top of page
Emel Gülşah Akın

Diskroni çağında yeşil karıncalar


Madlen Hirtentreu’nun Sığınak Çobanları başlıklı kişisel sergisi 5 Mayıs’a kadar Eskişehir’deki Eldem Sanat Alanı Fırın’da devam ediyor. Sergiyle ilgili merak ettiklerimizi alanın kurucu direktörü Esra Eldem ve sanatçı Madlen Hirtentreu ile konuştuk


Röportaj: Emel Gülşah Akın


 Sığınak Çobanları sergisinden yerleştirme fotoğrafı, Fotoğraf: Flufoto


Bir mekân hayal edin: Soketlerle mekanik bir canlıyı solunum cihazı ile hayatta tutan, bunun canlı ya da mekanik bir organizma hissi verdiği ve beton kütlelerden oluşan duvarlarla çevrelendiğiniz bir yer. Bu yer, duvarlarının içinde hayal gücünüzü teşvik eden ve iyiyi korumaya çalışan bir yer. Sanatçı Madlen Hirtentreu Sığınak Çobanları’nda işte bu iyilik hâlini, hayal gücü ve veri ilişkisini harmanlayarak gizli bir otobiyografik bakış açısıyla yorumluyor.


Sığınak Çobanları’nın sergilendiği yer olan Fırın ve Fırın’la aynı bahçeyi paylaşan Dalyancı Konağı’nın oluşturduğu Eldem Sanat Alanı, Eskişehir’de tarihi Odunpazarı bölgesinde bir sanat ve ifade sahası. Eskişehir’de sanatı ve sanatsal yaklaşımı ifade eden az sayıdaki mekanlardan biri olan Eldem Sanat Alanı’nı ve Eldem Sanat Alanı’nda açılan son sergiyi Kurucu Direktör Esra Eldem ve sanatçı Madlen Hirtentreu ile konuştuk.


Fırın, Eldem Sanat Alanı, Fotoğraf: Flufoto


Esra merhaba, Eskişehir’de genç bir mekân ve oluşum olarak Eldem Sanat Alanı’nı tanıyarak başlamak isterim. Bize biraz bahseder misin lütfen? Ne zaman ortaya çıktı bu fikir? Şimdiye kadar neler yaptınız? Eskişehir’deki sanat ortamına etkisi ya da bu ortamdan beslenmesi nasıl oldu Eldem Sanat Alanı’nın? 


Merhaba Gülşah. Eldem Sanat Alanı, farklı üretim ve düşünme biçimlerine, disiplinler arası sanat çalışmaları, küratöryel pratikler ve bağımsız projelere platform sağlamak ve bir diyalog ortamı oluşturmak amacıyla yaklaşık beş sene önce Eskişehir’de kuruldu. Eskişehir’in tarihi Odunpazarı Bölgesi’nde yer alan Dalyancı Konağı ve Fırın isimli iki mekânında kuruluşundan bu yana sergilere, konuşmalara, film gösterimlerine, yerleştirmelere ve disiplinler arası etkinliklere ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Eldem Sanat Alanı, bu mekânların programlarını oluştururken güncel ekonomik, ekolojik ve toplumsal sorunları ele alan fikirleri ve alternatif bakış açılarını önceliklendiriyor. Bu şekilde bulunduğu kentte çok sesli diyalog yöntemlerini, ifade ve sanatsal özgürlüğü, deneysellik ve eleştirel düşünmeyi teşvik etmeyi amaçlıyor. 


