Viyana´da yaşayan bir mimar-anne olan Yasemin Özseven Uzun, kadın mimarların, üniversite hayatından çocuk sahibi oldukları döneme kadar yaşadıkları zorlukları ve alternatif çözüm önerilerini kaleme aldı
Fotoğraf: Elif Kahveci
Avusturya'da serbest kadın mimarların oranı, mezunlarla karşılaştırıldığında çok düşük. Mimarlık okumaya başlayan kadın öğrenciler yüzde ellinin üzerindeyken, büro sahibi mimar kadınlar toplamın yüzde yirmisine ulaşmıyor. Aile sahibi olan bir çok mimar da, çocuklarının doğumundan sonra mimarlık yerine farklı branşlara geçmeyi tercih ediyorlar.
Avusturya'da, Viyana'da yaşıyorum. Mimarım. Sekiz aylık bir oğlum var. Çocuğum olacağını öğrendiğim günden sonra, hayatımda birçok değişiklik oldu. Mesleğim de, en büyük değişikliklerin olduğu konulardan biri.
Avusturya'da, aile yapısını destekleyen bir sosyal sistem var. Çocuk doğmadan iki ay önce başlayan doğum izni, doğumdan iki ay sonrasına dek sürüyor. Ardından, sözleşmeli çalışanlar için üç yıla kadar uzatılabilen ücretli çocuk bakım izni süresi başlıyor. Değişik süre ve ücret seçenekleri içerisinden, aileye en uygun çözüm seçilebiliyor. Bu sürenin ilk iki senesinde isten çıkarılmanızı engelleyen bir kanun var. Bu da, çalışan-işveren arasında yasal haklara dayalı, yapıcı bir iletişimi destekliyor. Elbette kimse bu kadar uzun süreli bir çocuk bakım iznine ayrılma mecburiyetinde değil. Bu tamamen kişiye kalmış bir şey. Çocuk bakim iznini, erkekler de alabiliyor. Örneğin bebek ilk yılı annesiyle, ikinci yılı babasıyla geçirebiliyor. Erkeklerin çocuk bakım iznine ayrılmaları henüz çok alışılagelmiş bir şey olmasa da, işverenler açısından da, babalar açısından da, yavaş yavaş ilerlemeler oluyor.
Serbest mimarlar da, bu sosyal haklardan yararlanabiliyorlar. Yani devlet tarafından karşılanan bir ücret alabiliyorlar. Çalışma saatlerine ve yapacakları iş miktarına ise zaten kendileri karar verebiliyorlar.
Çocuk bakım izninden sonra iş hayatına geri dönüş için de çeşitli seçenekler var. Çocukların kreş, yuva ve okul durumuna göre, tam gün, yani haftada kırk saat çalışmak yerine, daha az çalışmak da mümkün. Ebeveynler böylece günün farklı saatlerinde işe giderek, çocuklarının bakımını daha rahat paylaşabiliyorlar. Bu da baştan çok iyi düşünülmesi ve organize edilmesi gereken bir konu, çünkü çalışma süresi ve zamanları işverenin onayıyla verilen kararlar ve değiştirmek için fazla şans yok. Ve daha her gün gelişen, büyüyen bir bebeğin bir ya da birkaç sene sonra neye ihtiyacı olduğunu tahmin edebilmek hiç de kolay değil.
Bunlar, bir annenin düşünceleri. Bir mimarin düşüncelerini de bu denklemde unutmamak gerekiyor. Avusturya'da daha mimarlık eğitiminden başlayarak, bir mimarın başarılı olması için hayatını mesleğine adaması gerektiği öğretiliyor. İş hayatına girdikten sonra da, bu beklenti meslek hayatının bir normali olarak görülüyor. Kariyerde yükseldikçe, uzun çalışma saatleri ve sürekli ulaşılabilirlik çok önemli oluyor. Özel hayat ve aile hep arka plana itiliyor. Bu çerçevenin dışında hareket edenler, genelde pek hoş karşılanmıyor. Mesleğin gerçekleri böyle olunca, senelerce kariyerine odaklanan birinin, birden bire bir seneliğine ya da daha uzun bir süre için işten ayrılması, meslek hayatını da sekteye uğratıyor. Bebeğiniz olacağı haberini iş vereninize bildirdiğiniz andan itibaren, önünüze açılabilecek uzun vadeli proje imkânları duruyor. Çocuk bakım iznine çıkana kadar olan sürede, gittikçe daha sıradan, kısa süreli işlerle günleri geçirmek gerekebiliyor. Elbette ki bu ilk bakışta çok mantıklı, fakat belli bir tempoya ve çalışma tarzına alışmış mimarlar için zor bir süreç.
