Erkan Özgen, Cengiz Tekin, Şener Özmen ve Deniz Aktaş’ın çabalarıyla eylül ayı itibarıyla Diyarbakır’da bir sanat mekanı açılıyor: loading. Konuşmak, paylaşmak, biriktirmek, yeni yollar açmak için…
Logo tasarımı: Hakan Irmak, Fotoğraf: Bedran Tekin
“Diyarbakır’da non-profit bir sanat mekânı, her şeyden önce güncel sanatın belleğini kayıt altına almak demek, demoralizasyon şebekeleriyle mücadele etmek, mekânsızlaştırmaya karşı adres demek…” diyor loading’in yaratıcıları. Hepsi de güncel sanat ortamından tanıdığımız, Diyarbakır’da yaşayan ve üreten sanatçılar; Cengiz Tekin, Erkan Özgen, Deniz Aktaş ve Şener Özmen. Eylül ayı itibarıyla Diyarbakır’da hayata geçirecekleri loading ise bir mekandan ötesi, bir mücadele alanı. Bir anlamda yeni bir hareket noktası. Çalışma, sergi ve söyleşi bölümleri, arşivi ve kütüphanesiyle yaşayan, biriktiren bir ‘alan açan’ ekip, “Bir mekan iyidir…” diyerek güncel sanatın her şeye rağmen sürdürülebilirliğinin altını çiziyor. Sanatçıları bir araya getirmek, konuşmak, kayıt altına almak, yeni yollar açmak için...
Türkiye’de 90’ların sonunda, 2000’lerin başında güncel sanat alanında yaşanan hareketlilik, Diyarbakır’dan İzmir’e, Batman’dan Ankara’ya ‘merkezin’ dışındaki pek çok kentte de yanıt bulmuş, oradaki sanatçıları da görünür yapmış, bu hareketliliğin parçası yapmıştı. Son yıllarda pek çok etken sebebiyle git gide durgunlaşan sanat ortamında bu merkezler de sönümlendi. Bu anlamda o yıllarda Diyarbakır’da DSM’nin açılması, çeşitli bağımsız sergiler, kolektif üretimler, ilişkilenmelerle geçen o yoğun trafikten bugüne uzanan süreçte loading nasıl bir ihtiyaçla ortaya çıktı? Süreci bizzat deneyimleyen loading ekibi olarak o birikimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
loading: Sıraladığınız tüm bu kentler, yani İstanbul’a komşu bile olmayan Diyarbakır, İzmir, Batman ve Ankara, çok uzun bir dönem, şu her derde deva, mucizevi ‘merkezin dışında’ olmanın veyahut bir merkez olamamanın getirdiği pek çok şeyden yararlandı aslında, sözgelimi İzmir ve Ankara, sahip oldukları gelenek üzerinden İstanbul ile sürekli bir rekabet halindeydi, sonra ne İzmir kaldı ne de Ankara, her iki kentin de güncel sanat temsilcileri, İstanbul’un kendileri için daha verimli olacağını düşünerek –ki bunda haklıydılar– merkeze akmaya, giderek merkeze yerleşmeye başladılar. İzmir’e ayrı bir sayfa açmak gerekir tabii, kentsel demokratik temayülleri Ankara ile kıyaslanamazdı bile, çok karışmamış, Cumhuriyetçi –Kemalist çizgisinden taviz vermemiş, sanatını da Cumhuriyet’in başlangıç dönemlerinden devralınan ilkeler doğrultusunda ilerletmeyi, ama sadece ilerletmeyi temel almıştı. Aynı İzmir, Diyarbakırlı sanatçıların Centre Pompidou üzerinden gelen çalışmalarını sergilemeyi vatanın-milletin ve Cumhuriyet’in bekasını bahane ederek, sergilemek istememişti.
Anti-kolonyal çalışmaların Avrupa’da herhangi bir sergide yan yana gelmesinde (yani bir Kürd’ün videosuyla bir Türk’ün enstalasyonu) hiçbir sorun yaşanmazken –belki de yaşanıyordu ve biz Diyarbakır tarafı, alakasız bir yere bakıyorduk– İzmir, pek de şaşırtıcı olmayan bir tepki vermişti. Ankara, maalesef hiçbir zaman iç açıcı bir kent olmadı güncel sanat pratikleri açısından, bir kere sudan yoksundu ve bu yanıyla, Diyarbakır’a daha yakın duruyordu aslında imgesel olarak ve siyaseten de öyle, zirâ merkezi Kürt siyasetinin de bir türlü bırakmak istemediği kent, Diyarbakır değil, Ankara idi, Diyarbakır zaten terk edilmişti. Batman’da ise bir sanat hareketi oluşmadı, bu hiç olmadı.
