Sanat tarihçisi ve sanat eleştirmeni Elif Dastarlı ile
feminist araştırmacı F. Melis Cin’in kaleme aldığı,
üç yıllık zorlu bir sürecin ürünü olan Feminist Art in
Resistance: Aesthetics, Methods and Politics of Art in
Turkey (Direnişte Feminist Sanat: Türkiye’de Sanatın
Estetiği, Yöntemleri ve Politiği) feminizmin tarihine
sanat üzerinden derinlikli bir yorum getiriyor.
Yazarlar ile hem kitabın hikâyesini hem de feminist
sanatın Türkiye’deki mücadelesini konuştuk
Röportaj: İlkay Canan Okkalı
Feminist Art in Resistance: Aesthetics, Methods and Politics of Art in Turkey feminizm sanat ve politikaya dair sunduğu yenilikçi bakışla Türkiye feminist sanat literatürüne önemli bir katkı anlamı taşıyor. Kitap Palgrave Macmillan’ınSanat Sosyolojisiserisinden yayımlandı. Türkiye’deki ve dünyadaki feminist sanata dair güçlü bir analiz içeren çalışma aynı zamanda önemli bir sanatçı seçkisine de yer veriyor ve sanat ile feminist teorinin çakıştığı pek çok noktaya odaklanıyor. Elif Dastarlı ve F.Melis Cin akademi kadar sanat dünyasının da yakından tanıdığı isimler. Özellikle Art Unlimited okurları bu iki yazarı, sanatçı kadınların 1980’lerden bu yana Türkiye’de açtıkları kamusal alanı işaret ettikleri ve “kadın sanatçı”dan “feminist sanatçı”ya ya da “kadın sanatı”ndan “feminist sanat”a değişen tanımlarla sürecin nasıl evrildiğinin izini sürdükleri Feminist Sanatın Sosyolojisi başlıklı yazı dizisinden hatırlayacaklar. Yazarlar ile hem kitabın hikâyesini hem de feminist sanatın Türkiye’deki mücadelesini konuştuk.
Feminist Art in Resistance: Aesthetics, Methods and Politics of Art in Turkey kitabınızla Türk sanat tarihi literatüründe bir ilki gerçekleştirdiniz. Feminist sanatın özünü kapsayan bir yaklaşımla kışkırtıcı ve ilham verici bir başlık koymuşsunuz, çok beğendim, tebrik ediyorum. Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Birlikte yazarken nasıl bir yol izlediniz?
F. Melis Cin: Ben yıllardır, özellikle Güney Afrika ve Zimbabve’deki sanatçılarda hem modern sanat yöntemlerini hem de yereldeki sanat formlarını kullanarak post-kolonyal Afrika’da barış
inşası, toplumsal cinsiyet eşitliği ve gençlerin kamusal alana katılımı ile kültürel miras ve barış eğitimi üzerine çalışıyorum. Tüm çalışmalarımda sanatçılarla bir araya gelip görsel etnografi odak-
lı katılımcı sanat çalıştayları düzenliyorum. Böylece kültürel mirasın farklı yorumlarını ortaya çıkaran bir ortak üretim yaratıyoruz. Bütün bunları yaparken bir yandan da Türkiye’de neden bu
tür protest ve katılımcı sanat çalışmalarının az olduğunu sorguladığım bir dönemde Elif ’le tanıştık. Feminist sanata ilgim vardı ama nereden başlayacağımı tam kestiremiyordum. Elif ’le birbirimizi hiç tanımıyorduk, uzun bir Zoom görüşmesi yaptık, sonrasında farklı mecralarda feminist sanat üzerine birkaç köşe yazısı yazdık ve üzerine düşünecek, araştıracak, yazacak çok şey olduğuna karar verip kitap projesine başladık. İkimizin de amacı entelektüel bir yolculuğa çıkmaktı, bu yüzden birbirimize rehber ve yol arkadaşı olduk bu süreçte.