Kuruluş hikâyemiz benim için 2016 yılında Eldem Kültür Sanat Eğitim Vakfı’nın (EKSAV) oluşum süreci sırasında başlıyor. Eskişehir Odunpazarı Belediyesi'nin kültürel mirasın korunması ve şehre kültür-sanat mekânlarının kazandırılması hedefiyle yürüttüğü projede, kamu-özel iş birliğine güzel bir örnek teşkil eden Eldem Şirketler Grubu, sivil bir girişim olarak Dalyancı Konağı'nın restorasyon sürecini üstleniyor. Bu çerçevede de kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak EKSAV’ın kuruluş çalışmalarını hızlandırmaya başlıyor. Vakıf; şehrin kültür-sanat yaşamını zenginleştirmek, kültürel mirasın korunması, sanat eğitimini teşvik etmek ve faaliyet gösterdiği kente sosyal fayda sağlamak amacıyla 2018’de belediye ortaklığında Dalyancı Konağı’nda düzenlediği bir karma sergiyle açılışını yapıyor. Eldem Kültür Sanat Eğitim Vakfı’nın planları aslında tabii çok daha geçmişe dayanıyor. EKSAV’ın yönetim kurulu başkanı Ali Eldem aslında 2006-2013 yılları arasında aktif olan Eldem Sanat Galerisi’nin de yürütücülüğünü üstleniyor. Uzun soluklu planlar sonucunda bir aile vakfı olarak EKSAV 2018 yılında nihayet hayata kazandırılıyor. 


İç Mimarlık ve Sanat Yönetimi üzerine aldığım eğitimin ardından bu oluşum sürecinde yer almak benim için oldukça heyecan verici bir serüven oldu. Eskişehirli biri olarak gençliğimde birbirinden değerli sanatçılarla onlar henüz öğrenciyken yolum Eskişehir’de kesişti. Genç nüfusun yoğun olduğu ve Türkiye’nin en prestijli güzel sanatlar fakültelerinden birine sahip bu kentte çağdaş sanat alanında katılımcılığı ve diyaloğu önceliklendiren, genç sanatçılara ve bağımsız projelere platform sağlayabilecek bir mekâna ihtiyaç vardı. Bu süreçte yollarımız Melike Bayık ile kesişti. Vakfın bir alt birimi olarak faaliyetlerini sürdürmek üzere Eldem Sanat Alanı’nı kurduk. 2019 Eylül ayında Melike Bayık küratörlüğünde Dalyancı Konağı’nda düzenlenen “standart” isimli karma sergi ve Buğra Erol’un Fırın’da düzenlenen “Escape Town” isimli kişisel sergisiyle Eldem Sanat Alanı’nın faaliyetlerine yoğun bir girişimle başlamış olduk. Kuruluşumuzdan bu yana toplamda 16 araştırmacı, 3 kolektif ve 9 sanat inisiyatifi ile iş birliği yaptık; 77 etkinlik düzenledik ve 80 sanatçının yapıtlarını karma ve kişisel sergilerde izleyiciyle buluşturduk. Ulusal ve uluslararası iş birliklerinin yanı sıra, Eskişehir merkezli sanatçıların üretimlerine platform sağladığımız programlar oluşturuyoruz.


Sığınak Çobanları sergisinden yerleştirme fotoğrafı, Fotoğraf: Flufoto


Sanatçı Madlen Hirtentreu’nun 3 Şubat’ta başlayan ve SAHA desteğiyle oluşturulan Sığınak Çobanları adlı sergisinden ve sanatçıdan bahsetmek isterim biraz. Eldem Sanat Alanı’nın co-space’i olan Fırın’da gerçekleşmekte şu an sergi. Ne zaman başladı? Ne kadar sürecek? 


Co-space demişken öncelikle her iki mekândan da biraz daha bahsetmek isterim. 19. yüzyılda inşa edilmiş tarihi Dalyancı Konağı alternatif küratöryel pratiklere ve grup sergilerine alan sağlıyor. Fırın ise, üretim ve sergileme için bağımsız projelere ayrılmış deneysel bir alan olarak hizmet veriyor. Bu iki mekân birbirine bir bahçe ile bağlanıyor böylelikle ziyaretçiler her iki mekândaki programı da izleyebiliyorlar. 