2000’lerin ikinci çeyreğine adım atarken, ne Batman çıkışı, ne Mardin kümelenmesi değil, Diyarbakır vardı, sadece Diyarbakır ve bu her şeyi açıklıyor veyahut sınırlıyordu.
Cengiz Tekin
Doğru, daha tekil sesler vardı ve bu anlamda Diyarbakır önemli bir merkezdi ve kendine çeşitli mecralar açabilmiş, mekanlar yaratabilmişti…
Zaten Batman da, Mardin de pratiğini Diyarbakır üzerinden tarif ediyordu. Burada Diyarbakır Sanat Merkezi’nin bölgesel ve merkezi rolünden söz etmeli belki de. DSM, tüm bileşenleri aynı çatı altında birleştirmeyi başarmış yegâne kurum olarak etkin bir çalışma yürütüyordu, kurumsal kimliği ve halkla –yani bizim gibilerle– ilişkileri son derece iyiydi –hâlâ da öyle– yıllık programlarının üçte ikisi Diyarbakır ve İstanbul’u bir araya getiren güncel sanat sergilerinden oluşmaktaydı. Yani DSM üzerinden Diyarbakır’a gelen, sergi yapan, konuşan, tartışan, gezen, dolaşan her kim varsa, hem oradaki sanatçılarla ilişkilerini geliştirmiş, hem de Diyarbakır eksenli sanatçılar o kişilerin (sanatçılar, küratörler, koleksiyonerler ve sanat yazarları) Diyarbakır’a ve kuşkusuz terör sorunu olarak algıladıkları meselelere bakışlarını etkilemişlerdi.
İhtiyacımız olan şeyin, tek tek üretimden ve İstanbul’u beslemekten çok, (Gezi’den sonra acı eşiği yüksek bir bilinç çıkmıştı, hani kedilerine, ağaçlarına, kokteyllerine, masalarına dokunulmadıkça, güzelim Doğu sahnelerine sessiz kalmayı yeğleyen) mekân olduğu fikri ne zaman şekillendi bundan söz edelim: Loading bir zaruriyetten doğdu fikrine daha sıcak bakıyoruz, sürecin –geldiğimiz noktada yıkılmış binalar ve ölülerden yükselen kesif kokular vardı– bu tarafında sanatçıları tam da hayal ettikleri bir mekânda bir araya getirmek, konuşmak, yeni yollar açmak istiyorduk. Bu, iyi zamanlarımızda pek mümkün değildi, kaldı ki biz hiç iyi olmamış, bunu deneyimlememiştik. Bakın işte bu da bir umut, neler yapabileceğimizi birlikte göreceğiz.
“Bir mekân iyidir…” sözünden yola çıkıyorsunuz. Bugün bölgede pek çok alan mekânsızlaştırılmışken Diyarbakır’da bir sanat mekânı ne anlama geliyor, önemi nedir?
Diyarbakır’da non-profit bir sanat mekânı, her şeyden önce güncel sanatın belleğini kayıt altına almak demek, demoralizasyon şebekeleriyle mücadele etmek, mekânsızlaştırmaya karşı adres demek… Çünkü tüm ifade mekânları kolonyal tabelalarla yer değiştirdi, sanat-kültür ve siyaset, merkezi Kürt siyasetinin yanlış eğrileriyle mekânsızlaştırıldı ve bunun son derece korkunç etkileri oldu. Belli ki kimse işin bu tarafını görmek istemiyor. “Bir mekân iyidir…” derken, güncel sanatın her şeye rağmen sürdürülebilirliğini söylüyoruz.
Şener Özmen
Çalışma alanı, rezidans odası, arşiv odası, sergi ve konuşma alanı bölümlerinden oluşacak loading’te nasıl bir işleyiş olacak? Tüm bu alanlar neye karşılık inşa edildi, neler yapılacak?
Şimdilik Cengiz Tekin, Erkan Özgen, Deniz Aktaş ve Şener Özmen’den oluşan bir ekibimiz var ve her birimiz, farklı bir alan üzerinde loading için çalışıyoruz. Bu kategoriler, mekânın –ve kuşkusuz kentin– fiziksel şartları neye/nelere el veriyorsa, ona göre şekillendi. Rezidans odası, loading tarafından desteklenecek sanatçıların kalabileceği, çalışabileceği en güzel alan. Dünyanın her yerinden sanatçı ağırlayabileceğiz. Arşiv odası ile ilgili çalışmalarımız başladı, Deniz ve Cengiz bu alanı genişletmek için kolları sıvamış durumda ve şimdiden ilerleme kaydettiler. Bu çok önemli zirâ, buradaki sanatçıların ulaşabilecekleri kaynaklar çok sınırlı. Erkan konuşma alanı üzerinden programatik bir çalışma yürütüyor, Şener ise bildiğiniz gibi bir süredir Amerika’da, sürekli temas halinde, yazıyor-çiziyor.