Elif Dastarlı: Benim altına iki kişi birlikte imza attığım ilk yazılarım Melis’le üç yıl önce yazdıklarımız oldu. Farkında bile olmadan hep yalnız çalışmaya itmişim kendimi. Oysa feminizm kolektif bir düşünce ve hareket. Feminist sanat üzerine çalışırken şahsen kendimi dönüştürdüğümü fark ettim ve bu birlikte çalışabilme disiplinini edinmekle başladı. Nihayetinde ona yakın eleştiri-değerlendirme ve bir kitap yazdık. İki İngilizce ve bir Türkçe kitap bölümü de yolda. Birlikte çalışabilme yönteminin bir formülü olduğunu sanmıyorum ama biz kadınlar bunu iyi beceriyoruz bence; birinin yarım bıraktığını diğeri tamamlıyor. Bu çok kıymetli bir şey.
Elif Dastarlı - F. Melis Cin, Feminist Art in Resistance: Aesthetics,, Methods and Politics of Art in Turkey (Sociology of the Arts), Palgrave Macmillan; 1. baskı. 2022, (19 Aralık 2022), İngilizce
Kapakta Neriman Polat’ın Plastik Eldiven(2013) adlı çalışması var; yerde duran plastik bulaşık eldiveni zafer işareti yapıyor. Bu çalışmanın feminist çağrının bir simgesi olarak okunması gerektiğinden bahsediyorsunuz. Açıklar mısınız?
FMC: Polat’ın bu çalışması birçok çağrışıma açık. Pembe plastik bir eldiven olması itibariyle kadınların ev içi görünmeyen emeğine dikkat çekiyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine evden başlayan bir itirazı görselleştiriyor. Zafer işareti yapması da feminist mücadaleye ve direnişe bir selam. Kadınlar en umutsuz ve zor zamanlarda bile mü- cadeleden vazgeçmiyor çünkü hayatın her alanında direnmekten başka bir seçeneğimiz olmuyor.
ED: Kitabı çalışmaya başladığımızdan beri aklımızda olan kapak görseliydi bu. Kitap zaten sabit bir düşüncenin yazılı hali değil; tam aksine, sanata baktıkça, sanat üzerine düşündükçe şekillendi. Bu vesileyle başta sevgili Neriman Polat’a ve diğer tüm sanatçılara hem çalışmalarını kullanmamıza izin verdikleri hem de bize ilham oldukları için tekrar çok teşekkür ederiz.
Ben de ondan bahsedecektim. Türkiye’den birçok feminist sanatçı ile görüştünüz. Kitapta da belirttiğiniz üzere verdiğiniz örnekler öznel tercihlerinize dayanıyor, ancak Türk feminist sanatına hem malzeme hem de yöntem ve içerik açısından bir bakış açısı sağlamak için bir seçim sunuyorsunuz. Bu bağlamda hangi sanatçılarla görüştünüz?
ED: Yıllardır profesyonel olarak sanatın içinde yer aldığım için aslında uzun süredir çevremdeki tüm sanatçı kadın arkadaşlarımla konuştuğumu söyleyebilirim. Yani Türkiye’de sanat üreten kadınların durumlarına dair mefhumum yıllar içinde şekillenmişti zaten. Ama kitap için uzun Zoom toplantıları yaparak sorular sorduğumuz, görüşlerine ve çalışmalarına yer verdiğimiz sanatçılar Şükran Moral, Neriman Polat, Canan, Gözde İlkin, Işıl Eğrikavuk, Güneş Terkol, Eda
Çekil, Gülçin Aksoy, KRE Kolektif ’ten Beyza Boynudelik, Nur Gürel ve Ayşecan Kurtay. Bizzat görüşerek ulaştığımız isimler dışında Türkiye’de feminist sanatın literatürünü daha doğrusu böyle bir şeyden pek söz edemediğimiz için Türkiye’de feminist sanat üzerine söz söylemiş herkesi de taradık, referans olarak yer vermeye çalıştık.
