Hanefi Yeter’in Vesile sergisi Anna Laudel Istanbul’da izleyiciyle buluştu. Doğa ve insan arasındaki ilişkiyi merkeze alan serginin hikâyesini sanatçıyla konuştuk
Röportaj: Gizem Baykal
Hanefi Yeter
Anna Laudel’de açılan Vesile adlı serginizde 2019’dan bu yana üretmiş olduğunuz farklı disiplin ve teknikteki çalışmalarınız yer alıyor. Bu çalışmaların temeli ise insan-doğa ilişkisini sorgulamaya dayanıyor. İnsan-doğa ilişkisini ele almanızdaki etkenler nelerdir?
En büyük etkenlerin, son birkaç yıl içinde insanlığın karşılaştığı doğal afetler, bu afetlerin insanın üzerinde yarattığı etkiler, doğaya yöneliş, korkular, içe dönüş ve iç hesaplaşmalar olduğunu söyleyebiliriz. Toprak hayattır, bu bağlamda dünyada yaşayan, nefes alan her canlının doğaya olan mecburiyetini, verilen zarara rağmen, hatırlatmak ve anlatmak istedim.
Çalışmaların ortaya çıkış hikâyesi nedir? Nasıl bir ortamda şekillendi, sergi süreci nasıl gelişti?
Sergideki eserleri son birkaç yıldaki üretimlerimi kapsayacak şekilde derlemeye çalıştım. Son yıllarda pandemi dahil olmak üzere hem yerel hem de uluslararası boyutta, hiç alışık olmadığımız süreçlerden geçmek zorunda kaldık. Daima kendini hatırlatan bir ölüm korkusu ve bu korkunun etkisiyle değişen yaşam şartlarımız her birimizi mutlaka bir şekilde etkiledi. Bütün bu süreçte dış dünya ile etkileşimimiz gitgide azaldı, iç dünyamıza dönerek doğayı ve insanı sorgulama içgüdümüz ön plana çıktı. Yaşam koşullarının dayattığı sorunlar, bu sorunların bizlere açtığı kapılar, o kapılardan girerek doğayı yeni baştan keşfederek yaşam alanlarımızı sorgulama ve doğayı koruma içgüdüsünden yola çıkılmış bir süreç olarak tanımlayabiliriz.
Hanefi Yeter, Vesile sergisinden yerleştirme fotoğrafları, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz, Anna Laudel Istanbul
Sergide tuvalden heykele, triptikten çanak çömleklere kadar çok çeşitli malzeme ve tekniklerin yanı sıra çok boyutlu bir anlatım ve mekânsallık söz konusu. Bu çeşitlilik anlatımınızı nasıl etkiledi?
Her malzeme ve teknik sanatçıyı farklı anlatım ve üretme koşullarına sürükler. Sanatçı o malzeme ve tekniği düşünce süzgecinden geçirip ifade edeceği konuyu, biçimini, rengini sorgulayarak malzeme ve tekniğe göre üretime yönelir. Örneğin seramik benim için bir tutku. Seramikler nasıl beni geçmişe götürdüyse, ben de onları günümüze getirmeye çalışıyorum. Özetle malzeme ve teknikler sanatçıya farklı yönlerde gelişme imkanı sağlar. Sergideki kapsayıcı farklılığın derdimi anlatmakta daha etkili olduğuna inanıyorum.
Solda: Hanefi Yeter, Bağrıma Sor, 2020, Ahşap üzerine akrilik
Ortada: Hanefi Yeter, Beş Güzel, 2021, Tuval üzerine akrilik
Sağda: Hanefi Yeter, Aşağı Yukarı mı Borçlusun be kardeş!, 2020, Ahşap üzerine akrilik
Özellikle pandemiden sonra insanın doğa ile olan ilişkisi size göre nasıl değişti? Çalışmalarınız üzerinden örnek vermeniz mümkün mü?
Doğa kendine yapılan kötülükleri unutmaz. İnsanlığın bu vurdumduymazlığı, gelecek nesillere bıraktığı bu kötü miras gelecekte her alanda dünyamızı daha yaşanılmaz bir hale getirecektir. Fakat insan, her şey olağan seyrinde ilerlerken pek çok şeyin farkına varamıyor. Ne zaman ki doğaya uzun zamanda yaptığı kötülükler bir şekilde geri dönüp kendisine yöneliyor, ancak o zaman bir sorgulama sürecine giriyor.
Ölüm korkusu, afetler insanların yeni arayışlara girmelerini zorunlu kılıyor. Bunun sonucunda şehirden kaçanlar, düzeni değiştirmeye çalışarak nimetlere daha çok değer vermeye başlıyor... Fakat insan önünde sonunda -doğanın aksine- yaşadıklarını ve doğaya verdiği zararı unutuyor.
Hanefi Yeter, Şafak, 2022, Tuval üzerine akrilik, 120 x 100 x 4 cm
Bu sergi bana aynı zamanda doğayla uyum içinde yaşayan insana da bir çağrı gibi geliyor. Verimli topraklarda, tuvallerinizde ve heykellerinizde görülen meyve sebzelerle insan ve doğanın uzlaşmaya vardığı bir dünyanın mümkün olduğu hatırlatılıyor. Çalışmalarınızda böyle bir “çağrı” söz konusu mu?
Sanatçı yaşadığı zamanın sorumluluğunu taşımalıdır. Yaşamın her alanı onu etkilemeli, konusu olmalıdır. İnsan figürü her zaman çalışmalarımın merkezinde oldu, onun etrafında dönen dünya sorunları da yanı başında… Bu ilgi ve ilişkiler arasından öne çıkan konulardan en önemlisi doğa. Serginin, insan ile doğanın uzlaşmaya vardığı bir dünyaya vesile olması tabii ki en büyük temennim.
Buradaki çalışmalarınız sanat-zanaat ilişkisini de tekrar hatırlatma görevini üstleniyor. Özellikle yapmış olduğunuz seramikler ve Ayvalık’tan almış olduğunuz çanak çömlekler zanaata gönderme yapması açısından ve insanın toprakla olan ilişkisi açısından önemli. Bunu da önceki soruyla bağlantılı olarak “insanın doğayla uyumuna bir kanıt” olarak görebilir miyiz?
Tabii ki bu malzemeler yüzyıllardır insanlığa hizmet etmiş, topraktan gelip toprağa gitmiştir. Çömleklerin zamanla sanatın ve zanaatin iç içe olmasına olan ithafı bana ilham veriyor.
Hanefi Yeter, Vesile, Seramik vazo üzeri akrilik, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz, Anna Laudel Istanbul
Serginin adından yola çıkarsak bu serginin çalışmalarınız aracılığıyla neye “vesile” olmasını istersiniz?
Her açılan sergide sanatçı ürettiği işlerle bir hedef belirler. Bu sanatçısına göre değişir. Kimi duvarda süs olmak ister, kimi kendini sözde bulur. Kimi de ne yaparsa yapsın bir şeyler demek, bir şeylere vesile olmak ister. Vesile'nin insanları çevre, ilişkiler, zaman, sevgi ve birçok insani duygu üzerine düşünmeye sevk edeceğini umuyor ve geçiciliğin gerçekliğini, hayat gailesinde unutulan geçmişin aslında geleceğin bir devamı olduğunu hatırlatması için uğraşıyorum. İnsan ilişkilerinde de çevre ve sürdürülebilirlik konularında da ne ekersek onu biçeriz.
Comments