Henüz işin başındayız, eylülde bienalle birlikte, bir bienal sanatçısı loading’in Ofis’teki mekânında bir çalışmasını sergileyecek. Müteakiben konuşmalar gerçekleştirilecek. Sıcaklar yüzünden çalışmalarımız sekteye uğruyor, ancak kısa sürede asıl programımızı şekillendireceğiz.
loading’in bir de anladığım kadarıyla önemsediğiniz bir kütüphanesi ve yayın ayağı da olacak. Nasıl bir yayın programı/içeriği olacak?
Evet, adı da loading olacak süreli bir yayın için –muhtemelen mevsimlik bir dergi– çalışma yürütüyoruz, bu bile yeterince zor bir iş. Formatı ne olacak, içinde neler barındıracak, kimler yazacak, bunlar konuşuluyor. loading, İstanbul merkezli bir yayının içine de eklemlenebilir. Bu konuda Hakan Irmak bize yeni fikirler verecek. Web sayfamızı da Hakan’ın muhteşem ekibi tasarlıyor, kuşkusuz yayın konusunda da desteği olacaktır.
Erkan Özgen
Neredeyse 20 yıla uzanan bir süreçten ve sanatsal pratikten bahsediyoruz. Şimdiye kadar bölgede ortaya konan üretimler, yapılan çalışmaların Türkiye güncel sanatı içindeki yerine, tavrına dair neler söylersiniz? Bugün bu birikim üzerinden yola devam ederken loading bu anlamda bir sorumluluk da üstleniyor mu? Oluşumun/mekânın adı sanki biraz da böyle bir “yüklenme”yi mi içeriyor, yoksa bir devamlılığı mı vurgulamak istiyor?
Türkiye güncel sanatı içindeki yerimize –rolümüze ve tavrımıza– dair, User Manual: Contemporary Art in Turkey gibi tarihsel-arşivlik çalışmalar bir fikir veriyor. Bununla birlikte, kendileriyle çalıştığımız küratörler, çalışmalarımızın yer aldığı müzeler ve koleksiyonlar da, bağlamsal ama kesin olmayan bir işaretleme yapmışlardır muhakkak. Tüm bu birikim, Türkiye güncel sanatı kapsamında mı ele alınır –bundan bile hazzetmeyen o kadar çevre var ki! – yoksa pratiklerini ayrıştırıp, başka bir yere mi kayar, bağlanır, bilmiyoruz. Sanata, üretim biçimlerine, söylemlerine dair çok net bir tavır geliştirdiğimiz ortada, ama bu dilsel karşı çıkışı bütünlüklü olarak toparlayacak, bu konuda dünyevi bir çalışma yapacak ne donanımlı bir kurumumuz ne de şansımız oldu bugüne kadar. loading’le birlikte bu konular da açıklığa kavuşacak. İsim olarak loading’e gelince, Cengiz Tekin’in önerisiydi, hep yüklenmiş bir şekilde çıkıp geliyor, sürekliliğimizin başka bir platformda vücut bulmasını diliyor, sonra kayboluyordu.
Hem Türkiye’de hem de bölgede son yıllarda yaşananların güncel sanat iklimine nasıl bir etkisi oldu, tüm bunlar hem sizin hem de bölgedeki sanatçıların üretimine nasıl yansıdı?
Açıkçası güncel sanat ikliminden çok, siyasi iklime olan etkilerini yaşıyorduk ve bunlar, öyle kolay atlatılabilecek etkiler de değildi. Siyasi iklim, güncel sanatı da yerinden oynatıyordu, Diyarbakır’daki sinema üretimini de. Bir kere belediyelere ait tüm kurumlar yer, isim ve kimlik değiştirmişti. Siyaset tıkanırken, Sur’un Tarihsel Güzellikleri başlıklı fotoğraf sergisi açılabiliyordu, ironik mi, hayır! Sanat manat yoktu, edebi söyleşiler bitmiş, insanlar açlıkla terbiye edilmeye başlamıştı. Böyle bir siyaset karşılıklı devam etse ne olur?
Deniz Aktaş
Mekânın kolektif bir çabayla açıldığını, kâr amacı gütmediğini anlıyoruz. loading kendini nasıl ayakta tutacak, finanse edecek?
Yine tabii destekle ve proje başvurularımızla… Hito Styerl ve Adnan Yıldız’ın girişimleriyle, mekânımızın ivedi sorunlarını çözebildik şimdilik, ki bu çok önemli bir katkıydı. Evet kâr amacı gütmüyoruz zirâ satacak bir şeyimiz yok.
Erkan Özgen, Cengiz Tekin, Şener Özmen ve Deniz Aktaş’ın çabalarıyla eylül ayı itibarıyla Diyarbakır’da bir sanat mekanı açılıyor: loading. Konuşmak, paylaşmak, biriktirmek, yeni yollar açmak için…
Comments