Kitapta nasıl bir yöntem izlediğinizi açar mısınız?
ED: Kitap feminist sanatın temel bir tanımından Batı literatüründeki en yeni feminist tartışmalara uzanan geniş bir teorik zemine oturuyor ve lisansüstü öğrencilerden akademisyenlere, hem akademik bir kaynak olmaya hem de sanatla farklı düzeylerde ilgilenen herkese hitap etmeye çalışıyor. Aslında sanat tarihi kitabı yazmak gibi bir amacımız hiç olmadı ama kadınların tarihteki “yokluğu” meselesine odaklanarak sanat tarihi yazımını da tartışıyoruz, farklı bir tarihin mümkün olduğunu iddia ediyoruz. Bir yandan Türkiye’de neden feminist sanatın tarihinin yazılmadığını tartışırken bunu yapmaya dair bazı önerilerde de bulunmaya çalışıyoruz. Sanatçıları doğum tarihlerine göre gruplandırmak veya çokça başvurulan kuşaklara ayırmak gibi kısıtlayıcı sosyal bilim yöntemlerine başvurmuyoruz. Sanat tarihi ve sanat kuramı çalışmalarındaki “kadın estetiği” veya “kadınsı estetik” gibi yaklaşımları feminist felsefenin alanına sızarak sorguluyoruz. Bu nok-
tada feminist literatürün dikkat çektiği ve kadınlar için hâlâ çok önemli bir mücadele zemini olan kamusal alan tartışmalarına giriyoruz. Feminist sanatın epistemolojisi ve epistemik adaletsizlik tartışmalarını yine seçtiğimiz örnekler üzerinden yapmaya çalışıyoruz.
FMC: Elif ’in de ifade ettiği gibi, biz farklı disiplinlerin birbirleriyle dialoğunu sağlıyoruz. Kitapta sanat tarihinden ve eleştirisinden feminist felsefe ve siyasal iktisada kadar uzanan kuram ve kavramları bir araya getirerek Türkiye’deki feminist sanatı ele alıyoruz.
Elif Dastarlı - F. Melis Cin, Feminist Art in Resistance: Aesthetics,, Methods and Politics of Art in Turkey (Sociology of the Arts), Palgrave Macmillan; 1. baskı. 2022, (19 Aralık 2022), İngilizce
Feminist Bir Kamusal Alan Yaratmak: Feminist Direnişin Üç Tarzı bölümünde sanat ve aktivizmi birleştiren artivizmden, Işıl Eğrikavuk’un Yeni Bir Şarkı Söylemek Lazım (2016), Güneş Terkol’un Evim Kalbimdir (2017) gibi örneklerden bahsediyorsunuz. Feminist sanatın artivist karakterinden bahseder misiniz?
FMC: Sanatçılar ve sanat kolektifleri, uzun süredir kamusal alanı yeniden tasarlayabilmek ve karşı-hegemonik bir politik alan oluşturmak için sanat bazlı müdahalelere başvuruyorlar ve feminist artivizm olarak da bilinen aktivist sanat, bu tür bir savunu için yaygın kullanılan bir strateji. Örneğin, İstanbul’da da polis müdahalesine rağmen sergilenmeneye calışan Las Tesis adlı Şilili bir feminist kolektifin Un Violador en Tu Camino (Yolunuzda Bir Tecavüzcü) şarkısı ve dansı gibi feminist marşlar aslında feminist artivizme güzel bir örnek teşkil ediyor. Feminizm ile sanatı harmanlayan artivizm, bize alternatif kamusal alanlar geliştirerek kısıtlayıcı normlar ve uygulamalarla mücadele etmenin yollarını sunuyor. Aralarında politik bir bağ ve müttefiklik var. Bu da sanatçıların cinsiyet eşitsizliklerinin anlaşılmasına katkıda bulunma potansiyeli olan daha deneysel, zaman zaman avangard, performatif ve hegemonya karşıtı bir anlatı ortaya koymalarını sağlıyor. Biz de kitapta buna dikkat çektik.