Fırın’ın yıllık programlarını davet ve başvurular üzerinden oluşturuyoruz ve bu sene SAHA Sürdürülebilirlik Fonu’ndan destek almaya hak kazandık. Daha önce de Covid 19 salgınının başladığı yıl destek alarak projelerimizi gerçekleştirebilmiştik. Fonlar, hibeler, farklı kaynak ve sponsorluklarla faaliyetlerini sürdürülebilen kâr amacı gütmeyen bir kurum olarak bu destek bizler için çok büyük önem taşıyor. Bu destek ile bu sene, Eskişehir’de üreten sanatçılara yönelik gerçekleştirilecek bir açık çağrı sergisi düzenliyoruz. Ayrıca Madlen Hirtentreu’nün de içinde bulunduğu iki sanatçıyı Eskişehir’de misafir ediyoruz. Konuk sanatçı programı pratiğini benimseyerek, sanatçılara araştırma ve üretim süreçlerinde destek sağlıyor ve maksimum bir ay olma koşuluyla konaklama imkânı sunuyoruz. Bu pratiğin, Eskişehir’in sanat-kültür-yaşam ve üretim alanına dair izlenimlerin oluşması, üretimlerini etkilemesi ve beslemesi bakımından sergi bağlamında büyük değer taşıdığını düşünüyoruz. 


Madlen Hirtentreu’nün 2024 Ocak ayında başlayan araştırma ve üretim süreci ardından Sığınak Çobanları 3 Şubat, cumartesi günü açıldı. Sergi 5 Mayıs tarihine dek her hafta Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri 12.00-18.30 saatleri arasında ziyaret edilebilir.


Sığınak Çobanları sergisinden yerleştirme fotoğrafı, Fotoğraf: Flufoto


Önceki soru ile alakalı olarak, Sığınak Çobanları, Eldem’de gerçekleşen ilk yabancı sanatçı sergisi mi? Eskişehir’de Eston bir sanatçının sergisini açma fikri ortaya nasıl çıktı, süreç nasıl ilerledi? 


Madlen Hirtentreu ile çalışmaya başlamamız, kendisinin bize ulaşması ve sergi talebinde bulunmasıyla başladı; bu süreci başvurular ve davetler aracılığıyla gerçekleştirdiğimiz programlar dahilinde yürüttük. İki seneyi aşkın bir süredir devam eden görüşmelerimize geçtiğimiz yıl yaşadığımız deprem ve seçim sürecinde ara verdik; ancak nihayet 2024 yılı için program yapabildik. Madlen’in sunduğu dosya, üretiminde odaklandığı konular ve çalışma pratiğinin Fırın’ın misyonuyla güçlü bir kesişime sahip olması beraber çalışmaya dair belirleyici bir unsurdu. Fırın’ın deneysel bir proje alanı sunuyor olmasının, periferi bir bölgede konumlanıyor olmasına rağmen, uluslararası sanat alanında dikkat çekmesine sebep olduğunu düşünüyorum. Yurtdışından sergi başvuruları alıyoruz. Ancak, 2021-2022 yılında Budapeşte ve Eskişehir ortaklığında yürüttüğümüz ve yaklaşık bir seneye yayılan BRAWE projesi dışında, Madlen Hirtentreu’nün Sığınak Çobanları isimli sergisi, Fırın’da düzenlediğimiz ilk uluslararası kişisel sergimiz olma özelliğine sahip oldu. 


Sığınak Çobanları sergisinden yerleştirme fotoğrafı, Fotoğraf: Flufoto


Madlen merhaba, katıldığın için teşekkürler. Biraz kendinden bahseder misin? 


