Sanat yazarı ve eleştirmeni Murat Alat’ın unlimitedrag.com üzerinden cuma günleri yayınlanan Egzersizler serisi bir süre verdiği aranın ardından bu hafta yazarın sanata ve yazıya dair düşüncelerini, deneyimlerini, yaklaşımlarını aktarmaya devam ediyor: "Sanat yapıtı şeylerin de aktör olduklarının hatırlanmasıdır."
Yazı: Murat Alat
Patricia Piccinini, Doubting Thomas, 2008
“Arzuyu modüle etmek, yönlendirmek,
libidinal akışları harmanlamak sanatın görevidir.”
Franco “Bifo” Barardi, Ruh İş Başında
Bir insanın doğumuna şahit olanlar bilirler ki bebekler sonsuz hareket etme arzusuyla dünyaya gelirler ve bu arzularını dizginleyerek büyürler. Bebek, sınır tanımayan bir enerji yumağıdır; eli kolu sürekli hareket eder. Her yöne doğru uzanmak, her şeye erişmek, her şeyi kendine dahil etmek ister. Uzuvlarının ermediği şeyleri sesiyle çağırır, bedeninin naçar kaldığı anlarda çığlığıyla dünyayı titreterek hareketine devam eder. Bebeğin çığlığı sınırsız bir arzunun ses dalgalarına dönüşmüş halidir; çarptığı bedenlerin içine girer, onları kendisiyle beraber devinir kılar. Ne var ki büyümek, terbiye edilmektir; her bebek önünde serili şeylerin ve bu şeylere uzanan yolların pek çoğunun kendine yasak olduğunu acı çekerek öğrenir. Yetişkin, elinin kolunun neye yettiğini bilen kimsedir. Arzunun sınırı yasa tarafından belirlenir ve bu sınırın içinde kalmak her yetişkinin görevidir.
Sanat, sınır ihlalidir. Arzuyu düzenleyen yasayı askıya almak, onun çizdiği rotaların dışına çıkmaktır. Sanat yapıtı, arzuya “gel beraber oyun oynayalım” diyen, baştan çıkarıcı bir çağrıdır. Fakat mitolojideki Sirenler gibi cezbettiklerini kaosun kucağında yok oluşa sürüklemez. Onları düzensizliğin eşiğine kadar getirir getirmesine ama yine de oyun arkadaşlarının yönlerini yitirip bilinçlerini kaybetmesine izin vermez. Nihayetinde yasanın yokluğu ve sınırların kaldırılması tek başına özgürlüğü mümkün kılmaz. Çocukluk da herhangi bir yasanın yokluğunda katışıksız bir özgürlük çağı değildir. Öznenin henüz dağınık bir halde olduğu, her yandan gelen çağrılar arasında yitip gittiği bir evredir. Özgürlük ancak yasaya tabi oluşla mümkündür. Çocuk, sınırlarını belirleyip onu bir arada tutan ve dünya ile alışverişini mümkün kılan “dil”e girişiyle, yasaya tabi olarak bilince kavuşur. Özgürlüğü mümkün kılan ise yasanın yokluğu değil; yapısıdır. Sanat, yasayı ortadan kaldırmaktan ibaret değildir. Böyle kısıtlı bir tanıma dayanarak atılacak her adım çocukluğun kaotik dönemine geri dönüşle nihayete erecektir. Sanat; varlıklar arasında paylaşılan, müşterek dünyaya aşkın, mutlak olduğunu iddia eden yasayı, aklın diliyle konuşan otoriter babanın yasasını ve onun çizdiği sınırları ortadan kaldırır ama kendi yasasını ve sınırlarını kendi üreten içkin bir düzen kurmanın ihtimallerini araştırır. Sanat yapıtının yasal alanı saf akılda kök salmaz. Aksine yapıtla karşılaşan bireyin akıl komutasında tesis edilen birliği sarsılır, mutlak bildikleri müphemleşir ve üzerine bina edildiği zemin kayganlaşır. Yine de sanatın çağrısına kulak vermenin sonu illaki kaosa varmaz. Bu karşılaşma düzensizlik içinde, her biri birbirinden farklı olan aktörlerin ilişkisinde yasanın zuhur ettiği bir düzen yaratmanın imkânlarını sunar. Sanatın alanında açığa çıkan kaotik düzen çağrısı karşısında her şeyi aklîleştiren, bölünmez, hikmeti kendinden menkul birey kaygı girdabına kapılarak kendini kusmaya mahkumdur. Bireyin yerine kendini öteki aktörlerle ilişki içinde bilen tekillikler geçtiğinde kaos, artık ilk göründüğü kadar dehşet verici olmaktan çıkar. Tekillikler arasındaki ilişki genel geçer olduğunu iddia eden otoriter yasanın yerini alır. Bilinç ilişkisel olarak kaosun yamacında özgürce belirir.
Çoklu ilişkiler üzerine kurulu hiyerarşik olmayan bir ağ içinde aktörlük sadece insanlara özgü değildir. Organik ya da inorganik tüm tekillikler içlerinde bir hareket etme kudreti barındırır ve de sanat yapıtı bu kudretin kuvveden fiile çıkmasıdır. Aklın mutlak yasasının hükümranlığı altında potansiyeli bastırılan şeyleşmiş varlıklar sanatın yasayı ilga etmesiyle beraber hareket etme ve ettirme yetilerini tekrardan kazanabilecekleri bir aralık bulurlar. Bakan-bakılan, aktif-pasif gibi dikey ikilikler üzerine kurulu yerleşik yasal düzeneğinin yerini karşılıklı olarak etkileşen ve bilinçlerini bu çoğul ilişkilerde bulan aktörler alır. Sanat yapıtı şeylerin de aktör olduklarının hatırlanmasıdır. Bundan mütevellit aktörler, karşılaşmalar ve yasalar sınırsızdır. Her karşılaşma kendi yasasını üretir.
Çocukluk, romantik bir hayal olarak, her zaman da despot bir yasanın pençesine düşmüş mutsuz bireyler tarafından kurulur. Yetişkin elini kolunu nereye uzatması gerektiğini bilen kimse olmasa da yasa arzuyu dağılmaktan korusa da sanat mümkün olan tek yasanın yukarıdan bir yerlerden buyuran aklın yasası olmadığının kanıtıdır. Bu buyurgan despottan kurtulmak için de çocukluğa dönmektense sanata şans vermek evla. Özgürlük ilişkilerin açtığı aralıkta belirir, sanat ise ilişkinin en yalın hallerinden biridir.
Opmerkingen