Çalışmaya başladıktan sonraki süreç de, yine bu tarz işlerle başlıyor. Yasal olarak işe geri dönüldüğünde, işten ayrılmadan önceki kapsam ve sorumlulukta görevler alma hakkı olsa da, haftada kırk saat yerine yirmi, yirmi beş saat çalışan bir kişiye genelde bu sorumluluklar verilmiyor. Büroda her zaman ulaşılamıyor olmak da, projelerde çok aktif bir rol almayı zorlaştırıyor. Yani, mesleki hırslar için çok uygun bir zaman değil.
Fotoğraf: Elif Kahveci
Avusturya'da serbest kadın mimarların oranı, mezunlarla karşılaştırıldığında çok düşük. Mimarlık okumaya başlayan kadın öğrenciler yüzde ellinin üzerindeyken, büro sahibi mimar kadınlar toplamın yüzde yirmisine ulaşmıyor. Aile sahibi olan bir çok mimar da, çocuklarının doğumundan sonra mimarlık yerine farklı branşlara geçmeyi tercih ediyorlar. Kadınlar, meslek açısından çoğu zaman sadece çocuklarına kadar düşünüyorlar. Daha sonra verilen ara, mesleğe dönüşü zorlaştırıyor.
Mimarlık mesleğinin aile yaşamıyla birleştirilebilirliği üzerine Avusturya'da yapılan bir araştırmada bu konunun zorluğunun sebepleri irdelenmiş ve çözüm önerileri hazırlanmış. Olumlu bir değişim için dört konunun rolü vurgulanmış.
Meslek tanımının değişimi
Değişimin ilk adımı olarak yüzde yüz mesleği için yaşayan, daima ulaşılabilir mimar tanımının sorgulanması gerekiyor. Mimarların, ailevi sorumluluklarını yerine getirmeleri sonucu işlerine daha az zaman ayırmaları durumunda bile, aynı profesyonellik ve yaratıcılıkla mesleklerini sürdürebileceklerini fark ve kabul etmeleri gerekiyor.
Yeni organizasyon yöntemleri ve çalışma şekilleri
Alışılagelmiş çalışma ritüellerinin sorgulanması gerekiyor. Aynı anda ebeveyn ve mimar olabilmek mümkün olmalı. Bunu sağlayabilmek için, mimarlık bürolarında, ailevi sorumluluklarla iş hayatını daha iyi bir araya getirmeye imkan tanıyan esnek organizasyon modelleri geliştirilebilir. Evden çalışma ya da mimarlıkta pek alışılmamış jobsharing modelleri (tam gün sorumluluk gerektiren bir işin, yarım zamanlı çalışan iki kişi arasında paylaşılması) gibi.
Konuya yönelik iletişim ağlarınca destek
Mimarları ebeveyn olmaya hazırlayacak, özel ve mesleki hayatta destek olacak iletişim ağlarının kurulması. Bu ağların amacı, bu konudaki bilinci güçlendirmek, tecrübe alışverişi ve oluşan problemlerin profesyonel şekilde çözümünde yardımcı olmak dışında mal sahibi ve olası ortaklarla iletişimi sağlamak da olmalı.
Eğitim sürecinde başlayan bilinçlendirme ve hazırlık
Mimarlık eğitiminde, yüzde yüz mesleğe adanma ve hayatın geri kalanını mesleğin arkasında tutma fikri aşılanıyor. Bu da değişmeli. Ayrıca eğitim sürecinde öğrencilerin yarısından fazlasını kadınlar oluşturuyor. Bu oran, kadın mimarlık öğrencilerinde yüksek beklentiler oluşturuyor. Fakat bu yanılgı, en geç mimarların ilk çocuklarını dünyaya getirdiklerinde ve bambaşka bir realiteyle karşılaştıklarında sona eriyor. Bunun için, eğitim sürecinde öğrencileri meslek gerçekleriyle karşılaştırıp geleceğe hazırlamak çok önemli. Bu, realist meslek şartlarıyla ilgili bilgilendirmeyle ve aile kurma gibi kararların meslek hayatını ne şekilde etkileyeceğini göstererek yapılmalı. Araştırmaya göre, eğitim sürecinde aile ve meslek hayatının birleştirilmesi konusunda yöntemler gösterilmesi de bu konunun çözümünde yararlı olabilir.
İstatistikler ve genel resim pek iç açıcı görünmese de, farklı kişisel seçim ve fikirlerin sonucunda, başarılı bir meslek hayatını ve mutlu bir aile hayatını bir arada yürütmek de mümkün. Yeni fikirler, ortak çözümler yaratıldığında gerçekten de hayata geçme imkânları oluyor. Alternatif çözümler kaliteli sonuçlar getirdikçe, kariyer ve özel hayatın paralel sürdürülmesi açısından güzel adımlar her zaman atılabilir.
Commentaires