Merhaba. Heykel, yerleştirmeler ve performanslar gibi disiplinler arası sanatlar alanında çalışan bir sanatçıyım. Sanatsal yaklaşımımda uykuya doğru kaymakta olan dünyaya, artık dünyamızda yaşamayan varlıklara karşı nezaketi bulmaya dair, eklektizm serpilmiş romantik-mekanik bir dokunuş ve şefkâtle yaklaşan bir arayış var. Burada yarattığım dünyada, benim dünyamda hem hatırlamak hem de anmak önemli. Çalışmalarım daha çok duygusal alımlara, ham hislere ve zaman içinde bağlantılar kurmayı umduğum bir döneme dair manipülasyona odaklanıyor. Bu bağlantı sayesinde, şimdiki zamana dair yeni okumalara ve bu sayede yeni bir geleceğe yol açacağını umduğum gizli bir ninniyi, gizli bir sığınağın keşfini açmaya çalışıyorum.

"Şu anda dünyada korunması gereken tek şey hayal gücü gibi geliyor... Hayal gücü daha iyi bir dünya için -Miss Universe benzeri naif bir tabir gibi gelebilir ama- insan ve doğa ölçeğinde yaşam için nefes kadar önemli."

Esra’ya da sordum ama sana da sormak isterim, Türkiye’de “merkezden uzakta” bir kentte sergi açma fikri nasıl gelişti senin için? Süreç nasıldı? 


Benim zaten Türkiye'ye yönelik bir ilgim vardı. Covid yıllarından önce TAB programında misafir sanatçıydım. Büyükada'da kalmıştım ama İstanbul'u sık sık ziyaret ediyordum. Şehre ve insanların/şehrin ruhuna belki de hayaletine aşık oldum. Bu yüzden hep geri dönme fikrim vardı. Sonra pandemi yaşandı. Ama Türkiye fikri hep aklımdaydı. Bir gün bir arkadaşım oldukça rastgele bir biçimde bana bir sergiyle ilgili bir mesaj gönderdi, baktım, o da Fırın'da bir sergiydi. Kaydedip birkaç ay sonra iletişime geçtim, İstanbul dışında olması hoşuma gitti – baya maceracı biriyim. 


Ayrıca genellikle metropollerin dışında daha fazla “gerçeklikle” karşılaşıldığını düşünüyorum. İlk başta kolay göründü, iletişime geçtim, geri dönüş yapıldı ama sonuçta 2,5 yıl geçti, arada deprem oldu, bir yıl boyunca irtibatımızı kaybettik. Yazmaya çok çekiniyordum, Esra’nın iyi olmasını umduğumu hatırlıyorum… Ardından bir yıl sonra bir e-posta gönderdim. Cevap aldım ve sonrasında her şey yolunda gitti.


Sığınak Çobanları sergisinden yerleştirme fotoğrafı, Fotoğraf: Flufoto


Sergideki eserler bana “tribal metal desenler ile steampunk birleşse böyle bir şey olurdu” hissi verdi. Ancak sanat pratiğinde buluntu nesnelerle çalıştığını da biliyoruz. Sergideki işlerin, şehir ve mekânla ilişki kurmaktan çok ziyaretçi ve nesneyle ilişki yaratan bir havası vardı. Bundan bahsedebilir misin biraz? 


Referansını duyduğuma sevindim bana Werner Herzog'un en sevdiğim Yeşil Karıncaların Rüya Gördüğü Yer filmini hatırlattı. Tartışmalı bir konu var filmde ama benim hoşuma giden ve pratiğimle-kökenlerimle ilgili birçok referans noktası bulduğum bazı harika metaforlar var. Kültürün çoğunlukla sözlü gelenek yoluyla hayatta kaldığı ve bizi istila eden kültürlerin güzel ve saçma karışımıyla oluştuğu bir yerden geliyorum. Sonuçta her şey hayal gücüne, onu nasıl yaşadığına ve onun içindeki yerini nasıl bulduğuna bağlı.