Görüştüğünüz sanatçılardan bazıları, feminist sanatçı olarak tanımlanmanın beraberinde getirdiği sorunları vurguluyor ve üretilen ne olursa olsun bir kişinin feminist sanatçı olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı problemini gündeme getiriyorlar. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
FMC: Kendini feminist sanatçı olarak tanımlayıp bunu sanatsal üretimlerine yansıtmayan birçok sanatçı var. Bizce bunun sebebi, kendilerini feminist olarak tanımlayan isimlerin “daha az sanatçı-daha çok feminist/aktivist” olarak görülmüş olmaları. Ama artık feminist sanatçı olmanın üretimlerinden bağımsız olarak sanatçıya politik bir duruş kazandırdığının anlaşıldığını, bunun sanatçılar tarafından farkına varıldığını düşünüyoruz. Sanatsal üretimlerini feminist sanat olarak tanımlamadığı halde feminist politikadan beslenen ve üreten kadın, erkek ve kuir sanatçılar var. Bu duruşlarını sanatsal üretimlerinde değilse de sanat piyasasının işleyişinde gösterebiliyorlar. Yani “beyaz küp” dediğimiz sanat mekânı dışında, farklı kamusal alanlarda ve daha katılımcı, değişim odaklı işler yapan sanatçılar var. Şüphesiz sanat dünyasındaki tüm bu hiyerarşi ve yerleşmiş düzene alternatif işler yapmak da feminizme dahil. Feminist sanatı sadece sanatsal üretimin içeriğine bakıp analiz etmek bizi çok yüzeysel ve kalıplara sokan bir anlayışa iter. Dolayısıyla kitapta feminist sanatın tanımını bu genişlikte yapmaya çalışıyoruz.
Feminist sanatın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
FMC: Şu an Türkiye feminist sanatının odağında hâlâ en temelde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve kadın cinayetleri var. Zamanla daha çoğulcu, toplumsal cinsiyet kavramının ikili normlarlarını zorlayan bir bakışa odaklanmak mümkün. Çünkü İngiltere ve kıta Avrupası’ndaki üretimler daha çok buna vurgu yapıyor. Feminist sanat aslında bu coğrafyadaki kadınların hikâyelerini anlatıyor bize ve toplumsal bir talepte bulunuyor, bunu kitapta da belirttiğimiz gibi, kimi zaman kamusal alanı yeniden şekillendirerek, kimi zaman kolektifler kurarak ve bazen de direkt yüksek volümde başkaldırarak yapıyor.
ED: Feminizm bizce tamamlanmamış bir mücadele, sanat da hayatın içinde olarak bu mücadelenin bir parçası; dönüştürücü potansiyele sahip olması onu çok değerli kılıyor. Bu değeri görmemiz lazım.
Melis Cin & Elif Dastarlı
Peki, gelecekteki planlarınız neler, yeni çalışmalar, eleştiriler ve
yazılar planladınız mı?
FMC & ED: Öncelikli hedefimiz bu kitabı biraz daha genişleterek Türkçesini yazmak. Çünkü kitabı yazarken Türkiye’yi çok tanımayan ama merak eden uluslararası bir okuyucuya hitap etmeyi amaçladık. Bundan sonra sanat dünyasında artivizme, sanatın toplumsal cinsiyet açısından ekonomi-politiğine ve yükselen dekolonyal sanat tartışmalarına odaklanarak ilerlemek istiyoruz. Zira dünyadaki sanat tartışmalarından bağımsız bir şekilde, sanat ve sosyoloji üretimi yapmak imkânsız, bu yüzden bu tartışmaların Türkiye’deki izdüşümlerini yakından takip ediyoruz.
Commentaires