bir o kadar da sıcak olan kendi sanatını alıyor. Elbetteki cinsellik de kişiliğimizin en önemli belirleyicilerinden birisi olarak bizim dünyaya bakışımızı belirliyor.


Mehtap Baydu'nun Analı Kızlı performansından


11 yemek, her biri kadının bedenine temas eden isimlere sahip. Bu performans da aslında çıplaklıkla temas etmekte ama dildeki çıplaklıkla. Dile yerleşen, cins üzerinden işaretlenen, hazzın kaynağı olana bakıyor. İki taraflı bir haz bu. Hem yemeğin dilde bıraktığı tat hem de ona verilen isimlerin eril söylemde yarattığı arzu!!! Tek taraflı bir bakışa dikkat çekiyor. Bu durum türkülerde de var. Anadolu böyle bir üretimin merkezi. Bu konuda neler paylaşırsın bizimle?


Halk kültürünün üretiminde bölgesel farklılıklarla birlikte Batı Kültürü'nde "tatlı" olmak insanı ifade eden bir kavram, bir iltifat olarak o kadar yaygın kullanılır ki bunun üzerine düşünülmez bile. Yemekten alınan hazla insana karşı duyulan beğeni, sevgi ya da ya da belki ondan alınan hazzın ifadesini vurgulayan analojiler sıklıkla oluşturulur. Anadolu'nun Doğu’suna bakarsak Ferhat'ın ulaşamadığı aşkının adı Şirin'dir zaten. Ancak kadının içsel güzelliğiyle değil de bedensel güzelliğiyle "tatlılığı" ifade etmekte, tatlı mutfak ürünlerini isimlendirmekte kullanılması eğilimi, Batı Anadolu ve İstanbul kültüründe olduğu kadar belirgin başka nerede var bilmiyorum.


Performansa geldiğimde de sormuştum. Yemeklere verilen bu tür isimler, türkülerdeki onca söz… Bu isimleri yemeklere verenler kadınlar da olabilir ve görünen o ki önce kadınlar içselleştirmiş olabilir ve hatta “erkek bıyığı” gibi bir tatlı ismi olsaydı pek de itibar görmezdi… Bir yandan böyle kabullenip kullanırken nasıl mesafe koyacağız ve nasıl eleştirel kalacağız Mehtap? Buna eril söylemdir ve bakışımız bu söyleme dair eleştireldir demek ikilem yaratmıyor mu?


Sevgili Nazlı, performans çerçevesinde üretilen ve sunulan bu yemeklerin ve tatlılar bir kısmı bölgesel mutfaklara ait, bir kısmı bütün Türkiye'de devlet dairelerinin ve okulların yemekhane menülerinde yer alan örnekler. Türk mutfağındaki popüler varlıkları belirgin bir tepki uyandırmayan bu yemek ve tatlı isimleri bir araya getirildiğinde bunlarının varlığının belki de birer rastlantı değil sosyal eğilimin ve kadına karşı konumlanışının bir sonucu olduğu belirginleşiyor. Benim performansla oluşturmak istediğim etki bunu sloganlarla katılımcıların gözüne sokmak değil; onları özgür duygu ve düşünceleriyle oluşturdukları sezgilerini harekete geçirmek, farkındalık yaratmak. Bunun seni mesafe koymak ve eleştirel kalmak noktasındaki düşüncelerini tartışmaya taşıması beni mutlu etti. Eleştirel kalmak için de tabii önce bir farkındalık gerekiyor. Bu gibi performanslar çok katmanlı bir kültürel yapıyla bir araya geldiğinde diğer katılımcılarda başka etkiler ve tepkiler de doğurabiliyor.



Commentaires


bottom of page