Bahsettiğim film, Aborjin topraklarında Uranyum çıkarılmasına yönelik araştırmaların yapılmasını konu alıyor. Mitolojilerine göre yeşil karıncaların dünyanın yaratılışını hayal ettikleri yeri kutsal kabul eden Aborjinler, bu yeri patlamalardan ve yok edilmekten korumak için maden şirketine karşı çıkarak eylem başlatıyorlar. Totemleri yeşil bir karınca. Yeşil karıncaların yaşam döngüsü aynı zamanda dünyadaki yaşamın döngüsü. Dolayısıyla madencilik bunu bozacak ve kıyamete yol açacak.


Aborjinler, (yakında sanayileşecek olan) boş bir toprakta hayal kuruyor ama bu, medeniyetten daha eski, yüzyılların hayal gücüyle dolu bir yer. Benim için atmosfer, veri ve hayaletlerle dolu, zaman hızla akmakta, tempo inanılmaz hızlı. Bu yüzden fark etmeyebiliriz ama tam bir diskroni içinde, aynı anda pek çok farklı zamanda yaşıyoruz. Yani yaptığım her sergi, çok katmanlı zamanların bir arada yaşandığını fark ettiğim ve anlamlandırdığım, zamanın yavaşladığı, verinin görünür hâle geldiği ağır çekime geçmek demek benim için. Aynı zamanda daha iyi bir dünya hayal etmekle de ilgili. Ama hepsinden önemlisi hayal etmenin ve hayal kurmanın önemiyle ilgili. Şu anda dünyada korunması gereken tek şey hayal gücü gibi geliyor. Çünkü hayal gücünün hem gücü hem de ayrıcalığı var. Hayal gücü daha iyi bir dünya için -Miss Universe vari naif bir tabir gibi gelebilir ama- insan ve doğa ölçeğinde yaşam için nefes kadar önemli. Şu anda içgüdülerden, yaşam ve zamanın temellerinden kopmuş insanlık dışı bir şey tarafından yönetilen ve karanlığın hâkim olduğu bir yöne doğru ilerliyoruz gibi görünüyor: Dolayısıyla benim için Sığınak Çobanları, bu gidişatın değiştiğini gösteren Digimon evrenindeki Taromon kartı gibi, yanlış yapma korkusuna yönelik bir protesto ve direniş anlamına geliyor. Duvarlarının içinde hâlâ iyi bir dünyanın saf düşüncelerine sahip olan ve hâlâ nefes alan minik bir bebeği koruyor. Oldukça otobiyografik aslında ama bunu gizlemek için elimden geleni yapıyorum.


Sığınak Çobanları sergisinden yerleştirme fotoğrafı, Fotoğraf: Flufoto


Sergi alanının şehir ve mekânla ilişki kurmaktan ziyade ziyaretçi ve nesneyle ilişki kuran bir atmosfere sahip olduğunu hissettim. Biraz bundan bahseder misin?


Sergi mekâna özel, yani mimarisi, konumu vs. dikkate alınarak o mekâna özel düzenlendi. Bir ay boyunca sahada çalıştık, bu sayede şehirdeki pek çok atölyeyle ortak çalıştım, pek çok yerel insanla tanıştım. Hazırlık sürecinde kaynak atölyeleri, seramik atölyeleri, döküm atölyeleri gibi farklı alanlardan insanlardan oluşan büyük bir ekibimiz vardı.

 

Mekân açısından bakacak olursak; bir yeri coğrafi bir konum olarak mı, yoksa zamanda bir yer olarak mı düşündüğünüze bağlı. Sergi mekânında gerçeklikten izole edilmiş, gizli bir geçit hissi vermeyi hedefledik. İçeriye doğru bir mekân yaratılmış ya da izole bir mekân, neredeyse uzak bir arazi olarak kurgulanmış, daha ziyade ziyaretçiyi içeriye doğru çekmeye odaklanıyor gibi. Nesnelerin harekete geçirici bir rol oynadığı, mekânı ve ziyaretçiyi birbirine bağlayan bir yapı diyebilirim: Sığınak penceresi, yaşam için nefes, savaşçı ve koruyucu gibi işlev gören bir yapı.

Comments


bottom of page